Cevap:
Taoizm (Daoizm, Dao Öğretisi), Antik Çin'de ortaya çıkmıştır ve temeli Laozi'nın yazılı eseri Dao De Jing'e dayanan bir öğretidir. Dao (Çince: 道; pinyin: Dào) öğretinin temelidir. Çince'de yol, yürümek, konuşmak, yön, yöntem, akış vb. anlamlara işaret eder. Dao Öğretisi'nin kurucu temsilcileri Laozi ve Çuangzi'dir; kainatın kaynağı ve doğuşu, doğanın yasa ve ilkeleri, insan ve insanın gerçek doğa ile bağı ve ilişkisi, doğa ve hekimlik gibi birçok sahada etkisi olmuştur. Çin uygarlıklarını besleyen iki ana damardan biridir. Diğeri ise Kongzi (Konfüçyüs) olmuştur.
Taoizm'in simgesi
Taocular tarafından kutsal olarak kabul edilen bir simge
Bir başka tao simgesi
Öğretinin başlangıç dönemi (M.Ö. 6.yy) bilimsel veya felsefi Dao olarak ele alınırken, ortaya çıkışından sekiz yüzyıl sonra halkın bazı kesimlerinde bir takım ritüelleri, uygulaması görülmüştür. 16-17. yüzyıldan itibaren doğuya seyahat eden Hristiyan misyonerler Çin Klasiklerini çevirirlerken kendi dini inançlarından kopamayarak Dao Öğretisi'ni bir tür din, Dao terimini ise bir tür tanrı olarak göstermişlerdir. O dönemlerde hatalı çevirilere yol açan diğer bir etken ise; Çince'nin batı dillerine çevirebilmek için gramer yapısının çözülememesi, hatta gramerinin olup olmadığının tartışmalara yol açması gibi nedenlerin; çeviri yapanların da önünü açık bırakmasıydı.
19. yüzyıl filozoflarından Hegel, GW Friedrich, Din Felsefesi Tarihi Ders Notları'nda, Çin hakkında ulaştığı bilgiler için özellikle Fransız misyonerlere çok şey borçlu olduğunu yazmaktadır. Burada bahsettiği kişinin misyoner Antoine Gaubil (1689-1759) olduğu ön görülmektedir. Hegel, misyonerlerin her ne kadar toplumsal yaşam ve yönetişim hakkında sunduğu bilgiler konusunda bir şüpheye düşmese de inançlar konusunda aktarılanlara şüpheyle yaklaşmıştır. Laozi'nin görüşlerinin farklı bir yaklaşım sergilediğine dikkat çekmiştir. Taoizm ya da Dao Öğretisi'nin batı coğrafyasında "din" gibi algılanmasına misyonerlerin bu öğretileri kendi inançlarına uyarlayarak aktarmaları yol açmaştır. Hegel'in de şüpheyi elden bırakmamasına karşın birçok diğer düşünür gibi, bu çevirilerin tek tanrıcı anlayışa uyarlanmış halleri üzerinden değerlendirme yaptığı görülmektedir. 20. yüzyıl başlarından itibaren Çin Dili üzerindeki çalışmaların çoğalması ve biraz daha anlaşılır hale bürünmesinden sonra Çin'de gelişen düşünsel akımlar hakkında görüşler farklılaşmaya başlamış ve bu akımları "din" ya da "inanç" olarak değerlendirmektense Antik Grek'ten farklı şekilde gelişmiş ayrı bir bilim veya felsefe olması olasılığı üzerinde durulmaktadır.
Avrupa dillerine ilk çevirilerin yapıldığı dönemlerden bu yana yayınlarda sıklıkla karşılaşılan ve hatalı çevirilen bazı anahtar kavramlar şunlar olmuştur:
Dao (Yol, varlığı doğuran yokluk, boşluk, tanımlanamaz kök) hatalı çevirisi "tanrı",Tien-Di (Gök ve Yer, kainat anlamındadır) hatalı çevirisi "cennet" veya "tanrı"Shen (GÇT'de Beden ve zihnin işlevsel özü ve onun faliyeti; genel terim olarak varlığın tüm işlevsel yürütücü özü) hatalı çevirisi "akıl", "ilahi ruh" veya "tanrı"
Çin'deki düşünsel akımlarda tek tanrılı inançlarda anlatılan "tanrı" "mutlak tanrı" ya da Grek efsanelerinde geçen türden mitolojik tanrılar yer bulmamıştır. Ama, Çin efsanelerinde de evrenin oluşumunu anlatan, güneş veya ay veya takım yıldızlar, rüzgarlar, vb., için mitolojik sayılacak yaratıklar görmek mümkündür. En yaygın bilineni ise kainatı doğurduğu tasvir edilen var ile yok arasında özellikleri olan hayali figür Hundun'dur. İnanç benzeri olgular ise Çin'e Buda Öğretisi'nin gelmesiyle başladığı görülmektedir. Buda öğretisi sonradan Çin öğretileriyle harmanlanıp yer yer Budizme kaysa da Çin öğretilerinin yerini alamamıştır. Avrupalı yazarlar ve akademisyenler arasında da Dao Anlayışı, sık sık Budizmle aynı şey sanılmıştır. Bu yüzden Dao'yu anlatırken Budizmi anlatmayı yeterli görmüşlerdir. Diğer sıkça yapılan bir hata da Dao Anlayışı'nın "İnançsal Daoizm" ve "Felsefi Daoizm" şeklinde yapay olarak ikiye ayrılmasıdır. Bu girişimler genelde Dao anlayışında dinsel, inançsal bir taraf arama anlayışına dayanmıştır. Toplumda ve yönetimde yoğun etkisi görülen Kongzi (Konfüçyüsçülük) takipçilerinin de Dao'yu kendi anlayışları doğrultusunda ele aldıkları bilinmektedir. Kongzi, toplum ve devlet ilişkilerinde ileri seviye etik bir anlayışın, erdemliliğin, beş yakın bağ ilişkisinin hakim olması üzerinde çok durmuştur. Dao'yu kendine has ahlakçı bir yoruma sokmuştur. Ancak, Laozi okulu Kongzi'nin görüşlerinin Dao'ya, kendiliğindenliğe, olağan akışa müdahale etmekle eleştirmiştir: Doğru, yanlış, iyi, güzel, erdem, saygınlık gibi uydurma ve insana has kavramlarla "Dao" ya da doğanın veya evrenin işleyiş çarkı anlatılamaz, anlaşılamaz demişlerdir.