Cevap:
Ağustosböceği ile Karınca
Karınca çok çalışkanmış; yazın sımsıcak günlerine aldırış etmeden kışa hazırlık yapıyor, hiç durmadan çalışıyormuş. Bulduğu tüm yiyecekleri kilerine götürüyor, kış için erzak topluyormuş. Ağutosböceği ise bir ağacın gölgesinde uzanmış, elinde sazı şarkı söyleyip, eğleniyormuş. Ne kışın soğuk günlerini düşünüyor, ne yaz bitince ne yapacağı ile ilgili tasalanıyormuş. Karıncayı çalışırken görünce de ‘Karınca kardeş, bu kadar çok çalışma, gel sen de benimle birlikte şarkı söyleyip, eğlen. Biraz hayatın tadını çıkar demiş.’ Karınca ağustosböceğinin söylediklerine kulak asmadan, çalışmaya devam etmiş.
Aylar geçmiş, yazın sıcak günleri sonbaharın serin günlerine, sonbaharın serin günleri ise kışın soğuk günlerine dönmüş. Nihayet kış gelip çatınca, heryer karla kaplanmış. Ağustosböceği karların içinde yiyecek hiçbirşey bulamıyor, aç bilaç ordan oraya gezinip duruyormuş. Aklına karınca gelmiş ‘Karınca kardeş bütün yaz çalıştı, onu bulursam mutlaka yemek de bulmuş olurum’ diye düşünmüş. Kalan son gücünü de toplayarak karıncanın evine gitmiş ve karıncadan yiyecek yemek istemiş. Karınca ise ‘Eğer sen de şarkı söyleyip, eğlenmek yerine, benim gibi çalışıp, yemek toplasaydın, şu anda dışarda aç kalmış olmazdın. Çok açsan, yine şarkı söyleyip, eğlen, belki açlığını unutursun’ diyerek ağustosböceğine çok iyi bir ders vermiş.
Üç Küçük Domuz
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde üç tane küçük domuzcuk yaşarmış. Bu domuzcuklar çalışmayı hiç sevmezlermiş. Sürekli tembellik peşindelermiş. Anneleri çalışmaları için ne kadar yalvarsada bu domuzcuklar huylarından hiç vazgeçmiyormuş.
Birgün artık anneleri dayanamamış. Domuzcukları almış karşısına ve başlamış konuşmaya:
– Yavrularım, bu böyle olmaz. Artık büyüdünüz. Herkes gibi sizde bir iş bulup çalışın demiş.
Domuzcuklar hiç aldırış etmiyorlarmış derken ayı kardeş bunların yanına gelmiş. Domuzcukların annesine dönüp:
– Domuz kardeş bu böyle olmaz artık. Evimin kirasını bir süredir ödemiyorsun. Ya ödersin ya da domuzcuklarınıda alıp gidersin evimden demiş ve hemen uzaklaşmış oradan.
Domuzcukların annesi çok üzülmüş. Annelerinin bu halini gören domuzcuklar dayanamayıp bir iş ve ev bulmaya gitmişler.
Domuzcuklar yolda giderken karar vermişler. Artık hep çalışacaklar ve annelerine bakacaklarmış.
Yollarına devam ederlerken karşılarına üç yol çıkmış. En büyüğü ilk yoldan, ortancası ikinci yoldan, en küçüğü de üçüncü yoldan gitmiş.
En büyük domuzcuk yolda giderken tavşan nineye rastlamış. Tavşan nine büyük domuzcuğa:
– Küçük domuzcuk bana havuçlarımı taşımama yardım eder misin? diye sormuş.
En büyük domuzcuk hiç düşünmeden hemen yardım etmiş. Tavşan nine en büyük domuzcuğa ”İstersen gel benimle çalış. Havuçlarımı taşırsın.” demiş. En büyük domuzcuk kabul edip yoluna devam etmiş.
Bu arada ortanca domuzcuk da yolda giderken bir kunguz ile karşılaşmış. Kunguz ortanca domuzcuğa:
– Domuz kardeş tahtalardan şuraya bir köprü yapmak istiyorum. Bana yardım eder misin? diye sormuş. Ortanca domuz kabul etmiş ve yardım etmiş. Kunguz da ona ” Eğer işin yoksa benim yanımda çalışabilirsin. Ben köprüler, evler yaparım sen de yaerdım edersin.” demiş. Ortanca domuz hemen kabul etmiş ve yoluna devam etmiş.
Üçü birlikte yolda giderlerken yine karşılaşmışlar ve sevinçle yaptıkları şeyi anlatmışlar. Küçük domuzcuk çok üzgünmüş. Çünkü o ne bir iş bulmuş ne de ev…
En büyük domuzcuk ile ortanca domuzcuk teselli etmeye çalışmışlar. En büyük domuzcuk:
– Sakın üzülme, biz beraber çalışırken sen de anneme bakarsın. demiş. Küçük domuzcuğun keyfi yerine gelmiş. Beraber hemen bir ev bulmuşlar. Daha sonra annelerini de alıp mutlu mesut bu evde yaşamışlar.
