Cevap:
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Pireler berber, develer tellal iken. Çok uzaklarda ağaç bitmez, kervan geçmez, su akmaz bir köy varmış. Bu köyde yaşayanlar yürüyerek başka köylere yolculuğa çıkar su alırlar evlerine dönermiş. Ama o suyun ne tadı güzelmiş ne rengi temizmiş. Köydekiler hasta oluyormuş sürekli. Bir gün bir büyücü diyar diyar gezerken köye düşmüş yolu. Ama insanlar bakımsız, köy pislik içindeymiş. Köy meydanında bir ihtiyara denk gelmiş sormuş;
-Amca, bu köyün hali ne böyle? Hiç beğenmedim.
Amca cevaplamış ve konuşma böylelikle başlamış:
-Sorma evladım. Suyumuz yıllar önce bitmiş, ben doğdum doğalı suyumuz yok. Başka köye gider gelir gençlerimiz ama o su ne temiz ne sağlıklı.
-Amca, peki hiç mi çözümü yok bu işin?
-Yok evladım. Krala söyledik, gelen geçene dert yandık ama ne yazık.
Köyün haline üzülen büyücü oturmuş kenara düşünmeye başlamış. Ve amca giderken koşmuş yakalamış.
-Amca bak ne diyeceğim sana, bana köyün en üşengeç insanını söyler misin? Su almaya gitmeyen, üşenen. Herkesin şikayetçi olduğu kişiyi.
-Neden soruyorsun bunu?
-Soruyorum işte amca. Kim o?
Amca düşünmüş ve aklına bir kişi gelmiş.
-Büyük ağacı geçince evler arasında en eskisi, kapılardan boyası olmayan, perdesi kapalı evde yaşayan bir kadın var. İşte o. Su almaya gitmez, millet acır su verir biraz biraz.
Büyücü bunu duyar duymaz amcaya cevap vermeden koşmaya başlamış. Ağacın oraya gelince:
-Gerçekten ihtiyar haklıymış. Bu ev hem bakımsız, hem eski, hem terk edilmiş gibi.
Eve giderek kapıyı çalmış, beklemiş beklemiş bir kadın kapıyı açmış. Şöyle kadını süzmüş büyücü.
-Üşengeç insan, ben büyücüyüm ve bu köyün susuzluğuna sadece sen çare olabilirsin. Bunu yapmak istiyor musun?
Kadın düşünmüş, omuz silkmiş.
-Al beni evine, evde anlatayım. diyerek eve girmiş büyücü.
Oturmuşlar ve büyücü anlatmış;
-Şimdi sana bir kağıt bir kalem vereceğim ve birde ip. Bu kalem ile kağıda köyün adresini yazıp, ip ile evlere yakın olan yerlere kuyu çizeceksin. Daha sonra çam ağacı olan ormana gidip ağaçlardan kozalak isteyeceksin. O kozalakları cebine koyup, üç peri bulacaksın. O üç periden sana su kuşlarının yerini söylemlerini isteyeceksin. Ama unutma o üç periyi bulmak çok zordur. Bulmak için tüm ağaçlardan kozalak istemen gerekebilir. Çünkü; o periler kozalakları koruyorlar. Su kuşlarını bulduğunda köy adresini verip, köye gelmelerini ve iple daireler yaptığın yerleri kazmalarını, gagaları ile delmelerini isteyeceksin. İkna etmen gerekiyor, unutma. Ve kozalakları köye getirip meydana bırakacaksın.
Üşengeç kadın dinlemiş ve büyücüye;
-Ben bunları yapamam, benim işim var.
-Ne işin var, yalnız başına oturup bütün gün sıkılmak mı? Bu görevi sadece sen yaparsan bu köy kurtulur, unutma. Ve yarın yapman gerekiyor.
-Düşünürüm, bakarız.
Büyücü laflarını bitirince çıkmış evden ve yürüyerek umarım yapar düşüncesi ile köyden ayrılmış.
