Sokrates milattan önce 469 yılında Atina'da dünyaya gelmiş ünlü Yunan düşünürüdür. Matematik, geometri, astronomi ve politika üzerine sağlam bir eğitim görmüştür. Dönemin sofistlerinden dersler dinlemiştir. Fakat sofistlere karşı hiçbir zaman sempati beslememiş, kendisini filozof(bilgiyi seven, bilgiyi arayan) olarak tanımlamıştır. Ahlaki değerleri ve kişisel gelişimi dışında askerliği ile de ün yapmıştır. Acı eşiği çok yüksek olduğu için insanlar onun askerliğine çok saygı duymuşlardır. Onun için mutluluk ruhun iyi ya da kötü oluşu ile alakalıdır. İnsanların bilgelik, adalet ve cesaret gibi kavramların ne anlama geldiğini bilmemeleri Sokrates'i bu cehalet kargaşasını yok etmek için çaba sarf etmeye sevk etmiştir. Bu yüzden de hayatını, insanlara erdem ve ahlak kazandırmak ve toplumsal düzeni olumlu etkileyebilmek için harcamıştır. Sokrates tüm bu çabaları ve çalışmaları sayesinde halkının güvenini kazanmıştır. Fakat Sokrates'in yaptığı işler bazı insanların çıkarları ile ters düşmüş ve gençlerin ve toplumun ahlakını bozmak gibi asılsız bir gerekçe ile dava edilmiştir. Sokrates'in savunması alınmış ama Beş Yüzler Meclisi'nde 220'ye karşı 281 oyla idama mahkum edilmiştir. Sokrates davasını ve ahlak anlayışını ölürken bile satmamış, erdemlerinden hiç ödün vermemiştir. 70 yaşında iken baldıran zehrini içip hayata veda etmiştir.
Gelelim Sokrates'in ölüm anına...
Sokrates gitti, yıkandı,temizlendi.Zehri içmek için hazırlanıyor, son anlarını yaşıyordu. Ölmeden önce 3 oğlu ve kadınlar girdi odaya. Sokrates son konuşmalarını yaptı onlarla. Baldıran zehrini içti, bacaklarından başlayan bir ağrı bir süre sonra tüm vücudunu sardı.
Öleceğini, son saniyelerini yaşadığını anlamıştı ki ağzından ders niteliğindeki şu son sözleri döküldü:"Kriton, Asklepios'a bir horoz borcumuz var;ödemeyi unutma olur mu?"
Sokrates'in son sözleri orada bulunan sıradan insanlar için çok tuhaf göründü tabiki. Onun ölümüne neden olan erdemliliğinden son anlarında da vazgeçmemişti. Başında dikilmiş, onun ölümünü seyreden herkes hüngür hüngür ağlıyordu ama o Asklepios'a olan borcunu düşünüyordu. İşte erdem bu demekti, işte dava buydu. Çok didaktik olan bu son cümleyi ettikten sonra canı çekildi. Sokrates böyle bir adamdı. Erdemi onun ölüm nedeni olmuştu.
Şimdi biraz da Sokrates'in savunma konuşmasına değinelim.
Toplumun ahlaki değerlerine baş kaldırmak ve halkı isyana teşvik etmek suçlarından dolayı mahkeme edilen Sokrates tüm bu asılsız suçlamaları red ediyor,kendisine dava açan Meletos, Anytos ve Lykon'un uğraşlarını boşa çıkarmak için büyük çaba sarf ediyor ve onları yeriyordu. Onların asılsız olan suçlamalarındaki tutarsızlıkları gözler önüne seriyor, kendini akladığını düşünüyor ve vicdani huzurunu sağlıyordu. Her şeye rağmen öleceğini, haklı olsa da idam edileceğini düşünmeden edemiyordu yine de. Çünkü o doğruları yanlış zamanda söylemiş, vakitsiz öten horoz durumuna düşmüştü. Vakitsiz öten horozun başının kesileceğini de biliyordu.
