Son yıllarda, gerek Kültür Bakanlığı’mızın düzenlediği sempozyumlarda, gerekse belediyelerce düzenlenen Tarihi Kentler Birliği gibi toplantılarda, tarihi yapıların korunmasında bakış açısının geçmişe kıyasla olumlu yönde geliştiğini ve bu konuda artan bir isteğin olduğunu sevinerek izlemekteyiz. Ülkemiz, tarihi yapılarımızın gelecek kuşaklara aktarımı konusunda, ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerle önemli karaları somutlaştırma aşamasındadır. Bu yazının amacı da, böyle önemli bir aşamada, ‘koruma ile ilgili yönetimler–koruma kurulları–proje–uygulama–denetim’ sürecinde bugün yaşanan olumsuzluklara ve olası yanılgılara dikkati çekerek, koruma/restorasyon ilkeleri doğrultusunda önerilerle bu sürece katkıda bulunmaktır.
Koruma/Restorasyonun Algılanışındaki Sorunlar
Vakıflar bölge müdürlükleri, valilikler, özel idareler ve belediyeler gibi kurumlarımız kadar halkımızda da, geçmiş yıllara kıyasla, eski eserlere karşı ilginin ve duyarlılığın arttığı, gerek kurulumuza gelen projeler, gerekse yerinde incelemelerimiz sırasında gözlenmektedir. Geçmişten farklı olarak, bu yolda bağış ya da parasal kaynak sağlanmasında da hızlı bir artış vardır. Çoğu kez ticari ya da turistik rant beklentisi ile de olsa, böyle bir eğilimin önemli bir aşama olarak algılanması, bu hevesin kırılmaması gerekir. Ancak, bu tür bir eğilim, tarihi yapıların ‘tepeden-tırnağa’ yenilenip, ‘tepe-tepe’ kullanılması gibi çok ciddi bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Bir mumya duyarlılığı ile yaklaşmak gerekirken, bugün pek çok restorasyon çalışmasında, günümüze ulaşabilmiş yaşlı bir yapının kişiliği, ‘eti-kemiği’ fazlaca sorgulanmadan, ona restorasyon ya da koruma adı altında, bazen de kolunu-kanadını kırarak, kendisinin olmayan yeni giysiler ve kaldıramayacağı görevler yüklenmektedir. Ne amaçla olursa olsun, tarihi bir yapının uygarca kullanımı, onun sürekli bakımını sağlayarak aslını yaşatmaktır. Restorasyon ilkelerini göz önüne almadan yapılacak restorasyonlar, tarihi yapılarımızı kısa zamanda tanınmaz hale getirebilir. Nitekim, bugün kentlerimizdeki yeni yapıların çoğunda izlenen arabesk üslup ve mimari yozlaşma, günübirlik modalar ve çoğu zararlı malzemelerle tarihi yapı restorasyonlarına da sıçramak üzeredir.