Cevap:
Gelir dağılımı adaletsizliği arttıkça filantropi de artıyor, çünkü bu artan eşitsizliği meşrulaştıracak bir hikâye lazım. Zaten filantropi harcamaları artarken eşitsizlik azalmıyor. Filantro-kapitalistler, kendilerinin sebep olduğu sorunları yine kendilerinin çözeceğini iddia ediyorlar. Toplumsal sorunların zenginler tarafından çözülebileceği palavrası kapitalist ideolojinin bir parçası. Pazarlama ve marka yönetiminin bir işlevi var. İnsanlar gerçekten filantropi yalanına inanıyorlar. Sosyal medyada Bill Gates’e toz kondurmayan fanboy’lar var. En önemli argümanlarıysa Gates’in zengin ama çok hayırsever bir insan olduğu… Kredi kartı ekstresini asgarisinden ödeyen insanların Bill Gates’in tıraştan hayır işlerine alkış tutması tek kelimeyle idiotizm.
Öte yandan filantro-kapitalizm zenginliğin ve vakumlanan paraların bir hak ediş olduğu argümanına koltuk çıkıyor. Liberalizme göre piyasalarda fiyatlar ve ücretler rekabetle belirlendiği için her kazanç adildir; Bill Gates’in serveti de bu şekilde hak edilmiş bir kazançtır. Hak ederek kazandığı serveti istediği gibi harcayabilir. Gönlünden koparsa hayır işi yapar, kopmazsa yapmaz. Bill Gates malarya ile mücadele için yüz elli milyon dolar verdiği zaman çok iyi bir insan oluyor. Ama vermediği zaman kötü bir insan sayılmıyor. Bağışlar yapıldıkça yoksul insanların zenginlere karşı olan öfkeleri kısmen yatışıyor. Reklam ve pazarlama her zaman tek taraflı olarak kullanır. Halbuki Bill Gates’in servetinin kaynağı çok çalışmak değil, rekabet yasalarını delmek ve paket satış yapmak gibi yasa dışı uygulamalardır. Fakat “yiyor ama çalışıyor” gibi ahlâksız bir söylemle siyasetçileri savunan insanların “tamam belki arada yasaları deliyor ama adam insanlığa Excel’i kazandırdı, üstelik bir sürü de bağış yapıyor” diyerek Bill Gates’i savunması şaşırtmasa gerek. İşte o filantropik harcamalar tam da insanlar bunu desin diye yapılıyor.
Sadaka kültürünün bir uzantısı olarak filantro-kapitalizm
Bülent Ecevit’in Ortanın Solu kitabındaki argümanı hayır işleri ile sosyal devlet arasındaki ahlaki farkı net bir şekilde ortaya koyar:
“Bazı kimseler, böyle duygu ve isteklerin kendilerine yüklediği sorumluluk ve ödevi hayır işleriyle, sosyal yardım çalışmalarıyla yerine getirmeye uğraşırlar. Bu türlü çalışmalar saygıdeğerdir ve bir ihtiyaçtan doğduğuna göre yararlıdır. Ama asıl gerekli olan o ihtiyacı kaldırmak, bazı insanları hayır derneklerinin ilgisine, sosyal yardıma muhtaç olmaktan kurtarmaktır. Sosyal yardım, insanca duygulardan doğduğu yerde, asil bir çabadır. Ama asıl gerekli olan, sosyal yardıma ihtiyaç duyurmayacak bir sosyal güvenlik ve sosyal adalet düzeni kurmaktır.”
Ama maalesef, kimisi ahlaki değerleri zayıf, kimisi de çok naif bazı insanlar, kazara milyarder olan bu düzenbazların göstermelik lütuflarına muhtaç bir sadaka kültürünü ezilen dünya halklarına reva görüyorlar. Vergilerin düşürülüp zenginlerin daha zengin olması gerektiği savunuluyor. Çünkü zenginler zenginleştikçe daha çok filantropi yaparak dünyayı kurtaracaklar. Yerseniz… Bir yandan rekabeti azaltacak, tekel pozisyonlarını kuvvetlendirecek, sendikalaşmayı zorlaştıracak, ücretleri bastıracak yasaları geçirmek için lobi faaliyetleri yürütüyorlar; diğer yandan da insanlara yardım edip dünyayı kurtarıyorlar.
Filantropiyi savunan liberaller için problem dilencilerin olması değil, yüksek vergilerden ötürü dilencilere yeteri kadar yardım edilemiyor olmasıdır. Yoksa dilenciler hep olacaktır; zira (liberallere göre) bunlar özünde tembel, eğitimsiz ve vizyonsuz insanlardır. İnsanlık namına, öldürmeyecek ama çoğaltmayacak kadarFilantropiyi savunan liberaller için problem dilencilerin olması değil, yüksek vergilerden ötürü dilencilere yeteri kadar yardım edilemiyor olmasıdır. Yoksa dilenciler hep olacaktır; zira (liberallere göre) bunlar özünde tembel, eğitimsiz ve vizyonsuz insanlardır. İnsanlık namına, öldürmeyecek ama çoğaltmayacak kadar yardım pekâlâ edilebilir. Daha çok yardım edilsin isteniyorsa vergileri düşürmek gerekir. Filantropik CEO’ların hedefleri yoksulluğa sebep olan koşulları ortadan kaldırmak değil yoksulluğu sabit tutup toplumun hayırsever CEO’lara olan ihtiyacını da sürdürmektir. Sistem zaten zenginler lehine tasarlanmıştır, filantropi de bunu meşrulaştıran bir marka yönetimi aracıdır.
Amerika’nın devletin sosyal harcama bütçesi yaklaşık 1,3 trilyon dolar. Geçen yılki özel filantropi hacmi ise 410 milyar dolar. Üçte biri bile değil. Dünyanın sorunlarını çözmeyi bırakın Amerika’nın sorunlarını çözmek için bile yeterli değil. Bu aralar Türkiye’de de bağışçılığı teşvik eden kurumlar türedi. TÜSEV bunlardan biri. Sadaka kültürüne kurumsal bir kimlik kazandırmaya çalışıyorlar. Hatta düzenli olarak “Filantropi Profesyonelleri Eğitim Programı” gibi kurslar açıyorlar. Ne demekse artık filantropi profesyoneli…
Şu bir gerçek ki dünyanın en zengin kapitalistlerinin bugüne kadar yaptığı mega bağışların (bazıları iyi niyetli dahi olsa) insanlığa katkısı sıfıra yakındır. Filantropi, sadaka kültürüdür, kapitalizmin el çabukluklarından biridir. Bill Gates'ten, Warren Buffett’ten medet ummak ile celladından merhamet beklemek arasında pek fark yoktur. Asıl gerekli olan insanların bir avuç ahlâksız züppenin eline bakmak durumunda kalmadığı, herkesin kendi ekmeğini kendi emeğiyle kazandığı bir üretim biçimidir. Bu üretim biçimi kapitalizm değildir, filantro-kapitalizm hiç değildir.
Yazar:
scoobiewhitney
Bir cevabı oylayın:
16