Cevap:
Açıklama:
lmamış şeyleri olmuş gibi anlatmaktan masal doğar.
“Bin bir Gece Masalları” baştan sona hayal ürünü ve uydurmadır. Bir manastıra kapanmış Fransız kızların yaklaşan savaşta Napolyon Boanlard ordularının Almanları yenmesine kurtuluş umudu bağlayarak uydurdukları ve tarihe Alman Yakop ve Wilhem Grim kardeşlerin “Peri Masalları” olarak geçen dünyaca ünlü anlatılar, olmayanların olması ya da olmamışların olmuş olması için icat edilmiş hayal ürünleridir.
Son 142 yılda yapboz veya yazboz usulüyle ve yepyeni bir Bulgar Tarihi emel ve çabalarıyla tamamen örtüşür. Her hesapta insanoğlu şu dünyaya kapalı göz ve kulakla gelir ve gördükleri ve işittikleriyle “iyi” veya “kötü” adam olur. İnsanoğlu ana-babasından boy pos, hatta göz rengi, huy, birçok kabiliyet ve nitelik alabilir de, akıl, zekâ, bilgelik ve olgunluk alamaz, bunlara kendisinin erişmesi gerekir. Toplumlar, milletler, halklar doğmuyor, insan topluluklarından oluşuyorlar. Bu oluşum için önce sağlık, ardından da ruh ve ülkü gerek. İnsan ruhu demirci ocağında örs ve tokmak arasında dövülürken çelikleşmez.
Pekişme yeri hayat kavgasıdır. Bu işin ateşi de sosyal, ekonomik, politik, kültürel ve medeniyetler arası çelişkilerdir. Yüksek ruhlu ve öngörülü zeki insanlar soy, millet, halk, devlet ve hatta imparatorluklara önder olurlar. Ülküye gelince, o bir idealdir, eli kolu olmayan, hem güneşe siper, hem serinlik, yağmur, dolu, kar yüklü bir enerji topu gibidir ve insanları birleştiren, yüreklendiren, onlara enerji yükleyen sonsuz bir esin kaynağıdır.
Anlatmaya çalıştıklarımın tümü tarihin içinde yüzer. Geçmişi olmayanın bugünü ve geleceği olmaz diyenler, her zaman şeytana da hizmet etmişlerdir.
Olay, anlatılan tarihin bir de uydurulmuş yani hayali olmasıdır. Ve biz bu yazımızda hayali bir tarih yüzünden başımıza gelenlerden binde birini anlatmaya çalışacağız.
Bulgar tarihi uydurulmuş ve somut politik hedeflere göre uygulanmıştır. Bu nedenle, yani uydurulmuş olduğundan dolayı, hayatta hiçbir şeyi yenileyememiş ve değiştirmemiştir. Hatta aydın bir ufka işaret eden doğru dürüst bir plan program bile çizememiştir. Tam tersine, olmuş olanları yani gerçek tarihi politik gündeme uygun olanla değiştirmiştir. Şu da var, bu uydurma tarihin içinde, kendiliğinde beliren, bilinmeyen, yanlış olan veya duygusallık eseri, rastlantı olarak satır aralarına sıkışıp kalan hiçbir şey aramayalım. O bir ihtiyaca cevaptır. Bir gereksinim karşılanmıştır. “Peri Masalları” ve “Bin bir Gece Masalları” ve daha bin defa onlar kadar masal gibi.
Batak katliamı - Vikipedi
Bu olaya, biz, gerçek tarihe meydan okumak diyoruz.
Bulgar tarihi de 2 yüzlüdür. Bir yüzüyle tarih bilimcilere ve onları dinlemekten zevk alan tarih meraklılarına gülümser, ikinci yüzü ise, halk kitlelerine gözyaşı döker. İkinci yüz, masallar ve efsanelere bürünmüş gerçek tarihsel olayların iskeletidir. Birinci yüzdeki tarih kanlıdır, barut kokar, felaket doludur. Her ikisi de siyasetin doğurduğu hurdadır. Halka anlatılan, iktidarın ve tarihçilerin hayal ettiği, yaşanan olayların olmamış şeklinin hikâye edilmiş biçimidir. Kulağa ilginç gelir. Olayları bu şekilde öyküleyenlerin hepsi maaşlı kişilerdir. Anlatılan, olaylarla ilgili iktidarın görüşüdür ve iktidar devrilince yakın ve uzak gerçekler yağmurdan sonra mantar gibi belirmeye başlar.