Ev Faresi ile Tarla Faresi
Tarla faresi ile ev faresi arkadaş olmuşlar. Tarla faresi bir gün ev faresini yemeğe çağırmış. Güzel bir yemek umudu ile tarla faresinin davetini kabul eden ev faresi gelmiş, ama bir de ne görsün; sofrada biraz ot ve biraz buğdaydan başka bir yiyecek yok, yüzünü buruşturmuş.
Tarla faresinin haline acıyan ev faresi arkadaşına dönerek; “Canım arkadaşım, bu senin hayatına hayat denmez. Buna olsa olsa yoksulluk denir. Bense, bolluk içinde yaşıyorum. Gel sen de benimle, bizim evdekileri paylaşıp ikimiz de gül gibi geçiniriz.” demiş.
Tarla faresi ile ev faresi hemen kalkıp yola çıkmışlar. Ev faresi arkadaşını çok iyi ağırlamış, ona buğday, incir, peynir ve bal çıkarmış. Tarla faresi ömründe hiç bu kadar yiyeceği bir arada görmemenin şaşkınlığı ile; “Ben neden bugüne kadar tarlalarda kaldım?” diyerek dövünmüş. İki arkadaş mutluluk içinde tam yemeğe oturacakları sırada bir adam gelmiş, kapıyı çalmış. İki fare kapının gürültüsünden korkup buldukları ilk deliğe girmişler.
Sonra cesaret edip yerlerinden çıkmışlar. Tam incirden tadacaklarmış ki; bu sefer de başka biri odadan bir şey almaya gelmiş. Çaresizce yine bir deliğe kaçıp saklanmışlar. Açlığını unutan tarla faresi arkadaşına dönerek; “Arkadaşım sen bolluk içinde yiyip içiyorsun diye seviniyorsun ama bir türlü tehlikeler peşini bırakmıyor. Ben en iyisi gidip buğdayımla arpamı yiyeyim. Evet, belki az ama gönül rahatlığı ile yerim” demiş.
Tarla faresi daha sonra tarlasına dönmüş. Bir daha da halinden hiç şikâyet etmemiş.
Ne demişler; ‘Azıcık aşım, ağrısız başım!!’
Çirkin Ördek Yavrusu
Anne ördek sabırla yumurtalarının kırılmasını bekliyormuş. Vakit gelince ördek yavruları yumurtalarından çıkmaya başlamışlar. Fakat en son ve en büyük yumurta bir türlü kırılmıyormuş. Sonunda yumurtanın beyaz kabuğu çatlamış. Diğerlerinden daha gri ve farklı olan ördek yavrusunun küçük kafası görünmüş. Anne ördek yeni doğan yavruya bakarak şefkatle; “Umarım değişir.” demiş. Günler geçiyormuş ama ördek yavrusunun rengi hala griymiş. Kümesin bütün hayvanları onunla alay ediyorlar, ona “çirkin ördek yavrusu” diye sesleniyorlarmış. Zavallı yavru o kadar mutsuzmuş ki sonunda uzaklara gitmeye karar vermiş. Gün boyunca yürümüş, gece olunca ise çok yorulmuş ve mola vermiş. Hem acıkmış, hem de çok korkmuş. Ama yapabileceği hiç bir şey olmadığından derin bir uykuya dalmış. Ertesi sabah su sesleriyle gözlerini açmış. Geceyi yaban ördeklerinin çılgınca eğlendiği küçük bir göl kıyısında geçirdiğini anlamış. Bu gürültücü arkadaşlarına kendini tanıtmaya hazırlanıyormuş. Birden bir tüfek sesi ile irkilmiş. Hemen oradan uzaklaşmış. Çok geçmeden kendisini bir çiftlikte bulmuş. Çiftliğin sahibi yaşlı kadın onu doyurmuş. Küçük ördekçik ateşin başında uyuyakalmış. Ama daha sonra bir göl bulabilme umuduyla oradan da uzaklaşmış.
Günlerce bir göl bulabilmek için rasgele yoluna devam etmiş. Sonunda bir göl kıyısına ulaşmış. Bu arada yalnız başına yaşamayı da öğreniyormuş. Gün geçtikçe de görüntüsü değişiyormuş. Geçen kuğuları gördükçe onların asil duruşları ve güzel görünüşlerinden dolayı iç çekiyormuş.
İlkbaharda bir kuğu sürüsü gölün kıyısına yuva yapmaya gelmiş. Çirkin ördek yavrusuyla tanışmak için ona yaklaşmışlar. Fakat bizim ördekçik kendisini bu zarif kuşlarla arkadaşlık etmek için çok çirkin ve kaba buluyormuş. Birden bire sudaki yansımasını görmüş ve gördükleri karşısında şaşıp kalmış. Çirkin ördek yavrusu zaman içinde güzel bir kuğuya dönüşmüş olduğunu fark etmiş. Kuğu sürüsüne katılmış ve ömür boyu mutlu olmuş.
Açıklama: