Cevap:
.......,..,.............
Yazar:
campbellmorse
Bir cevabı oylayın:
3Yazar:
maleah
Cevap:
A doğrudur haberin olsun
Açıklama:
YANLIŞ SA KUSURA BAKMA
Yazar:
dexterlambert
Bir cevabı oylayın:
2Cevap:
doğru
Açıklama:
matematik güzel ders
Yazar:
oliveiaua
Bir cevabı oylayın:
10Yazar:
eddie39
Cevap:
13 Ramazan 1199’da (20 Temmuz 1785) doğdu. I. Abdülhamid’in oğludur. Annesi Nakşidil Sultan’ın Fransız asıllı olduğu iddiası doğru değildir. Adlî mahlası doğumuyla birlikte verilmiştir. Ayrıca “büyük” sıfatıyla da anılır. Amcası III. Selim’in tahttan indirilmesi (29 Mayıs 1807), ağabeyi IV. Mustafa’nın cülûsu ve bunun da Alemdar Mustafa Paşa tarafından hal‘i üzerine 4 Cemâziyelâhir 1223’te (28 Temmuz 1808) padişah oldu. III. Selim’in katli sırasında ölümden dönmüş olarak darbeler ve karşı darbelerle başlayan saltanatı aynı yoğunlukta devam etti. Yeniçeri isyanları, merkezî idareyi zaafa uğratan zorba idareciler ve âyanların te’dibi, Sırp ve Yunan milliyetçi ayaklanmaları, İran ve Rus savaşları ve özellikle Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın isyanı devrini tamamen işgal eden önemli gelişmeler arasındadır. Bütün bunların içinde devletin yeniden yapılanmasıyla ilgili hayatî önem ve zaruret arzeden köklü ıslahatların sürdürülmesi saltanat döneminin belirgin özelliğini oluşturur.
Saltanatının Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar (1826) geçen ilk devresi bu ocağın adını öne çıkartmış olarak bütünleşen, menfaatini geleneksel düzenin korunmasında gören, ağırlıklı olarak askerî ve ilmiye sınıfı tarafından temsil edilen, Anadolu ve Rumeli’deki âyanlar tarafından desteklenen ıslahat karşıtı cephenin tahakkümü altında geçti. Alemdar Mustafa Paşa’nın dört ay kadar süren sadâretinde meydana getirilen Sened-i İttifak âyanlık kurumunu meşrulaştırmayı amaçlamakla beraber bu girişim, merkezî hükümet karşısında âyanların yekpâre bir cephe teşkil etmeleri aşamasına gelememiş olduğundan sonuçsuz kaldı. Bunlara karşı girişilen uzun soluklu mücadele, giderek Tepedelenli Ali Paşa gibi güçlü âyanların da ortadan kaldırılması aşamasına ulaştı ve 1832 yılına gelindiğinde devletin Avrupa ve Anadolu yakası bunlardan büyük ölçüde temizlendi.
İç ve Dış Gelişmeler. II. Mahmud tahta çıktığında Avrupa’da Fransa’ya karşı verilen mücadele devam etmekteydi ve Osmanlı Devleti, Fransa yanlısı siyasete dönülmek zorunda kalınmış olmasından ötürü Rusya ve İngiltere ile savaş halindeydi (1806). İngiltere ile savaş Kal‘a-i Sultâniyye Antlaşması’yla (9 Ocak 1809) sona ermiş olmakla birlikte Rus savaşı Bükreş Antlaşması’na kadar devam etti (28 Mayıs 1812). Bu barışla Besarabya’nın kaybı söz konusu olmuş, Ruslar’a önemli bazı haklar tanınmış, Memleketeyn tahliye edilmiş, Kafkaslar’daki Rus ilerlemesi tanınmış ve özellikle Sırplar’a özerklik verilmesi kaçınılmaz olmuştu. Bununla beraber Napolyon’un Moskova seferine çıkması (1812), Avrupa’daki nihaî hesaplaşma ve Viyana Kongresi’yle başlayan yeniden yapılanmanın getirdiği meşguliyet, bu antlaşmanın Sırplar’la ilgili maddelerinin bir süre için uygulanmasının askıya alınmasına imkân verdi. Ancak Rusya’nın daha sonra bu meseleyi tekrar gündeme getirmesi Sırplar’a fiilen özerklik verilmesini zaruri kıldı (1817).