Her rejim kendi sırlarını saklar. Bulgaristan arşivleri 1945’te ve 1989’da Moskova’ya kaçırılmıştır. 1951, 1968’den sonra ve 1989’da kovulan soydaşların dosyaları Bulgar arşivlerinde kalmıştır. İnsanın geçmişi neredeyse aklı oradadır.
Bizde, tarih sayfalarının açılmasına ve satır aralarının okunmasına henüz geçilememiştir. “Belene” kahramanlarımızın kimilerinden mengeneye gerildiğini, kimilerinden derin dondurucuya atıldığını, üçüncülerin ise, başının sivri sineklerle dertte olduğunu vs öğreniyoruz ki, bunlar onların tarihin ancak bir objesi (nesnesi) olduğunu, zulmü uygulayan katillerin ise, özne (subje) olduğunu kanıtlıyor.
Anaokulu, ilk ve ortaokulda, lise, üniversite ve akademilerde Bulgar tarih öğretimi birbirini tamamlayan yalan, susarak atlama ve vurgulanarak abartılan olaylar zincirinden oluşan amaca yönelik sonsuz bir propagandadır. Bu sistemin oluşturulmasındaki tek kıstas politikaya yarar sağlamasıdır. Türklerin ve Pomakların kimliklerini değiştirerek bizi yok olan Bulgar suyuna katma ve kendilerini yok olmaktan kurtarma istediler. Olmadı.
Masal tarih örneğini, 1876 “Batak” sahtekârlığıyla açmazdan önce, günümüzde politikanın giderek tarihten kopmaya çalıştığını söylemek istiyorum. Düşmanlık, öfke ve kin kaynağı mitolojinin, metinlerin, şiirlerin ve sanat eserlerinin tarihten çıkarılıp atılmasına ve nesnel gerçeklere yer verilmesine direnç de bu gelişmeye etki yapıyor.
Yazılı gerçek tarihi olmayan Bulgarların, tarih ve gelecek anlayışı temellerini edebiyat eserleriyle atan yazar ve şair İvan Vazov’un eserleri ikinci el de satılmaz oldu, ama ders kitaplarından atılmadı.
Değişikliklerin başlangıcı ve kaynağı işte burasıdır. Bulgaristan örneğinde, biz Bulgar dogması ve idealinin (ülküsünün) yanlış bir temele oturtulmuş olduğuna vurgu yapıyoruz. Bunda ısrar ederken de, Bulgar dogması, Bulgar ülküsü ve menfaatleri nedir? Tanımlansın ve anayasaya girsin, kabul eden bu ülkede kalır ve Vatan bilip sever ve yaşamaya devam eder, kabul edilecek gibi değilse de, takar çarıklarını ayağına ve çekip gider. Kamunun bilmesi gereken gerçeklerin soyulup herkese sunulması ve toplumun bilgi ve bilinç hazinesinde belirleyici yer alması zamanı gelmiştir.
Bulgar tarihinin ilk incilerini dizen, Osmanlının Sliven eyaletine bağlı “Medven” köyünde doğan, gençliği çobanlıkla geçerken komitalara katılan, 1876 “Nisan Ayaklanması” olarak anlatılan olaylarda yönetenlerden biri olarak Diyarbakır’ı boylayan, sonunda Sofya Halk Meclisi Başkanı olarak bir Paris ziyareti esnasında zehirlenerek öldürülen Zahari Stoyanov, içine su damlamamış tarihsel olayları gerçekçi kalemiyle şöyle anlatmıştı:
“İsyancılar, delibaş ve söz dinlemez kafalardı, bozuk ana süttü emmiş kişilerdi vs vs – diyorlar bazı akıllı geçinen kardeşlerimiz. Fakat bunun böyle olmasının da sebepler vardı. O dönemin Bulgaristan’ında onların ana ödevinin Bulgarlara yoğun şiddet uygulanmasına sebep olmaktı. Bulgarları isyana kışkırtmanın tek yolu her yerde Rusya ve Sırbistan’dan yardım bekleyen Bulgarların tutuklanıp kıyıldığına ilişkin yalanlar söylemekti. ” Zahari Stoyanov “ Bulgar Ayaklanmalarından Notlar” Cilt 1, Sayfa 169.
