Cevap:
Yunan Tanrı ve Tanrıçalarının cirit attığı Ateş Hırsızının Kaçısı (serinin ikinci kitabı) kurgusunun mükemmelliğiyle nevi şahsına münhasır bir kitap. Olaylar, 4 bin sene önceki Yunanistan ve 1795 yılının Aden şehrinde geçiyor. Okur zaman içinde yolculuk yaparken göz ardı edilmeyecek kadar yol katediyor. Ama buna tatlı yorgunluk diyebiliriz. Kitabın en önemli özelliklerinden biri de hikâyenin anlatıcısı tarafından sayfalara düşülmüş dipnotlar. Bu dipnotlarla okur sürekli kâh tahrik ediliyor kâh bir şeyleri düşünememekle suçlanıyor. Anlatıcının okura söylediklerine diyecek bir şey bulamıyor insan, dut yemiş bülbüle dönüyoruz çaresiz. Zehir zemberek bir anlatıcıyla karşı karşıyayız.
Hikâye kişileri genellikle Tanrı olan kitapta benim kahramanım Adenli Helen, aynı zamanda kitabın anlatıcısı oluyor. Kendisi Dr. Dee?nin kızı. Babasıyla birlikte kalabalıklar önünde ilginç gösteriler yapıyor. Dr. Dee?nin Muhteşem Tehlike Karnavalı adıyla yaptıkları gösterilerde izleyicilerin gözlerinin fal taşı gibi açılmasından sorumlu. Aslında tüm işi Helen yapıyor. Babasının çok da hoşa gidecek bir tip olduğunu söyleyemem. Tüm derdi gösteriye gelen insanların ceplerini boşaltmak. Dr. Dee?nin yiğit ve yetenekli gösteri ekibi diye sunduğu kadro sadece Helen?den ibaret aslında. Helen sürekli kostüm değiştirerek farklı farklı gösteriler yapıyor. Rusya?dan gelen mucizevi Gregory olup tahta bir topun içinde gökyüzüne fırlatılıyor. Sonra kostümünü değiştirip İngiltere?den gelen Bayan Cobweb oluyor ve pembe balerin elbisesiyle yüksekteki bir ipin üzerinde dans ediyor. Dar, siyah mayo ve miğfer içinde Yüzbaşı Cesur olarak yüksek bir platformdan sığ bir su birikintisine dalıyor. Helen tüm bunları yaparken babası ise gösterinin çığırkanlığıyla meşgul oluyor. Helen daha ne yapsın maharetlerine baksanıza. Ama tüm bunların üzerine zehir gibi zekâsıyla ateşi Tanrılardan çalıp insanlara veren Prometeus?u da tehlikeler zincirinden kurtarıyor.
İşte ben kahraman diye ben buna derim. Helen?in en sevdiğim yanı ise kahraman olmadığını iddia etmeyecek kadar mütevazı oluşu.
Dr. Dee?nin başarısız fikirleri sayesinde Aden şehrinde başları belaya giriyor baba kızın. Hikâyenin bundan sonrasında Helen, mitoloji karakterlerine kök söktürüyor adeta. Helen akıllıca planlarıyla Gazap, Aşil ve Paris?i alt ediyor. Peki Helen bütün bunları kim için yapıyor? Prometeus için… Nedenini söyleyip hikâyeyi mahvetmeyeyim. Anlatmakla olmaz zaten, mitoloji bezeli bu hikâye ve Adenli Helen kaçmaz.” Burcu Aktaş, Radikal Gazetesi’nin 09/05/2008 tarihli kitap eki
Roman soslu insanlık felsefesi
Yazan: Aslı Tohumcu, 14/09/2007 tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki
“Bir gün insan denen o zavallı yaratıklar çocukları için bir işkence türü icat edecek. Ona ‘okul’ adını verecekler. Çocuklarını sürüler halinde küçük odalara tıkacaklar ve gerçekleri öğrenmeye zorlayacaklar.
Boyunca kitabı olan yazarları hem ilginç hem de şüpheli bulmuşumdur. İnsan yazı yazmayı öğrendiği andan itibaren, yemeden içmeden ve uyumadan, üstelik ne yazdığını, nasıl yazdığını umursamadan yazsa bile, bir ömre onlarca kitabı nasıl sığdırır aklım ermez. İşin tuhafı, Isaac Asımov gibi çok sevdiğim bir adam bile beş yüz kitaba imza atmıştır. Tamamını okumaya (hatta merak etmeye) söz veremeyeceğim kalınlıkta bir külliyat!