1821’de başlayan Rum isyanı kısa zamanda bastırılamamış olmasından ötürü devletler arası bir mesele haline geldi. İsyan Avrupa’da Türk aleyhtarlığını aşırı derecede körükledi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kuvvetlerinin başarılı harekâtı ve isyanın bastırılması aşamasına gelinmesi dış müdahaleyi hızlandırdı. Navarin’de demir atmış olan Osmanlı-Mısır donanması âni bir baskınla yakıldı (20 Ekim 1827), Fransızlar Mora’ya asker çıkardı. Akkirman Antlaşması’yla (7 Ekim 1826) iki devlet arasında sürüncemede kalan meseleleri kendi isteği doğrultusunda çözmüş ve önemli haklar elde etmiş olmasına rağmen Rusya, Rum meselesini bahane ederek savaş açtı. Rus kuvvetleri Edirne’ye kadar geldi ve burada yapılan barış neticesinde (14 Ağustos 1829) Mora’yı ve bazı adaları içine alan Atina merkezli küçük bir Yunan devletinin kurulmasının yolu açıldı. Bu krizde II. Mahmud sert ve kararlı bir tutum sergilemiş, büyük devletlerin, Mora’daki bütün müslümanları katlederek soy kırımına uğratmış olan Rumlar lehinde yapmış oldukları müdahaleleri son ana kadar kabul etmeye yanaşmamıştır.
Sırbistan’ın özerkliğe kavuşmasından sonra bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulması, Balkanlar’daki diğer hıristiyan halklar üzerinde örnek alınacak bir etki oluşturdu ve yükselmekte olan milliyetçilik akımlarına hız kazandırdı. Ayaklanma metbû devletle çatışmalara girişme, Avrupa’nın hıristiyan dayanışmasını tahrik ederek müslüman-Türkler’e karşı duyulan ön yargıları devreye sokma ve büyük devletlerin müdahalesiyle bağımsızlığa erişme, ileriki yıllarda takip edilecek başarı vaad eden bir yol olarak ortaya çıktı. 1830’da Cezayir’in Fransızlar tarafından işgali ise dağılma ve parçalanmanın sömürgeci-emperyalist cepheden gelen tehlikesini gözler önüne serdi.
II. Mahmud’un Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ile giriştiği mücadele, parçalanma tehdidinin doğudan ve bir müslüman güç tarafından gelmesi açısından ayrı bir önem arzeder ve yalnızca saltanatını sarsmakla kalmaz, bir hânedan değişikliği tehlikesini de ciddi olarak gündeme getirir. Mücadelenin Avrupa devletlerinin müdahalesine yol açması Mısır meselesiyle birlikte Boğazlar meselesinin de ortaya çıkmasına sebep oldu. Mısır kuvvetlerinin muzaffer bir şekilde Konya’ya kadar ilerlemesi, burada yapılan savaşta Sadrazam Reşid Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yenmesi (21 Aralık 1832) ve sadrazamı esir almış olarak Kütahya’ya kadar gelmesi (2 Şubat 1833) II. Mahmud’un karşılaştığı en büyük tehlikelerden birini teşkil etti. Osmanlı Devleti’nin Mehmed Ali’nin eline geçebileceği ve devletin Mısır’daki reformlar doğrultusunda yeniden yapılanarak kuvvetlenebileceği ihtimalinden hareketle, zayıf bir komşunun varlığını muhafaza etmeyi kendi çıkarları açısından daha hayırlı gören Rusya’nın yardıma koşması için özel bir davette bulunulmasına pek fazla gerek kalmadı; Rus kara ve deniz kuvvetleri Beykoz’a geldi (Şubat 1833). Neticede Kütahya’da varılan uzlaşmayla II. Mahmud, 1516 ve 1517 fetihleriyle elde edilmiş toprakları Mehmed Ali idaresine bırakmak zorunda kaldı. Rusya ile de Hünkâr İskelesi’nde bir ittifak antlaşması akdederek (8 Temmuz 1833) bu devlete Boğazlar üzerinde önemli haklar ve diğer Avrupa devletleri karşısında üstünlük tanıdı. Rusya’nın işe karışmasıyla bir Avrupa meselesi haline gelen Mısır krizinin birinci safhası böylece kapanırken Boğazlar’daki Rus üstünlüğü Avrupa’da infiale yol açtı. Münchengrätz’de bir araya gelen (Eylül 1833) Avusturya ve Rus hükümdarlarının, ileride meydana gelecek yeni bir mücadelede Mehmed Ali’nin tekrar muzaffer olması ihtimalinden hareketle onun Anadolu’yu da elde ederek Osmanlı tahtına geçmesi, ancak hâkimiyetini Avrupa’daki topraklara teşmil etmesine izin verilmemesi ve burada müstakil hıristiyan devletler kurulması hususunda mutâbık kalmış olmaları, gelişmelerin II. Mahmud için arzettiği tehlike boyutunu gözler önüne serer.