Tarihe meydan okumak
Yalanların en büyüklerinden biri Bulgarların şiddet kullanılarak Müslümanlaştırıldığı ve Türkleştirildiği iddiasıdır. Bu tamamen yalandır. Bunu yapanlar aynı amaçla iki kelime kullanmıştır. Bulgar kimliğini karakterize ederken milliyetçiliğin henüz zayıf olduğu dönemde söylenen yalan – “Türkler bizim dinimizi alıyor!” idi. Oysa 1872’de Bulgarlara Doğu Ortodoks Dinini kazandıran, kilise ve kilise okullarını Yunan Papazlardan kurtaran Osmanlı Padişahıdır. Bulgar milliyetçiliği güçlenince, dini kimliğin yerini almış ve “Türkler bizim dinimizi alıyor!” iddiasının yerini etnik bir uydurma olan “Türkler Bizim Halk Kimliğimizi çalıyorlar!” terimi ile değişmiştir. Ne var ki, bu iki terimin ikisi de uydurmadır. (Konu, Papaz Metodiy Draginov’un Notlarında işlenmiştir.)
Şu bir gerçektir.
Osmanlı devleti kimsenin dinini ve kimliğini değiştirmemiştir.
Tam tersine, Bulgarlar arasında isim ve din değiştirmeye heveslenenleri her defasında durdurmuştur. Devletin böyle davranmasının sebebi ise, İslamlaşma ve Türkleşme sonucu devletin vergi gelirlerinin azalmasıdır. Osmanlıda Hıristiyanlar daha büyük vergi ödediklerinden, idarenin kıymetlileridir. Üstelik İslamlaştırma Osmanlıların yayılmacılığına da engeldir, çünkü ele geçirilen yeni topraklarda ancak Müslüman olmayanlara vergi uygulanmıştır. (Osmanlıda Türk Hıristiyan olan Gagavuzlar vergilendirilmiştir. Ön planda olan dindir.)
Birinci dönemde insanları Osmanlı devletine karşı kışkırtmak için din, milli duygular üzerinde baskı olduğu yalanı bir propaganda yöntemi olarak kullanılmıştır. 1950’lerden 1990’a kadar da aynı yöntem Bulgaristan Müslümanlarını İslamsız bırakmak için kullanıldı.
Birkaç sahte belge, bazı “ajan” din adamlarının aç gözlülüğünden ve bazı kâfirlerin alçaklığından yararlanıldı.
Camilerin “kilise temelleri üzerine inşa edildiği” yalanıyla birçokları yıkıldı. Karlova “Yeni Merkez Camii” bunlardan biridir. Yalan anlatan kitaplar yazdırıldı. Anton Donçev’in “Ayrılık Zamanı” eseri parlak bir örnektir. Gerçekleri çarpıtan tablolar çizdirildi. Dünyayı ters yüz gösteren filmler çekildi. Okullarda tüm öğrencilere yüzlerce defa zorla oynatıldı. Sahte yani masal tarih böyle yaratıldı ve aşılandı. Üstelik kaynaklar hemen yok edildi, yalana oturtulan olayların dönüşümsüz olduğu iddiaları başladı. Bulgaristan’da kamuoyu halen derinlere inip “gerçekler şudur” diyebilecek olgunluk gösteremiyor.
Hukukun üstünlüğü olmaması bunu engelliyor. Her şey sözde kalıyor.
Bu güne kadar dimdik ayakta kalan bir yalan da “Türk Düşmanlığı’dır” “Türkler Bulgarları katlediyor. Sebepsiz boğazlıyorlar!” en sık kullanılan yalanlardır. Bu yalanların devlet tarafından kışkırtılması sonucu toplum parçalanmış, dağılmış, ülkeyi terk etmiştir. Bulgar nüfusunun 5 milyona düşmesinin baş sebebi tarihinin yalan yanlış olması ve gerçeklerin çarpıtılmasıdır. Avrupa kıtasında bir savaşa girmeden 32 yılda nüfusunun yarısını kaybeden başka bir ülke yoktur. Bu gün de, ülke bu kadar derin politik ve ekonomik bunalım içinde kıvranırken, hem muhalefetten hem de “demokratik” kanattan olan ve değişim isteyen “Demokratik Bulgaristan” koalisyonu lideri Hristo İvanov ile “Ayağa Kalk Bulgaristan!” “Geliyoruz!” hareketi önderi Bayan Maya Manolova’nın 46. Halk Meclisindeki konuşmalarında “Türklerle hükümet ortaklığı istemiyoruz” sözleri aynı manipüle edilerek zehirlenmiş eski anlayış ve dünya görüşlerinin ifadesidir. Belirtilmesi yerinde olur ki, Hristo İvanov ile aynı koalisyondan 46. Meclis Başkan Yardımcılı