Cevap:
KARACAOĞLAN EFSANESİ
Açıklama:- Karacaoğlan bir ağanın çobanıdır. Bir gün ağa hacca gider. Hac yolunda ağanın canı karısının helvasından çeker. Karacaoğlan ağanın karısına "Bir tas helva yapta ağama getireyim." der. Ağa yolda giderken ona helva uzatılır. Ağa şaşırır bakar ki bu onların evdeki tas. Ağa geri döndüğünde karısına söyler. Karısı da bir bir anlatır.Ağa kermet karacaoğlan'dadır der.
AY ATAM EFSANESİ
Çok çok eski çağlarda; Çok yağmurlar yağdı. Gök delinmiş gibiydi. Dünya sele boğuldu, her yanı çamurlar kapladı. Çamurlar akan selle yuvarlanarak Kara Dağ’daki bir mağaraya doldular. Mağaranın içindeki kayalar yarıldı. Yarıkların kimileri insanı andırıyordu. Sürüklenen çamurlar bu insan biçimli yarıkları doldurdular. Aradan çok zaman geçti. Yarıklardaki balçıklar sular ile benzeşti, hallodu. Güneş Saratan burcuna gedi ve havalar çok ısındı. Yarıklardaki balçık sular ile pişti. Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi. İçi de insanlara can veren bir kadın karnı gibiydi.
Dokuz ay durmadan yel esti. Su, ateş, toprak ve yel, insana can vermak için birleştiler. Dokuz ay sonra bir insan çıktı ortaya. Adına Ay-Atam dediler. Ay-Atam, gökten indi yere kondu. Bu yerin suyu tatlı, havası da serindi. Sonra yine yağmurlar, seller başladı. Mağara yeniden çamurla doldu. Güneş bu kez Sünbüle burcunda durdu. Sünbüle burcundaki güneşin sıcaklığı ile balçıklar sular ile pişti. Bu kez bir hatun kişi çıktı ortaya. Adına Ay-Va dediler.
Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler. Kırk çocukları oldu. Bunların yarısı erkek, yarısı da kızdı. Onlar da evlendiler, soyları çoğaldı. Bir zaman geldi Ay-Atam ile Ay-Va Hatun’un ömürleri doldu, öldüler. Çocukları, ana-babalarını türedikleri mağaraya gömdüler. Mağaranın kapısını altın kapılar ile kapattılar, dört bir yanını çiçekle süslediler.
TUFAN
Tufan, birçok yerel efsaneye ve kutsal kitaplara göre Tanrı tarafından bir kavmi, milleti ya da tüm insanları cezalandırmak amacıyla gönderildiğine inanılan büyük felaket. Tufanın detayları farklı kültürlerde farklılıklar arz etmekle beraber en çok bilinen şekli Nuh Tufanı'dır.
YARATILIŞ
sudan çıkarak “Yarat!” deyip yeniden suya girer. Bunun üzerine Kayra Han, kendine benzer bir varlık yaratarak ona Kişi adını verir. Kayra Han’la Kişi, sonsuz suyun üzerinde iki siyah kaz gibi uçmaya başlar. Kişi, kendisini yaratandan daha yüksekte uçmak ister, ancak uçamaz, suya düşer. Boğulmak üzereyken Tanrı’ya yalvarır. Kayra Han “Yüksel!” emrini verir. Kişi batmaktan ve boğulmaktan kurtulur. Tanrı Kayra Han, dünyayı yaratmayı düşünür. Kişi’ye, “Suya dal, oradan toprak çıkar!” emrini verir. Kişi, suya dalar ve iki avucunu da toprakla doldurur. Bu sırada Kişi sudan kendisi için de toprak alır. Kendisi için aldığı toprağı ağzında saklar. Tanrı Kayra Han, Kişi’nin getirdiği toprağı suyun üzerine serpip “Büyü” emrini verir. Bu emirle Kişi’nin ağzındaki toprak da büyümeye başlar. Kişi, çaresiz kalıp Tanrı’ya yalvarmaya başlar. Tanrı, “Tükür!” der. Kişi’nin ağzındaki toprak yere dökülürken küçük tepeler oluşur. Tanrı, Kişi’ye “Artık sen günahlı oldun. Bana karşı geldin. Kötülük düşündün, bundan sonra senin adın Erlik olsun, kötü düşünceliler seninle olsun.” der. Yerde dokuz dallı bir ağaç biter. Tanrı her dalın altında ayrı bir adam yaratır ve “Dokuz millet olsun!” der. Erlik bu insanları kıskanır. Onları kötülüğe sürükler. Tanrı Kayra Han kendisi için göğün on yedinci katında bir nur âlemi yaratarak oraya çekilir. Erlik, Kayra Han’ın katına çıkıp kendisine dünya kurar. Bu durum Kayra Han’ın canını sıkar. Erlik’in dünyasını yıkmak için kahraman Mangdişere’yi gönderir. Mangdişere, güçlü mızrağıyla vurarak korkunç şimşek ve gök gürültüleri arasında bu dünyayı parça parça eder. Bu parçalar, insanlar için yaratılan ilk dünyanın üzerine düşer. Eski düz dünya engebeli bir hâl alır. Tanrı, Erlik’i yeniden cezalandırır. Onu yerin en alt katına sürer. Dünyanın sonuna kadar orada kalmasını emreder. Göğün on yedinci katında kendisi oturur, yedinci katına Gün Ana’yı, altıncı katına Ay Ana’yı oturtur.