Her iki tarafın giriştiği uzun hazırlıklardan sonra 24 Haziran 1839’da Nizip’te meydana gelen son hesaplaşma Osmanlı kuvvetlerinin tekrar yenilmesiyle sonuçlandı ve Anadolu kapıları Mısır kuvvetlerine yeniden açıldı. Mısır ve buna bağlı olarak Boğazlar meselesi, bu defa baştan beri her yönüyle Fransa tarafından desteklenmekte olan Mehmed Ali’ye karşı Osmanlı Devleti’yle dayanışma içine girecek olan İngiltere’nin silâhlı müdahalesi sayesinde halledildi. Mehmed Ali sıkı şartlara bağlandı ve verasetle Mısır valiliğini elde etmiş olmakla yetinmek zorunda bırakıldı (1840). Boğazlar meselesi devletlerarası bir konuma sokulmuş olarak çözüme kavuşturuldu (1841).
Islahatlar. İç ve dış tehditler girişilen ıslahatlar için önemli bir tahrik unsuru olmuştur. Dönemin çağdaş devletleri için kaçınılmaz bir zaruret olan merkezî idarenin üstün otoritesinin sağlanması hususu, memleket içindeki çeşitli isimlerle anılan zorba idarecilerin ortadan kaldırılması mücadelesini gerekli kıldı. Mehmed Ali örneği bu girişimin başarısız kalan tek istisnası olmakla beraber II. Mahmud, kendinden önceki dönemlerde olmayacak derecelerde Osmanlı toprakları üzerinde merkezî otoritenin ağırlığını hissettirmeyi başardı. Avrupaî anlamda çağdaş bir devlet yapısını meydana getirmekle ilgili olarak girişilen ıslahatların dönüm noktasını, geleneksel yapının taraftarlığının ve yenilenmenin karşısında olmanın genel simgesi haline gelmiş olan yeniçerilik zihniyetinin ve bunun müşahhas varlığını teşkil eden Yeniçeri Ocağı’nın ortadan kaldırılması oluşturdu. Tahta çıktığı andan itibaren düşündüğü bu konuyu II. Mahmud, ince hesapların yapılmasını ve dengelerin gözetilmesini gerektiren hassas bir mesele olarak ele aldı. III. Selim dönemi gelişmelerinden gerekli dersleri çıkarmış, özellikle asker ve ulemâ ittifakının bertaraf edilmesini hedefleyen tedbirleri almış olarak faaliyete geçti. Önde gelen ulemâ ıslahatın gerekliliğine inandırıldı. Başta şeyhülislâmlık makamı olmak üzere bu inanış içinde olanları çevresinde topladı, daha alt düzeydeki ulemânın taltifine ve hoş tutulmasına çalıştı, böylece bu önemli kesim kontrol altına alınmış oldu. Matbaada basılan kitapların sözlüklerden, Arapça dil bilgisinden, dinî eserlerden, dönemin önemli ve İslâmî safiyete dönüş ve her türlü kötü uygulamanın karşısında olarak âdil bir sistem söyleminde bulunan ve teceddüt istikametinin etkili bir akımı olan Nakşibendî tarikatıyla ilgili eserlere kadar çeşitlilik arzetmesi II. Mahmud’un amacı açısından dikkat çekicidir (Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, s. 256, 258). Ordunun önde gelen makamlarına yaptığı tayinlerde de bu anlamda özen gösterdi ve önlemlerini almış olarak son darbeyi vurmak üzere uygun fırsatın çıkmasını bekledi.
