Sabahın çok erken saatleridir. Tüm gece bir dakika bile uyumamış olan Ahmet, şimdi kışlık botlarını giyiyordur. Ona her gün neredeyse işkence çektiren abisi Mehmet sessizce yanına yaklaşır, gözlerini ona diker.
Ahmet: Ne istiyorsun yine benden. Bari bugün rahat bırak beni. Görmüyor musun halimi?
Mehmet: Bir şey mi dedim? Yanında olmak sana destek olmak istiyorum.
Ahmet: Gerek yok. İhtiyacım yok sana, bugün de yok gelecekte de olmayacak.
Sinirden eli ayağına dolaşır. Botların bağcıklarını bile bağlayamaz. Abisinden uzaklaşmak ister ve yola koyulur.
Kafasında bin bir türlü düşünce geçer Ahmet'in. Bisikletle çarptığı o küçük tavşan gözünün önünden gitmiyordur. Birazdan mahkemeye çıkacak olması canını çok sıkar. Yere tükürmek için kafasını çevirir ama bir anda başı döner. Bir yere tutunmaya çalışırken eli ayağına dolanır, sonunda kendi bağcığına da basan Ahmet'in ayağı kayar ve yola doğru sendeler.
Hastanede gözünü açan Ahmet'in yanında abisi Mehmet vardır.
Ahmet: Ne yapıyorsun sen burada? Nasıl oldu ki? Be.. beni nasıl buldun ki?
Mehmet: Çok sinirli çıkmıştın, bağcıklarını bile bağlayamadın. O kadar kötüyken seni yalnız bırakamazdım. Arkandan geldim. Yola düşerken bayılmıştın, düşmeden tuttum seni. Tansiyonun düşmüş korkmana gerek yok.
Ahmet: Yani... Anlayamadım... Bir anda...
Mehmet: Çok gergindin, ondan sanırım. Şey... Eğer beni burada istemezsen... Anlarım yani istemiyorsan.
Ahmet: Abi özür dilerim. Ben seni çok seviyorum. Sadece biraz fazla üzgündüm. Affet beni.
Mehmet: Tabii ki affederim. Sen benim kardeşimsin.