FERHAT İLE ŞİRİN
Ferhat, Persler döneminde yaşayan bir nakkaştır. Süsleme sanatı ile ilgilenmektedir. Mimari süslemeler yapmaktadır. Sultan Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için sarayın süslemelerini yaparken, Şirin’i görür ve aşık olur.
Ferhat, aşkında yanar, tutuşur. Gözüne uyku girmez. Yemekten, içmekten kesilir. İş yapamaz hale gelir. En sonunda Ferhat, Sultan’dan Şirin’i istemeye karar verir. Sultanın karşısına çıkar ve durumu açıklar.
Sultan bu işe razı gelmez. Belli de etmez. İşi yokuşa sürmeye çalışır. Ferhat’a Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini söyler. Ferhat, aşkla bu teklifi kabul eder. Kazma, kürek dağlara girişir, kazmaya başlar. Kazdıkça kazar.
Sultan, dadısıyla Ferhat’a haber gönderir. Şirin’in öldüğünü duyurur. Bunu duyan Ferhat, fenalık geçirir, Elindeki kazmayı havaya savurur. Kazma, Ferhat’ın başına düşer ve Ferhat oracıkta ölür. Kayaların dibinde, delmekte olduğu dağın eteklerindedir.
Şirin bunu duyar. Hemen dağın eteklerine, kayalıkların olduğu yere gelir. Kahrından bizar olur. Kayalıklardan yuvarlanır. Şirin oracıkta ölür. Bu iki kavuşamayan aşık, aşkları uğruna dağı delmeye çalışıp su aradıkları yerde birlikte ölürler. Her ikisini de oraya gömerler.
KIZ KULESİ
Kızkulesi Adası, Kubadabad Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Ada da çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış.
İşte bu kulede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış .
Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı Kalenin içerisindeki kuleye kızını bu yüzden kapatmış. Öyle ki, kuleye yılan girmesin diye beton borularla Anasmaslar’dan Adaya su ve süt akıtılmış. (Anılan iki sıra beton boruların kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.)
Böylece yıllar yılları kovalamış ve günlerden bir gün güzel Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri zor bulmuşlar devasını. Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için armağanlar yağmaya başlamış kuleye. Yaşlı bir köylü kadında bir sepet üzüm getirmiş. Meğer üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış.
Yılan o gece uykuya dalan güzel Sultanı sokup öldürmüş.
LEYLA İLE MECNUNNecid çöllerinde yaşayan Amir oğullarından Kays ile Leyla adında bir kız çocukluk yaşlardan itibaren birbirlerine sevdalıdırlar. Bu durumu öğrenen Leyla’nın ailesi, kızlarını çadıra kapatır ve Kays ile görüştürmek istemez.
Kays bu duruma çok üzülür, dertlenir. Kays, aşkında mecnun – deli olarak çöllerde dolaşmaya başlar. Babası Kays’ın bu durumdan huzursuz olur. Leyla’yı ailesinden ister. Leyla’nın ailesi Kays, mecnun oldu diye kızı vermez.
Babası, Kays’ın iyileşmesi için Kabe’ye dua etmeye gider. Yalnız, Kays duasında derdinin daha da artmasın için dua etmiştir. Duası kabul olmuştur. Leyla’nın ailesi kızı vermemekte ısrar etmiştir. Mecnun çöllerde yabani hayvanlarla arkadaşlık kurmaya başlamıştır.
Nevfel isimli hükümdar, Mecnun’un durumuna acımıştır. Kızı istese de vermemişlerdir. Nevfel savaşmak zorunda kalmıştır. Mecnun, Leyla’nın tarafı savaşı kazansın diye dua etmiştir. Nevfel ikinci savaşta Leyla’nın ailesini mağlup etmiştir. Mecnun’un duasını öğrenince Leyla’yı istemekten vaz geçer.
Leyla, İbni Selam ile evlenir. İbni Selam’a yaklaşmak istemeyen Leyla, cinlerin onları rahatsız edeceğini söyler. İbni Selam öldükten sonra da Mecnun’u ziyarete gider. Mecnun, Leyla’yı tanımaz. Leyla, orayı terk eder ve ölür. Mecnun da Leyla’nın mezarının başında ölmek için dua eder ve oracıkta ölür.