Konu:
Dil ve AnlatımYazar:
jamarionnortonOluşturulma Zamanı:
2 yıl önce
Müellif:
HASAN KÂMİL YILMAZ
1 Şâban 539’da (27 Ocak 1145) İran’ın Irâk-ı Acem bölgesinin Cibâl eyaletinde Zencan’a bağlı Sühreverd’de doğdu. Hz. Ebû Bekir’in soyundan geldiği için Bekrî, Teymî ve Kureşî nisbeleriyle anılır. Lakap ve nisbelerindeki benzerlik sebebiyle zaman zaman Sühreverdî el-Maktûl diye tanınan Şehâbeddin Yahyâ b. Habeş ile karıştırılır. Birçok âlim ve sûfî yetiştiren seçkin bir aileye mensuptur. Babası Ebû Ca‘fer Muhammed, amcası Ebü’n-Necîb Ziyâeddin Abdülkāhir ve büyük dedesi Ammûye lakabıyla meşhur Abdullah b. Sa‘d, Sühreverdî nisbesiyle anılan âlim ve sûfî kişilerdi. Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde okuyup bir süre aynı medresede müderrislik ve Kasr Camii’nde vâizlik yapan babası Sühreverd kadısı iken bir iftira sonucu idam edildiğinde Sühreverdî henüz altı aylık bir çocuktu. Sühreverdî on altı yaşlarında Bağdat’a amcası Ebü’n-Necîb’in yanına gitti. Burada ondan ve çeşitli hocalardan ders okudu. Şâfiî fıkhını amcasının arkadaşı Ebü’l-Kāsım b. Fadlân ve Ebü’l-Muzaffer Hibetullah b. Ahmed eş-Şiblî’den tahsil etti. Ebü’l-Feth İbnü’l-Battî, Ma‘mer b. Fâhir, Ebû Zür‘a el-Makdisî, Ebü’l-Fütûh et-Tâî gibi âlimlerden hadis, fıkıh ve diğer ilimleri öğrendi. Önceleri kelâm ilmine meylettiyse de amcasının arkadaşı olan Kādiriyye tarikatı pîri Abdülkādir-i Geylânî’nin tavsiyesiyle bundan vazgeçti. Abdülkādir-i Geylânî (ö. 561/1165-66) ve amcası Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’nin (ö. 563/1168) vefatından sonra bir mürşid arama amacıyla Basra’ya gitti. Burada bir müddet Ebû Muhammed Abdullah el-Basrî’nin sohbetlerine devam eden Sühreverdî’nin Basra körfezinde Abadan’da abdal diye anılan erenlerle görüştüğü ve Hızır’la sohbetlerde bulunduğu rivayet edilir. Yine orada Ebü’s-Suûd el-Bağdâdî’nin sohbetlerine katıldı. Uzunca bir süre halvete girdi. Daha sonra Bağdat’ta amcasının Dicle nehri kenarındaki tekkesinde ve 590 (1194) yılında Makber mahallesinde vaaz ve irşada başladı. Etkili konuşmaları sayesinde geniş bir kitlenin ilgisini çekti ve birçok kişi kendisine intisap etti. Halife Nâsır-Lidînillâh’ın onu ziyaret ettiği ve Merzübâniyye Tekkesi’nde baş başa görüştükleri kaydedilmektedir. Halife onu kendi adına yaptırdığı tekkeye şeyh tayin etti. Bu dönemde Nâsıriyye, Bistâmiyye ve Me’mûniyye tekkelerinin şeyhliği de şeyhü’ş-şüyûh unvanıyla anılan Sühreverdî’ye aitti.
Halife Nâsır-Lidînillâh döneminde fütüvvet teşkilâtının organize edilmesi çalışmalarında öncülük eden Sühreverdî hilâfet merkeziyle beylikler arasında bazı elçilik görevlerinde bulundu. Dımaşk’a Eyyûbî Sultanı el-Melikü’l-Eşref Mûsâ’ya elçi olarak gittiğinde çok iyi karşılandığı ve kendisine büyük bir saygı gösterildiği söylenir. 614’te (1217) 400.000 kişilik bir orduyla Bağdat’ı almak üzere yola çıkan Hârizm Sultanı Muhammed b. Tekiş’i bu fikrinden vazgeçirmeye muvaffak olamadı, fakat yağan kar yüzünden Hârizm sultanının ordusu telef oldu. Bunun üzerine Bağdat’ı işgal etmekten vazgeçip geri döndü. Sühreverdî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin babası Bahâeddin Veled’in 617 (1220) yılında Bağdat’a gelişinde kalabalık bir halk kitlesiyle onu karşılamaya çıktı. 618’de (1221) halifeden aldığı menşûru Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a götürdü. Bu yolculuğu sırasında Malatya’da Necmeddîn-i Dâye ve Konya’da Bahâeddin Veled ile görüştü. 628’de (1231) hac için Mekke’de bulunduğu sırada sultânü’l-âşıkīn lakabıyla tanınan mutasavvıf şair İbnü’l-Fârız ile tanıştı. Bu esnada İbnü’l-Fârız’ın oğullarına ve Mısırlı Ziyâeddin Îsâ b. Yahyâ el-Ensârî es-Sebtî’ye tarikat hırkası giydirdi. Son zamanlarında gözlerini kaybetmesine ve kötürüm olmasına rağmen müridlerinin yardımıyla cuma vaazlarına çıkmaya devam eden Sühreverdî, 1 Muharrem 632’de (26 Eylül 1234) vefat etti, cenazesi ertesi gün Verdiye semtindeki türbeye defnedildi. Tarikatların kuruluş döneminde yaşayan Sühreverdî gençliğinde Abdülkādir-i Geylânî’den feyiz almış, çağdaşlarından Evhadüddîn-i Kirmânî ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile görüşmüştür. Evhadüddîn-i Kirmânî’yi Ahmed el-Gazzâlî ve Aynülkudât el-Hemedânî’nin fikirlerini benimsediği için bid‘atçı sayan Sühreverdî ilim ve irşad faaliyetini birlikte yürütmüş, eserleriyle muhafazakâr Sünnî tasavvuf anlayışının temellendirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.
en iyi seçermisin LÜTFEN ❤️
Yazar:
jermainenqec
Bir cevabı oylayın:
7Cevap:
Asıl adı Yahya bin Habeş bin Emîrek .[5] Birçok konudaki bilgisi nedeniyle Şihâb yıldızından esinlenerek Şahabeddin veya Şihâbeddin olarak anılmış, Sühreverd'de doğduğu için de Sühreverdî olarak anılmıştır.[6] İdam ettirilerek öldürüldüğü için daha sonra künyesine Sühreverdî'nin ardından Maktûl de eklenmiştir. Ebu'l-Fütûh diye anılması ruhani hayatının derinliği ve bu konudaki çalışmaları nedeniyle olmuştur. Çağdaşı ve akrabası olan bir diğer önemli isim Şihabeddin Ömer Sühreverdî'dir, bu iki şahsın ayrıştırılabilmesi Maktûl künyesi ile anılmasına özen gösterilir.
Eğitiminin ilk yıllarında Sühreverdî Meşşâi ekole yakınlık duymuş, bu konuda kendisini geliştirmiş ve bazı eserler kaleme almıştır. İlk zamanlardaki bu eğilimini daha sonra kendi felsefesi olan işrâkîliğe dair yazdığı eserlerde de belirtmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra birçok bölgeyi ziyarete gitti ve dönemin bazı önemli isimleriyle fikir alış verişinde bulundu. Bu sıralarda felsefesinin temelini oluşturacak çeşitli deneyimler yaşadığını açıklamıştır. Yine bu sıralarda adı duyulmuştu, saray çevrelerine yakınlaşmıştı ve birçok önemli devlet adamına ders verdi.
Anadolu'da yıldızı parlamaya başlayan Sühreverdî'nin başarısı çeşitli kimselerin ona karşı çıkmasına yol açmış ve sonuç olarak öldürülmesi gerektiğini savunan birçok kişi ortaya çıkmıştı. Sonunda bir Halep fakihlerinin kararıyla Sühreverdî 1191'de idam edildi.
Eserleri
Kısa ve çalkantılı hayatının aksine Sühreverdi'nin eserleri çok fazladır. Bunlardan bazıları kaybolmuş, birkaçı basılmış, geri kalanı da elyazmaları halinde İran, Hindistan ve Türkiye'deki kütüphanelerde bulunmaktadır. Kendisinden önce gelen İbn Sina ve Gazali'nin aksine eserlerinin hiçbiri Latince'ye çevrilmediğinden Batı dünyasında tanınmamıştır. Sühreverdi'nin eserlerinden yaklaşık elli tanesi, çeşitli tarih ve biyografi kitaplarında bize ulaşmıştır. Bunlar, şu şekilde beş sınıfa ayrılabilirler:
1- Dört büyük doktrinel inceleme: ilk üçü belirli değişikliklerle Aristo felsefesiyel (meşşai) ilgili, sonuncu ise işraki hikmet hakkındadır. hepsi Arapça olan bu eserler, Telvihat, Mukavvemat, Mutarahat ve Hikmet el-İşrak 'dir.
2- Heyakil el-Nur, el-Alvah el-İmadiye, Pertev-Name, İtikad el-Hukema el-Lemahat, Yezdan Şinaht ve Bustan el-Kulub gibi daha kısa doktrinel risaleler. Kısmen Arapça, kısmen de Farsça olan bu eserler, daha geniş risalelerin özel konularını açıklarlar.
3- Sembolik dilde yazılmış ve saliklerin ma'rifet ve işrake yolculuklarını tasvir eden seyr ü süluk hikâyeleri. Tamamı Farsça yazılmış olan bu kısa eserler, Akl-i Surh, Avâz-i Per-i Cebrail, el-Gurbet el-Garbiyye (Arapçası da vardır), Lugat-i Mûrân, risale fi'l-Mirac, Risale fil Halat el-Tufuliyye, Rûzi ba Cemaat-i Sûfiyan ve Safir-i Simurg'dan ibarettir.
4- İbn Sina'nın Risale el-Ta'ir'inin Farsçaya tercümesi, İbn Sina'nın İşarat ve Tenbihat'ının Farsça şerhi gibi filozofların eserlerinin inisiyatik metinleriyle kutsal metinlerin şerhleri ve transkripsiyonları. Ayrıca İbn Sina'nin Risalet el-Işk isimli eserine ve Kur'an ve hadis üzerine yorumlarına dayanan Risale fi Hakikat el-Işk adlı eser de bu gruba dahildir.
5- Şehrezuri'nin el-Varidat ve'l-Takdisat diye adlandırdığı dua ve zikirler.
Sufi hikmetiyle, Hermetizm, Pisagor, Platon, Aristo ve Zerdüşt felsefelerini diğer bazı unsurlarla birleştiren bu eserler ve çok sayıdaki şerhleri, son yedi yüzyıl boyunca, İşrak geleneğinin özünü teşkil etmiştir.
Başlıca Eserleri
Açıklama:
Yazar:
maddiew0sy
Bir cevabı oylayın:
0