DÖKME TAŞ EVSANESİ
“Çok eski zamanlar da Karalar Köyü'nde bir çoban varmış. Gözü gibi koruduğu sürüsünü şu dağ senin bu yayla benim gezdirir dururmuş. Mevsimin çok kurak geçtiği bir yıl susuzluktan yanan sürüsüne bir sulak bulamayınca, çaresiz Sarıtepe'nin ardındaki Dökmetaş denilen yere gelmiş. Susuzluktan inleyen koyunların haline dayanamamış ve ellerini göğe kaldırarak: - "Allah'ım şu koyunlarıma şuralardan bir su çıkarırsan sana kara koçla ak koçu kurban keseceğim" demiş. Birden yerler titremeye başlamış. Bir su peydah olmuş ki billur gibi Sarı çiçekli yaylanın ortasında çağıl çağıl akmaya başlamış. Bu buz gibi sudan çoban ve sürüsü kana kana içmiş. İçmesine içmişler ama birden çobanın yüreği (cız !) etmiş. Sürünün en gözde iki koçuna bakıp bakıp: - "Aman ben ne yaptım da sizi adak adadım. Şimdi ben sizi nasıl kurban ediyim" (15) diyerek, dövünmeye başlamış. Koçlarına kıyamayan çobanın aklına ilginç bir fikir gelmiş. Hemen koyunundan bir kara birde ak bit çıkararak: - “Ne yapıyım, bende bunları kurban ediyorum diyerek, bitleri iki tırnağının arasına alıp öldürmüş. Bu olayın ardından bir gök gürlemiş,bir gök gürlemiş ki yer gök titremiş. Sözünde durmayan çoban ve sürüsü orada taş kesilmiş”