Yunan ayaklanmasının ve bununla bağlantılı olarak dış tehditlerin had safhada olduğu bir sırada Yeniçeri Ocağı’nın imhasına kalkışılmış olması zamansız ve izaha muhtaç bir girişim olarak görünmekle beraber bu karar, II. Mahmud’un gelişmeleri ne kadar iyi takip ettiğinin ve en uygun zamanı ne kadar isabetle seçmiş bulunduğunun bir göstergesidir. Çağdaş usullere göre eğitilmiş nizamlı Mısır kuvvetlerinin her türlü disiplin ve eğitimden yoksun Osmanlı güçlerinin yıllardır bastıramadığı isyanı kısa bir zaman içinde kontrol altına alması, özellikle İstanbul’daki kamuoyu üzerinde önemli bir psikolojik etki yaratmıştı. Eğitimli Mısır kuvvetlerinin başarısı, III. Selim’in itibarını iade ve reformlar konusundaki haklılığını teslim eden bir gelişme olarak algılandı ve tedbirlerini almış olarak bekleyen II. Mahmud böylece senelerdir kolladığı fırsatı yakalamış oldu. Onun, vaktiyle Alemdar Mustafa Paşa zamanında denenen ve yeniçerilerin hışmına uğrayan Sekbân-ı Cedîd uygulaması örneğinde olduğu gibi, yine aynı tepkinin gösterileceğini bile bile Eşkinci Ocağı adı altında çağdaş usullerle eğitilecek yeni bir askerî teşkilât kurma denemesi (29 Mayıs 1826) tasarladığı tuzağın sadece bir parçasını teşkil etti. Hatta bazı tertiplerle, bu arada meselâ eşkinci askerlerinin 11 Haziran’da Avrupa tarzında üniformalar giymiş olarak tâlimlere başlayacaklarının ilânıyla bunları âdeta açıkça ayaklanmaya yöneltti (Rosen, I, 11). İmhalarına yol açacak olan son yeniçeri isyanının (15 Haziran 1826) tesadüfî bir ayaklanma olmadığı ve artık vaktin geldiğine inanan II. Mahmud’un bir eseri olduğuna şüphe yoktur.
Yazar:
ralph9wrh
Bir cevabı oylayın:
19Cevap:
çok kolay ama güzel soru canım
Açıklama:
yoki açıklama
Yazar:
moonshineprince
Bir cevabı oylayın:
10Yazar:
arianna
Cevap:
15
Adım adım açıklama:5 10 15 diye sayarsan bulursuun iyi dersler çarpım tablosunuda ezberlee
Yazar:
antonio660
Bir cevabı oylayın:
12Yazar:
finnegan55
Cevap:
x=33
y= - 1
dir oradanda x-y =32 gelir ve sonuç sağlanır
Adım adım açıklama:
EN İYİ SEÇERSEN MÜTEŞEKKÜR OLURUM
(TANRI DAĞIN ETRAFINI SARIP SARMALAR ; BU VATANIN HAİNİNİ VURUN VURUN HA,
TANRI DAĞIN ETRAFINI SARIP SARMALAR ; BU VATANIN HAİNİNİ VURUN VURUN HA,)
Yazar:
kotyskinner
Bir cevabı oylayın:
2Cevap:
x-y=4
xy=36
Üsttekinin her 2 tarafon karesini al
xkare+ykare-2xy=16
xkare+ykare-72=16 ise 16+72=88
Yazar:
joanerne
Bir cevabı oylayın:
0Bu başlığı kapatarak, bir bağlantıya tıklayarak veya başka bir şekilde gezinmeye devam ederek çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz.