~Merhaba ~
23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.İstiklal Marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.
Dönemin eğitim bakanı Rıza Nur hatıralarında marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”Yüce ihtilal ve savaş günleri. Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.Bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.”
Gazetelerde ise İstiklal Marşı yarışması şöyle duyurulur:
“Şairlerimizin dikkatine:
Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.
Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”
Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal'e muhalif Peyami Sabah gazetesi “Milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği haberde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarifi vekaletinin garip bir ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.
Son şiir gönderme tarihi olan 23 aralık 1920’ den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştır. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif'in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
"Pek aziz ve muhterem efendim;
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."
5 Şubat 1337 [1921],
Umur-u Maarif Vekili
Hamdullah Suphi
Mehmet Akif, Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekilidir.
İlk şiirlerini okul sıralarında kaleme alan Akif, meşrutiyet ilân edilince de İttihat ve Terakki Partisine girer. Birkaç ay sonra da Darülfunun edebiyat müderrisliğine getirilir.
İstiklal Marşı 17 şubat 1921 tarihinde Hakmiyeti Milliye Sebilürreşat ta yayınlanır.Açık Söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” Her mısrada Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.
İlk yayınından 12 gün sonra da Konya’ da Öğüt gazetesinde yer alan İstiklal Marşına karşı Anadolu gazetelerinin olumlu bir yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü kabul edilir.
Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar
İstiklâl Marşı;Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî
yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Akif Ersoy
Başarılar.
İyi dersler