Cevap:
B) GÖĞSÜN YARILMASI
AÇIKLAMA :
Sözlükte “yarmak” anlamındaki şakk ile “göğüs” mânasına gelen sadr kelimelerinden meydana gelen terkip “göğsün yarılması” demektir. Kaynaklarda şerh (açmak) kelimesiyle oluşan şerh-i sadr da geçer. Biyolojik hayatın merkezi olan kalp dinî terminolojide kişinin hem zihin hem duygu hayatıyla ilişkilendirilir. Şakk-ı sadr da Hz. Peygamber’in beşerî arzularının yok edilip üstün niteliklerle bezenmesi için Cebrâil tarafından bir ameliyeye tâbi tutulmasıdır. Bu tabirle ilgili olarak siyer ve hadis kaynaklarında yer alan açıklamalar şöylece özetlenebilir: Bir gün Cebrâil veya insan şekline girmiş iki melek Resûl-i Ekrem’in yanına gelip göğsünü yarmış, kalbini çıkardıktan sonra ondan bir kan pıhtısı almış, ardından kalbi yıkayıp yerine koymuş, yarığı da kapatmıştır (Müsned, III, 121; Müslim, “Îmân”, 261, 265). Kaynaklarda olayın Hz. Muhammed sütannesinin yanında iken dört beş yaşlarında (Müsned, IV, 184-185; Dârimî, “Muḳaddime”, 3; İbn İshâk, s. 27-28), on küsur yaşında (Müsned, V, 139), ilk vahiy almaya başladığı sırada Hira’da (Tayâlisî, s. 215-216) ve İsrâ gecesi mi‘raca çıkmadan önce (Müsned, IV, 208; V, 143; Buhârî, “Ṣalât”, 1, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 6; “Enbiyâʾ”, 5; “Tevḥîd”, 37; Müslim, “Îmân”, 263, 264; Tirmizî, “Tefsîr”, 94) vuku bulduğuna dair rivayetler mevcuttur.
Şakk-ı sadrın Hz. Muhammed sütannesinin yanında iken, ayrıca mi‘raca çıkmadan önce gerçekleştiğini belirten rivayetler hadis tenkidi açısından muteber kabul edilmiştir. İki ayrı dönemi anlatan rivayetlerdeki muhteva farklılığı hadisenin tekrarlandığı intibaını güçlendirmektedir. İbn Hazm ve Kādî İyâz gibi âlimler, Buhârî’nin konuyla ilgili rivayetlerinin bir senedinde yer alan (“Tevḥîd”, 37) Şerîk b. Abdullah sebebiyle şakk-ı sadrın İsrâ gecesi meydana geldiğine dair nakilleri eleştirmiş ve çocukluğunda geçen bu olayın mi‘rac hadisleriyle karıştırıldığını ileri sürmüştür. Fakat Buhârî’nin mi‘racı anlatan, senedinde Şerîk’in yer almadığı başka rivayetlerinin bulunduğu dikkate alınırsa bu iddianın isabetli olmadığı anlaşılır. Öte yandan Şiblî şakk-ı sadr olayının mi‘rac öncesinde meydana geldiğini, dolayısıyla olayın çocukluğunda geçtiğini ifade eden rivayetlerin muteber sayılmadığını belirtmiştir (bk. bibl.).
Konuyla ilgili rivayetler şakk-ı sadrın cismanî ve ruhanî boyutlarına işaret etmektedir. Bu olayın misâl âlemi ile şehâdet âlemi arası bir hal üzere vuku bulduğunu ileri süren Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’ye göre şakk-ı sadr “göğsün yarılıp imanla doldurulması, melekî nurların üstün gelmesi, beşerî duyguların zayıflatılması ve kalp yapısının mukaddes âlemden gelecek feyizleri kabule hazır duruma getirilmesi” demektir (Ḥüccetullāhi’l-bâliġa, II, 557, 561). Bazı müfessirler İnşirâh sûresinde geçen (94/1), “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” meâlindeki âyetin şakk-ı sadr hadisesine işaret ettiğini belirtmişlerdir. Ancak anılan âyetin tefsiriyle ilgili olarak zikredilen hadislerin metninde buna dair bir ifade yoktur. Bazı muhaddislerin bu âyetin tefsiriyle ilgili babda şakk-ı sadra dair rivayetlerden birine yer vermeleri, tefsir kaynaklarında da anılan âyetle şakk-ı sadr arasında bir ilişki kurulmasına yol açmış olmalıdır. Elmalılı Muhammed Hamdi cismanî şakk-ı sadrın âlimler arasında tartışıldığını, buna karşılık Resûlullah’ın kalbini iman, hikmet ve hakikatle dolduran ruhanî şerh-i sadr hususunda ittifak bulunduğunu söyler (Hak Dini, VIII, 5914-5916). İbn Âşûr da müfessirlerin çoğunun İnşirâh sûresi ilk âyetindeki şerh-i sadrı ilim, hikmet ve risâlet nuru ile yorumladığını nakleder
~BAŞARILAR DİLERİM♡<