Cevap:
COĞRAFYA: ve COĞRAFYACI (Prof. Dr. E. Murat ÖZGÜR)
Coğrafyacılar, eğitim, çevre ve afet yönetimi, şehir ve bölge planlama, yerel ve bölgesel kalkınma vb. pek çok farklı alanda çalışabilirler. Coğrafya, değişik kariyer fırsatları sunma kapasitesine sahip disiplinler arası bir alandır.
Coğrafya, yerlerin ve mekânların bilimidir. Coğrafyacılar, nesnelerin yeryüzünde nerede yer aldıklarını, niçin orada bulunduklarını, yerlerin birbirinden nasıl farklılaştıklarını ve insanın çevre ile nasıl bir etkileşimde olduğu sorularına yanıt ararlar.
Coğrafyanın iki temel kolu vardır: Beşeri Coğrafya ve Fiziki Coğrafya.
Beşeri Coğrafya, insanla ilgili (beşeri) yaşamın mekânsal yönüyle ilgilenir. Başka bir deyişle insan ve onun faaliyetlerinin mekândaki dağılımının nasıl olduğu, insanların mekânı nasıl kullandıkları ve algıladıkları, insanların yeryüzünü oluşturan yerleri nasıl kurdukları ve sürdürdükleri Beşeri Coğrafyanın ilgi alanını oluşturur.
Fiziki Coğrafya, iklimin, yer şekillerinin, bitki örtüsünün, toprakların ve suyun örüntülerini araştırırlar. Fiziki Coğrafyacılar hava durumunu tahmin ederler, su kaynaklarını incelerler ve ormanların, sulak alanların ve otlak alanlarının yönetiminde görev alabilirler.
Coğrafyacılar aynı zamanda, insan faaliyeti ile doğal sistemler arasındaki ilişkileri de araştırırlar. Coğrafyacılar, gerçekte yaşamın dengesini tehdit etmeye başlayan, çevreyi değişmeye zorlayan insanın tehlike çanlarını seslendiren ilk bilim insanları arasında yer almışlardır. Coğrafyacılar, iklim değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, biyo çeşitliliğin yok olması, yer altı ve yerüstü sularının kirlenmesi, taşkın gibi konularda faaldirler.
Coğrafya en basit şekliyle içinde yaşadığımız dünyayı ele alır. Coğrafya, yeryüzünü, insanı, mekânı ve çevreyi bir arada bütünleştirebilen eşsiz bir disiplindir. Bu nedenle de Coğrafya, sosyal bilimler ve fen bilimleriyle olan bağlantısı bakımından benzersiz bir alandır. Coğrafya, kültürün, toplumun ve ekonominin dinamiklerini anlaması/çalışması (Beşeri Coğrafya) bakımından sosyal bilimler içinde yer alırken, fiziksel peyzajın ve çevresel süreçlerin dinamiklerini anlamak/çalışmak (Fiziki Coğrafya) bakımından da fen (yer) bilimleri içinde yer alan entegre/eklektik bir disiplindir.
Coğrafyacılar çalışmalarında/işlerinde pek çok araç ve teknikler kullanırlar ve coğrafi teknolojiler, karmaşık dünyamızı anlamak için gittikçe gelişen en önemli alanlar arasındadır. Bu teknolojilere örnek olarak Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS), Uzaktan Algılama (RS), Küresel Konumlama Sistemleri (GPS), Google Earth gibi online haritalama verilebilir.
Hukuk:Hukukun Önemi
Hukuk, hakları güvence altına alan kurallar sistemidir. Hukuk, öncelikle hak kavramının insanın gönlünde ve aklında yer etmesi ve kabulüyle gerçekleşir; yani insanın ruhen haklar sistemini kabule hazır olması ve onu benimsemesi ile hukukun hayat bulması mümkün hâle gelir. Aksi takdirde, hukukun yazılı metinler topluluğu ve külliyatlar hâlinde bulunmuş olması yeterli değildir.
Hukuk kurumu, haklar alanı ile ilgili tüm bu anlayış, kültür, değer ve beklentiler dünyasına cevap vermeye çalışır. Hukuk adamlarının öncelikle hukuk felsefesine inanmış ve hak kavramının her şeyden üstün olduğunu kabul etmiş kimseler olması gerekir. Hukuk sisteminin işleyişi ancak böyle bir ahlak ve kültürün hukuk adamlarının benliğinde var olması ile gerçekleşebilir.