İngiliz yazar Terry Deary de böyle yazarlardan işte. Altmış bir yaşındaki Deary’nin televizyon, radyo ve tiyatro gibi mecralara yaptığı işler dışında yüz yetmiş beşi aşkın kitabı var. Hayatta kalmak için kitap yazan bir oyuncu ve senarist olarak tanımlıyor kendisini. Terry Deary’nin, büyük kısmı çocuk ve gençlere hitap eden kitapları Rusya’dan Brezilya’ya, Çin’den İskandinavya’ya neredeyse bütün dünyayı dolaşıyor. 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre İngiltere’nin en popüler beşinci yazarı, okul kütüphanelerindeyse kitapları en çok ödünç alınan yazar.
Ve daha neler neler!
Terry Deary bize yabancı bir isim değil aslında; Daily Telegraph’ın İngiltere’nin en etkili tarihçisi olarak nitelediği yazarın, Timaş Yayınları’nın Eğlenceli Bilgi Dizisi’nden çıkmış kitapları var: Çılgın Politika, Piramitteki Esrarengiz Hazine… Bu çalışkan yazar, bu defa, son halkasını Temmuz 2007’de tamamladığı Ateş Hırsızı adlı üçlemesinin aynı adı taşıyan ilk kitabıyla Türkçede. Eğer bu yıl sonuna kadar başka bir kitap yayımlamazsa, üçlemenin son kitabı (The Fire Thief Fights Back), yazarın yazdığı son çocuk kitabı olacak. Çünkü Deary bundan böyle televizyon oyunculuğuna odaklanmayı planlıyormuş.
Acımasız bir ceza
Ateşi tanrılardan çalıp insan ırkına veren Prometeus mitini yeniden kurgulayan bir roman Ateş Hırsızı. Prometeus, zamanın şafağında, ateşi çalmasının cezasını çeksin diye bir kayaya zincirlenmiştir. Güneş ve kar, rüzgâr ve dolu altında, daima acı çekmesi ve asla ölmemesi için. Gazap, minik gagasıyla Prometeus’u gagalayarak karaciğerini almakta ve iki yüz yıldır her sabah onu öldürmektedir. Ama Prometeus özgürlük düşleri görmeye devam eder uykularında. Herkül’ün zincirlerini koparması sayesinde cezasından kaçan Prometeus, Zeus’a yakalanır. Ancak Zeus ona bir fırsat verir; tek bir insan kahraman bularak insanların da kahraman olabileceğini ispatlarsa Prometeus, belki tanrılar da onu affedecektir.
Bu arayış Prometeus’u Aden şehrine ve kendi zamanından bir milyon yıl öteye, 1858’e götürür. Bir kahraman bulmak için gittiği Aden’de bula bula oyuncu bir hırsızla onun yetimhaneden kurtardığı (!) küçük bir oğlan bulacaktır: Edward’la küçük Jim’i. Zaten hikâyeyi de, yetimhaneye dönmektense, yakalandığı takdirde asılacağını bile bile hırsızlık yapmayı tercih eden küçük Jim anlatır bize. Ne okul ne sıra yüzü görmüş bir çocuktur Jim, ne de edebiyat bilir. Ama Prometeus’un bu hüzünlü arayışını, yeryüzündeki tek kahramanın aslında Prometeus olduğu bu acıklı hikâyeyi, yüreğinde taşıdığını bilmediği bir merhametle anlatır.
Genç okuyucu için bir dolu dipnot düşer hikâyeye; anlaşılmama riskindense hikâyeyi duraksatma riskini göze alır. Olimpos ahalisini kendine özgü bir mizahla anlatır, tanrıların can verdikleri insanlardan pek de farklı olmadıklarının altını çizmek ister gibidir bunu yaparken. Üstelik bu mizah, Aden’in ve Aden’de olanların karanlığından kasvetinden sıyrılmamızı, aralarda nefes almamızı da sağlar bizi güldürmenin yanı sıra. Özellikle tanrıların, insan ırkının okulları hakkında yaptıkları yorumlar şahanedir: “Bir gün insan denen o zavallı yaratıklar çocukları için bir işkence türü icat edecek. Ona ‘okul’ adını verecekler. Çocuklarını sürüler halinde küçük odalara tıkacaklar ve gerçekleri öğrenmeye zorlayacaklar. Öğrenemezlerse onlara beş para etmez oldukları söylenecek ve kendilerini işe yaramaz hissedecekler.