Cevap: En iyi seçer misin?Aristoteles’in felsefeye katkılarının başta gelenlerden bir de, bilimlerin tanımlayıp ve sınıflamasıdır. Bilimleri, bilgi türleri üzerinden sınıfladığından, bilginin nasıl elde edildiği onun uğraştığı konular arasındadır. Zihnin bilgileri hangi aşamalardan geçerek ortaya koyduğu, ortaya konulan bilgilerin kesinlik değerleri, en yüksek bilginin ne olduğu sorunları bilgi çerçevesinde incelenen sorunlardan bazılarıdır. Bilimler de bu bilgi anlayışına uygun olarak açıklanmışlardır.11.1. Bilgi11.1.1. Bilme SüreciAristoteles’e göre, bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler. Bunun gerekçesi olarak duyulardan alınan zevk gösterilmiştir (Metafizik 1985, 980 a20). Her ne kadar Aristoteles, doğal bilme isteğini, zevke bağlamış olsa da, temelde, insanın olmanın şartları arasında bilme sürecini gerçekleştiren düşünme yeteneğini de saymıştır (De Anima, 427 a20). Her öğretim ve öğrenim, önceden bulunan bilgiden yola çıktığı (İkinci Çözümlemeler 2005, I/I; 71 a), düşüncesi, hazır bulunan bilgilerin önemine de gönderme yapmaktadır. Onun için felsefenin hedefi, varlığın bilgisi, genel olarak geçerli olanın bilimidir (Vorlander 2004, 141). Aristoteles’in bilgi anlayışının çeşitli ayakları vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1- Varlık anlayışındaki töz, kuvve –fiil bağlamlarında ortaya çıkan veriler. 2- Yöntem (Organon, kıyas ve kanıtlama, diyalektik, retorik) bağlamında ortaya çıkan unsurlar. 3- Bilim anlayışı çerçevesinde ortaya çıkan veriler. 4- Bilme süreci ve aklın ilkeleri bağlamında gerçekleşen bilgi anlayışı. Sıralanan bu unsurların bütünlüğü bağlamında Aristoteles’in bilgi anlayışı anlaşılabilmektedir. Elinizdeki çalışmada bulunan Aristoteles’in, varlık, bilim ve yöntem anlayışları bilgi anlayışı bağlamında da okunabilmektedir. Aristoteles’in Bilgi Anlayışı başlığı altında, bilme süreci, tanım, ilke, üç ilke ve nedenler üzerinde durulmaktadır.İnsani bir özellik olan bilme, canlı olarak insanın, diğer canlılardan ayrılması ve kendine özgü nitelikleriyle yakından ilgilidir. Aristoteles, insana özgü bu niteliğin nasıl gerçekleştiğine ilişkin görüşlerini çeşitli bağlamlarda ele almıştır.Aristoteles’in bildirdiğine göre, hayvanlar duyum yetisine sahiptirler. Ancak duyum bazı hayvanlarda hafızayı meydana getirdiği halde, diğerlerinde meydana getirmez. Bundan dolayı bu birinciler, hatırlama yeteneğine sahip olmayan sonunculardan daha zeki ve öğrenmeye daha yeteneklidir. Hafızanın yanında, sesleri işitme yetisine de sahip olan hayvanlar ise, öğrenme yeteneğine de sahip olurlar (Metafizik 1985, 980 a27-b5). Bilmenin temel unsurları olan, duyum, hafıza ve öğrenmenin hayvanlarda da bulunduğunu, ancak türlere bağlı olarak farklı derecelerde gerçekleştiği belirtilmektedir. Hayvan cinsinin bir üyesi olan insan türü de bilmenin zemini olan bu özelliklere sahiptir. Aristoteles’e göre insan dışında hayvan türleri, ancak tasavvur ve hatıralara sahip olurlar. Onların deneysel bilgilerden çok az bir pay almalarına karşılık, insan, sanatlara ve akıl yürütmeye kadar yükselir. İnsanlarda bilginin dayandığı deney, hafızadan çıkar (Metafizik, 980 b 25). "Aynı şeye ilişkin birkaç hatıra, sonunda, tek bir deney meydana getirir. Ve deney, sanat ve bilimle hemen hemen aynı yapıda bir şey gibi görünmektedir. Ancak aralarında şu fark vardır; insanlar, bilim ve sanata deney aracılığıyla ulaşırlar. Çünkü, Polos'un haklı olarak dediği gibi, 'deney, sanatı; deneysizlik ise rastlantıyı yaratmıştır'. Deneyle kazanılmış bir dizi kavramdan belli bir nesneler sınıfına ilişkin tümel bir yargı oluşturulduğunda sanat ortaya çıkar" (Metafizik, 981 a5). İlacın hastalarda denenmesi deneyin, sonucun çeşitli hastalık alanlarında kullanılması yargısı da zanaatın alanına girmektedir (Metafizik, 981 a10). Aristoteles'e göre, bilginin ilk unsurları duyumlardan bilime geçiş üç aşamada gerçekleşmektedir: 1- Duyumun devamı olan hafıza.2- Genel kavramın hareket noktasını sağlayan deney (tecrübe). 