Önce, kendisini insanlara hiçbir zaman bir bilgin olarak tanıtmadığını,bu özelliğini kendisinin de çok sonraları fark ettiğini söylemişti. Gerçekten de böyleydi bu. Arkadaşı Khairephon Delphoi'ye (Tanrı'nın ve sözcülerinin bulunduğu kent-o zamanki din anlayışında-) gitmiş ve Tanrı'ya:"Sokrates' ten daha bilge bir insan var mı?" diye sormuştu. Tanrı sözcüsü Python'da ona Sokrates'ten daha bilge biri olmadığını söylemişti.
Sokrates bu durum karşısında çok şaşırmış, inanamamıştı. Yaşayan en bilge insan kendisi miydi? Kendisinden daha bilge olduğunu düşündüğü birkaç bilgenin kapısını çaldı. Tanrı'nın en bilge insan olarak neden kendisini seçtiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Kendisinden daha bilge olduğunu düşündüğü tüm insanlar bilmediğini bilmiyordu. Kendisini biliyor sanıyorlardı. Oysa Sokrates bilmediğini biliyordu. Bu yüzden de artık emindi, en bilge kendisiydi. "Ben bilmediğimi biliyorum, oysa onlar bildiğini sanıyorlar;o halde ben daha bilgiliyim! " diyordu. Sokrates'in felsefesini tek bir cümleye indirecek olursak ortaya şu cümle çıkıyordu zaten:"Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir." Mesele bilmekte ya da bilmemekte değildi, mesele bilmediğini bilmekteydi.
Daha sonra "Kendini bil!" diye seslendi Sokrates, insanlığa. Bu da başka bir büyük öğretiydi. İnsanın kendini bilmesi ne mühimdi. Zaten Sokrates de son anlarına kadar kendini bildiği için sağlamamış mıydı iç huzurunu? Kendini bilmek...Bugün tüm insanların en büyük sorunu kendini bilmemektir zaten. Bize "Sen kimsin?" diye bir soru yöneltildiğinde adımızı ve soyadımızı söyleyip kendimizi bildiğimizi sanıyoruz, işin tuhaf yönü şu ki soruyu soran da bu cevap karşısında tatmin oluyor, artık bizi bildiğini sanıyor.
"Ben Tanrı'nın, devletin başına musallat ettiği bir at sineğiyim. Her gün her yerde sizi dürtüyor, uyarıyor, azarlıyorum. Erdemli ve namuslu yaşamanız için sizin peşinizi bırakmıyorum." diye devam ediyordu Sokrates savunmasına."Benim gibi birini bulamazsınız!" diye de ekliyordu. Herkes şahitti onun tüm faaliyetlerine ve tüm halk da kefil olabilirdi onun insani yönüne. Ancak bu durum çıkarlarına tersti. Karşılarında yok edilmesi gereken bir Sokrates vardı onların.
Atina halkına, bir bilgeyi öldürmenin onlara tarih boyunca silinmeyecek bir leke bırakacağını söylüyordu. Kötü şöhret dışında bir kazançları olmadığı şu an da aşikar değil mi zaten?
İdamı açıklandı ve artık her şey kesinleşmişti. Mahkemedekiler Sokrates'in çabasının boşa çıktığını düşünüyorlardı. "Herkes gitsin yoluna;ben ölmeye, siz de yaşamaya... Hangisi daha iyi? Bunu Tanrı'dan başkası bilemez." dedi, Sokrates. Sözlerini ve savunmasını bitiren cümle de bu oldu.
Ve şu an günümüzde;baskı altında olmadan, objektif değerlendirmeler yapabilen biz insanlar oradan sağ olarak kurtulan insanın aslında kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Adı ve öğretileri felsefe kitaplarında ve insanlık tarihinde yazılı olan Sokrates'in idamına neden olan insanların tamamı tarihte bir kara leke olarak kalıyor ve oradan sağ çıkan tek insan Sokrates oluyordu.Sokrates yaşamaya hep devam etmişti, ölümsüzdü o. Sonuç böyleydi...