Modernleşme sürecinde; devletin giderek artan biçimde toplumsal hayatta önemli bir güce ulaşması ve hukuk kuralları koyarak toplumsal ilişkilere müdahale etmesi, hukuk kurallarının karmaşıklaşmasında ve sistematikleşmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak bir toplumun hukuk düzeni, sadece devlet tarafından konmuş olan yazılı hukuk kurallarından meydana gelmez. Devletin iradesi dışında oluşan genel hukuk ilkeleri ile örf ve âdet kuralları da hukuk düzeninin kapsamı içinde yer alır. Fakat bunların bağlayıcılık niteliği kazanmaları, pozitif hukuk tarafından tanınmış olmalarına bağlıdır. (Şener, 2009: 170)
Değerler, kişilerin düşünce, tutum ve davranışlarında birer ölçüt olarak ortaya çıkarlar ve toplumsal hayatın vazgeçilmez öğelerini oluştururlar. Değerler, bir gruba ya da topluma mensup olanların uymak durumunda oldukları veya dikkate almaları beklenen genelleşmiş ahlaki inançlar olarak kavramlaştırılabilir. (Yüksel, 2016: 180-181)
Hukuku gerçekleştirecek sosyal sistem, öncelikle hak kavramını ayakta tutacak ve insanları bir hesap endişesi ve mükâfatı ile yargılayacak bir otoritenin varlığı ile mümkündür. Bu otorite, tüm beşeri otoritelerin üzerinde bir otorite olması hâlinde, herkesi kendi kurallarına uydurabilir. Çünkü beşeri otoriteler; kurallara inanç ve güvenin yetersizliği sebebiyle, ancak güç ve caydırıcılık sayesinde gerçekleşebilme imkânına sahip olmaktadırlar. Batı’da inanç ve ahlak değerlerinin kaybolması ile ortaya çıkan pozitivist hukuk, somut bir nitelik taşımakta ve sadece iyi niyetli ve vicdanlı insanların varlığı ile işlerlik kazanabilmektedir. Dolayısıyla hukukun insan gönlünde ve fikrinde yer etmesi açısından onun bir inanç ve ahlak sistemi ile güçlendirilmesi son derece gerekli bir ihtiyaç olmaktadır. Aslında uzun insanlık tarihi, hukukun inanç ve değerler alanı ile yoğun ve güçlü ilişkisini ortaya koymaktadır.
Tarih: geçmiş zamanın incelenmesi bilimidir.[2][3] "Tarih", geçmiş zamanda olan olayların incelenmesinin yanı sıra, bu olaylarla ilgili bilgilerin keşfi, toplanması, organizasyonu, sunumu ve yorumlanması ile de ilgilenen bir şemsiye terimdir.[4]
İnsan veya insan-dışı farkı gözetmeksizin, yer ve zaman aralığının kestirildiği bir geçmiş zaman dilimde, sebep-sonuç ilişkisi kurup, belge ve bulgular eşliğinde bilgiler toplayan bir akademik disiplin olan tarih, herhangi bir bilim kümesine dahil edilmez; çünkü tarih, her alanın geçmişini inceleyebilecek kadar geniş bir disiplindir. İnsanlık geçmişi söz konusu olduğunda, yazının icadından önceki zamanlara "tarih öncesi" denir.
Tarihî inceleme, geçmiş zamandaki olaylara ilişkin tüm bilgilerin, olayların vuku bulduğu dönemin şartları göz önüne alınarak, mümkün olduğunca nesnel bir şekilde sunulması ile oluşur. Tarih, yaşanan olayların bir daha yaşanabilmesi gibi bir olasılık olmadığından doğa bilimlerindeki gibi deney ve gözleme dayanamaz.
Tarih sözcüğünün Batı dillerindeki ortak karşılığı, Grekçe: ἱστορία, historiá (anlamı "soruşturma") teriminden türemiştir.[5] İyonya lehçesinde bildirme, haber alma yoluyla bilgi edinme anlamlarında kullanılan kelime, Attika lehçesinde görerek, tanık olarak bilme anlamlarının yanı sıra çok daha geniş bir anlam içeriğiyle fizik, coğrafya, astronomi, bitki ve hayvan bilgisi ve hatta giderek doğa bilgisini kapsayacak şekilde kullanılmıştır. Edward Carr'ın tanımıyla tarih, "doğrulanmış olgular kümesi"nden başka bir şey değildir.[6]
Açıklama:bunları buldum .Tarih, geçmiş zamanın incelenmesi bilimidir.[2][3] "Tarih", geçmiş zamanda olan olayların incelenmesinin yanı sıra, bu olaylarla ilgili bilgilerin keşfi, toplanması, organizasyonu, sunumu ve yorumlanması ile de ilgilenen bir şemsiye terimdir.[4]
İnsan veya insan-dışı farkı gözetmeksizin, yer ve zaman aralığının kestirildiği bir geçmiş zaman dilimde, sebep-sonuç ilişkisi kurup, belge ve bulgular eşliğinde bilgiler toplayan bir akademik disiplin olan tarih, herhangi bir bilim kümesine dahil edilmez; çünkü tarih, her alanın geçmişini inceleyebilecek kadar geniş bir disiplindir. İnsanlık geçmişi söz konusu olduğunda, yazının icadından önceki zamanlara "tarih öncesi" denir.
Tarihî inceleme, geçmiş zamandaki olaylara ilişkin tüm bilgilerin, olayların vuku bulduğu dönemin şartları göz önüne alınarak, mümkün olduğunca nesnel bir şekilde sunulması ile oluşur. Tarih, yaşanan olayların bir daha yaşanabilmesi gibi bir olasılık olmadığından doğa bilimlerindeki gibi deney ve gözleme dayanamaz.
Tarih sözcüğünün Batı dillerindeki ortak karşılığı, Grekçe: ἱστορία, historiá (anlamı "soruşturma") teriminden türemiştir.[5] İyonya lehçesinde bildirme, haber alma yoluyla bilgi edinme anlamlarında kullanılan kelime, Attika lehçesinde görerek, tanık olarak bilme anlamlarının yanı sıra çok daha geniş bir anlam içeriğiyle fizik, coğrafya, astronomi, bitki ve hayvan bilgisi ve hatta giderek doğa bilgisini kapsayacak şekilde kullanılmıştır. Edward Carr'ın tanımıyla tarih, "doğrulanmış olgular kümesi"nden başka bir şey değildir.[6]