3- Özel hallerin çokluğundan kurtulmuş olan, meydana getirme ve eylem söz konusu olduğunda epistemenin ilkesi olan kavramdan oluşmaktadır (Tricot 1985, 81, not 1; İkinci Çözümlemeler II, Bölüm 19, 100a). Bilme şartları ve bilmenin aşamalarından hareketle bilgiyle ilgili genel bir çerçeve çizilmiştir. Çizilen bu çerçevede, duyum, hafıza ve öğrenme merkezde yer almaktadırlar. Öğrenmenin diğer unsurları ise tasavvur ve hatıralardır. İnsanın akıl yürütme ve sanatlara ulaşması, onları hayvanlardan ayıran unsalar olarak öne çıkarılmıştır. Bu ayrıcalığın temelini oluşturan deney de, aynı konuyla ilgili hatırlardan meydana gelmektedir. Böylelikle, bilme süreci, duyum, hafıza, hatıra, deney, akıl yürütme ve sanat şeklinde gerçekleşmektedir.Bilme sürecinde esas bir görev üstlenen deney, Aristoteles’e göre, pratikle ilgili olarak, hiçbir bakımdan, sanattan daha aşağı bir şey değildir. Hatta deney sahibi insanların, deney olmaksızın kavrama sahip insanlardan daha fazla başarılı oldukları görülmektedir. Bunun nedeni, deneyin, bireysel olanın, sanatın ise tümel olanın bilgisi olmasıdır. Her türlü eylem ve meydana getirme ise bireysel olanı konu alır. Çünkü tedavi eden hekimin iyileştirdiği, ilineksel olarak alınması dışında 'insan' değil, Kallias veya Sokrates 'tir. Tedavi edilmesi gereken birey olduğundan, deney olmaksızın kavrama sahip olan ve tümeli bilen, ancak onda içerilmiş bulunan bireyseli bilmeyen bir insan, sıkça tedavi yanlışları yapacaktır (Metafizik 981 a14-19). İnsan, diğer canlılardan ayrı olarak, deneyi bilgi haline dönüştürebilmektedir. Çünkü deney, uzun bir pratiğin, belli bir konuya ilişkin gözlemlerin birikimi sonucu ortaya çıkar (Tricot 1985, 80, not 4). Bunu da ancak insan gerçekleştirebilmektedir. Deney, tikelle ilgili olduğundan, bilmenin, özellikle de doğru bilmenin temelini oluşturmaktadır. Çok geniş anlamda kullanılan deney, bilim, teknik ve sanatlar için benzer görevler içermektedir. Fakat bu yeterli değildir; deneyin üstüne çıkarak tümellere, genele, nedenler bilgisine ulaşılması gerekir. Çünkü Aristoteles'e göre, bilim adamının, zanaatkarın ve sanatçının sıradan deney sahibine üstünlüğü, deneyin ötesinde, genelin bilgisine ulaşma isteklerinde yatmaktadır.Aristoteles'e göre, duyum yoluyla, kesin ve doğru anlamında bilimsel bilgi kazanmak mümkün değildir. Gerçekte duyumun konusu sadece tikel bir nesne değil, filan nitelikli bir nesne olsa bile, hiç değilse belli bir yerde ve belli bir anda, belli bir nesneyi algılamak gereklidir. Ayrıca, duyumlar bize, hiçbir şeyin nedenini de bildirmezler (Metafizik 981 b10). Bilim için gereken, genel olanı algılamak imkansızdır; çünkü genel ne şimdidir ne de buradadır; böyle olmasaydı genel olamazdı. Zira genel, her zaman ve her yerde olana denir. Bilimin, tümele dayalı olarak gerçekleşmesi ve tümelin de algılanamaması, bilimde algının azlığını ya da yokluğunu gösteren (Analytics Post., 87 b 20), ölçü kabul edilmiştir. Tümele varma sorunu, aklın kendini gösterme aracı olan, akıl yürütmeyle gerçekleşen bir durumdur.Aristoteles'e göre akıl, ruhun düşünme ve yargılamasıdır. Öncelikle düşünendir; gerçek bir şey değildir (De Anima, 429 a22). Aklın, bir zaman bilmesi, bir zaman da bilmemesi söz konusu olamaz. Akıl, hazır şartlarda özgür olarak kurulduğunda, o ne ise o şekilde gözükür: bu da onun ölümsüzlüğü ve sonsuzluğudur (De Anima, 430 a20). Eğer düşünme (thinking) algılamaya benziyorsa, ya o, düşünen varlığın yeteneğiyle eylemde bulunan ruhtaki bir süreçtir ya da ondan farklı, fakat benzer yanlarını alan bir süreçtir. Dolaysıyla akıl düşünebilir, duyumlanabilir olanla ilgili olmalıdır. Kısaca akıl, ruhun düşünmesi ve yargıda bulunmasıdır (De Anima, 429 a15-25). Aklın düşünme ve yargıda bulunma özelliği, akıl yürütmenin bir sonucu ortaya çıkmaktadır.Aklın ruhtaki konumu Aristoteles tarafından ele alınmıştır. Ona göre, insanda ruh, irrasyonel ve rasyonel yan olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Rasyonel yanda da iki ana bölüm vardır: Bunlardan birincisi, şeylerin türlerini, onların oluşunun değişmeyen nedenlerini; ikincisi, değişken şeyleri kavramamızı sağlar. Bu nedenle ruh, farklı türden nesnelere farklı cevaplar vermektedir (Ethica Nicomachea,1139 a5). Ayrıca, ruhun rasyonel kısmında yer alan formlardan birisi erdemlerle, diğeri sanılarla ilgilidir. Sanının değişken olması, onun pratik bilgelik kısmında yer almasına neden olur. Erdemlerle ilgili olansa bilimsel bilgidir. Bu bilgi türü tümel, zorunlu, kanıtlanabilen sonuçlar hakkındadır. Bu özellikler ilk ilkelere çok benzerler (Ethica Nicomachea,1140 b25-30). Ruhun verdiği cevaplara göre ayrılan iki ana dal, iki bilgi öbeğine karşılık geldiği görülmektedir. Ando’nun belirttiğine göre, bu bilgilerden birine bilimsel bilgi diğerine sanı denir. Birincisi teorik, ikincisi pratik zihnin konularını oluştururlar. İdeal olan ve istenen teorik olandır (Ando 1965, 176).Aristoteles, belli alanlara ilişkin keşiflerin, hakikate ulaşma yollarından biriyle yapıldığını bildirmektedir. Ona göre, ruh (akıl) ya da bilme süreci, mümkün bilme şekilleriyle ve evetleme ile hayırlama tekniğini kullanarak hakikate ulaşır. Hakikate ulaşmak beş yolla mümkün olur; bunlar, sanat (techne), bilimsel bilgi (episteme), pratik bilgelik (phronesis), felsefi bilgelik (sophia), ve sezgisel akıldır (nous). Sanı ve yargılar bu gruba alınmamıştır, çünkü onların yanıltma payları vardır (Ethica Nicomachea,1139 b15). Hakikate varma yolları olarak tanıtılan unsurlar, bilgi dalları ve kurumsallaşmış yapılardır. İnsanın, insan olarak sahip olduğu, tanrısal nitelik taşıyan ve onu diğer canlılardan ayıran şey logos (akıl)dur (De Anima, 415 a1-10; Ethica Nicomachea, 1098 a1-15; Zeller 1897, 93). Bu yeteneğiyle bilgi elde eder, doğru, yanlış ve iyi, kötü yargılarda bulunma gücüne sahip olur (Baldry 1965, 89 -90). Aklın teorik ve pratik bölümleri, her şeyi üretir ve her şey haline gelirler. Teorik olan, bedenden farklı ve bağımsızdır; imkansız, ebedi, ölümsüz, kesinlikle salt ve mükemmel gerçeklik gibi özelliklere sahiptir. Pratik akıl, bedenle doğar ve ölür; dolaysıyla beden davranışlarının bir bölümünü oluşturur (Zeller 1897, 97-98). Teorik aklın daha önceki varoluşunu toparlayamayacağımızı Aristoteles belirtmiştir. Ancak pratik akıl, mümkün olan her türlü düşünceyi üretmekle birlikte kolay bozulan bir yapıya sahiptir (Zeller 1897, 101).Bilme süreci, Aristoteles’in bilgi anlayışının temelini oluşturmaktadır. Bilgi türlerinin nasıl oluştuğu ve ne türden özellikler kazandıkları, bilim anlayışı ile yöntem anlayışlarında incelenmektedir.