Soru: Haber in fethini kısaca anlatabilimisiniz. Acillen iyi seçicem......... ​

  • drugie-predmety

    Konu:

    DKAB
  • Yazar:

    cameo
  • Oluşturulma Zamanı:

    2 yıl önce

Cevaplar 2

Cevap:

Açıklama:

Dönemin en önemli ticaret yollarından Mekke-Medine ve Şam ticaret yolu üzerinde Yahudilerin tehlike oluşturması savaşın en önemi sebepleri arasında yer alıyordu. Hz. Muhammed eşliğindeki 1.600 askeri birlik Hayber Kalesi'ni kuşatma altına aldı. 10 gün süren kuşatma sonucu Yahudiler fazla dayanamayarak teslim oldular.

en iyi seçersen sevinirim

Cevap: MERHABALAR

HABERİN FETHİ;

Arapça'da "açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma" anlamlarına gelen fetih (feth, çoğulu fütûh, bunun da çoğulu fütûhât), terim olarak İslâm'da meşrû görülen savaşlar hakkında cihad kelimesine benzer şekilde, müslümanların gayri müslimlerden gerçekleştirdikleri toprak kazançlarını tarihte ve günümüzde bilinen diğer istilâ ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla kullanılmıştır; kaynağı da müslümanların geçmiş ve gelecekteki maddî-mânevî zaferlerinden bahseden Feth sûresidir. İslâm sancağı altında Hz. Peygamber ile sahâbîler tarafından gerçekleştirilen zaferlerle dolu sefer ve savaşlar için kaynaklarda sık sık bu terime yer verildiği görülür. Ancak burada kelimenin yalnız maddî yönden fetih mânası taşıdığı söylenemez; kelime öncelikle ve daha çok, kalbi ve aklı İslâm gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslâm mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelir. Fetih kelimesinin bu yorumu Hz. Peygamber'in hadislerinden ve Kur'ân-ı Kerîm'den açıkça anlaşılmaktadır. Medine'nin savaşsız fethedilmesi ve İslâm'a kazandırılması hakkında Resûlullah'ın, "Ülkeler ve şehirler zorla alınır; Medine ise Kur'an ile fethedilmiştir" dediği kaydedilir (Belâzürî, I, 6). Bu mecazi kullanımı gösteren Kur'ânî delil ise Feth sûresinin, "Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik" meâlindeki ilk âyetidir. Çünkü bu âyet ve daha sonra gelen âyetler askerî bir zaferin değil Mekkeliler'le 6 (628) yılında yapılan Hudeybiye Antlaşması'nın arkasından inmiştir. Birçok sahâbî bu antlaşmayı kendilerini, Hz. Peygamber'i ve İslâmiyet'i küçük düşürücü mahiyette bulmuş ve bu durum onları hoşnutsuzluğa ve hatta itaatsizliğe sevketmişti. Halbuki Resûl-i Ekrem, insanların Allah'ın davetine en çok barış ortamında kulak vereceğini bildiği için Mekkeliler'in önerilerini kabul etmişti. Nitekim vahiy onun bu görüşünü desteklemiş ve Hudeybiye Antlaşması'nı "feth-i mübîn" (apaçık bir fetih) olarak nitelendirmiştir.

Kur'an'ın birçok yerinde fetihle birlikte ondan türeyen çeşitli kelimelerin geçtiği görülür. Bunlar arasında terimin, savaşla bir yerin İslâm hâkimiyeti altına alınmasını göstermesinin yanında hüküm ve kazâ anlamında kullanılmış olması dikkat çeker (es-Secde 32/28-29); fâtihîn de "hükmedenler" anlamını taşımaktadır (el-A'râf 7/89). Feth sûresinin 18 ve 27. âyetlerindeki "fethan karîben" (yakın fetih) ibaresi Hudeybiye Antlaşması'ndan sonraki Hayber'in fethine, Nasr sûresinin 1 ve Hadîd sûresinin 10. âyetlerindeki "el-feth" kelimesi ise Mekke'nin fethine işaret etmektedir. Böylece Kur'ân-ı Kerîm'de fethin hem savaş hem davet ve tebliğ yoluyla gerçekleştirilebileceği açıklanmış bulunmaktadır.

İslâmiyet'in doğuşu sırasında birbirlerine düşmanlık besleyen Arap kabileleri Kur'an'ın irşadı ve Hz. Peygamber'in terbiyesiyle birleşerek i'lâ-yi kelimetullah* için kılıç kuşanan idealist bir iman ve fetih ordusu haline gelmiş, bu ordu sayesinde İslâm'ın tevhid anlayışı nereye ulaşmışsa o topraklar çeşitli ırk, din ve mezheplerin korunma imkânı bulduğu bir sığınak olmuştur. Böylece müslümanlar, belli bir prensip ve amaç uğruna giriştikleri cihadla yeryüzüne barış, adalet ve fazilet getirmişler, adalete ve eşitliğe dayanan bir içtimaî âhenkle fethedip idareleri altına aldıkları yerlere tek tanrı fikrinin ve imanının huzurunu da taşıyarak yeni bir dünya düzeninin müjdelerini vermişlerdir. İslâmiyet, cihad ve onun tabii sonucu olan fetihlerle müslümanların hâkimiyetine geçen ülkelerin halkının İslâm dinini kabul etmeye zorlanmasını doğru bulmaz. Bu husus Kur'an âyetleriyle sabittir: "Dinde zorlama yoktur" (el-Bakara 2/256; ayrıca bk. Yûnus 10/99; el-Kehf 18/29). Fethedilen yerlerdeki insanlar, müslüman olma veya cizye ödemek şartıyla eski dinlerinde kalma hürriyetine ve her iki durumda da İslâm devleti hâkimiyeti ve himayesi altında yaşama hakkına sahiptiler.

iyi dersler:)

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years