Bütün gece üşengeç kadın düşünmüş, ne yapsın ne etsin diye. Sonra uyuyup uyanınca sabah hazırlanmış ve köye iple kuyukar çizmiş. Sonra ormanın yolunu tutmuş. Orman buluyormuş ama hep çınar ağacı varmış... Tünellerden geçmiş, tepeleri aşmış, gölden su içmiş, elini yüzünü yıkamış. Ve bir bakmış karşısında orman. Hemen koşmuş, çam ağaçlarından kozalak istemeye başlamış.
-Çam ağaçları çam ağaçları bana kozalak verir misiniz?
Kalın bir sesle;
-Sende kimsin?
-Ben köyüme su getirmek istiyorum, uzak diyarlardan geldim. Üşengeç kadınım ben. Kozalak verin lütfen.
-Üşengeç kadın sen misin? Büyücü bahsetmişti. Gelirse köyünü kurtarmak istiyordur, kozalak verin demişti. Al bakalım, demiş. Dallarını sallamış ve kozalaklar düşmüş. Üşengeç kadın ağaçları gezmiş dolaşmış ve üç peri hemen gelmiş,
-Sende kimsin, kozalaklarımızı niye alıyorsun?
-Ben üşengeç kadınım. Su kuşlarını bulmam için sizi bulmam gerekiyordu. Su kuşları nerdedir?
-Büyücü bahsetmişti, senden. Su kuşları bizim arkadaşımızdır. İlerde ki patika yoldan gidince seslerini duyacaksın.
Üşengeç kadın teşekkür edip yoluna devam etmiş. Yorulmuş ama vazgeçmemiş. Büyücüye de çok şaşırmış. Patika yola girmiş, sonuna doğru su sesleri duymuş. Başlamış bağırmaya;
-Su kuşları su kuşları, köyüme su getirmek istiyorum. Ben üşengeç kadın.
-Üşengeç kadın, bizim gagalarımız hassastır işimiz var.
-Ben tedavi ederim sizi, su getirin köyüme lütfen.
-Bulamayız senin köyünü, demişler su kuşları.
Üşengeç kadın hemen cebinden büyücünün verdiği kalem kağıtla yazdığı adresi çıkarmış. Alın, bu adresimiz. İple işaretledim kuyuları, lütfen kuşlar.
-Kanatlarımız hassas, olmaz.
-Ben taşırım sizi, demiş üşengeç kadın.
Bakmış ki kuşlar üşengeç kadın üşenmiyor, kabul etmişler.
-Biz uçar gideriz. Sürü şeklindeyiz. Sen varınca kuyular olmuş olur, ne kadar çabuk varırsan o kadar iyi. Seni görmeden çıkmayız köyden, diyerek adresi gagaları ile almışlar. Masmavi güpgüzel kuşlarmış bunlar.
Üşengeç kadın memnun bir şekilde geldiği yoldan dönmeye başlamış. Yürümüş yürümüş. Kuşlar uçup gitmiş, kocaman masmavi kanatları kadına gölge yapmış.
Kadın köye vardığında bir bakmış ki kuyular hazır. Hemen büyücünün dediğini hatırlayıp, meydana dökmüş kozalakları.
Kozalaklardan bir fidan yeşermiş.
Su kuşları kuyuları açmış. Köylü şaşkınlık içinde üşengeç kadının yanına gelmiş.
-Sen nasıl oldu da üşenmedin?
-Bu bana verilmiş farklı bir görevdi, bu benim hedefimdi, demiş üşengeç kadın.
Ve her gün çam ağacını kuyudan çıkan berrak temiz su ile sulamış. İnsanın hedefi olunca üşenmediğini fark etmiş ve evi de temizmiş, kapısı da boyalı. Arkadaşlarıyla uzun yıllar yaşamış.
Büyücü de diyar diyar gezip üşengeçleri tedavi etmiş.
Umarım beğenirsin. :)