Cevap:
HZ. ADEM’İN (A.S.) KISACA HAYATI - Adem Aleyhisselam Kimdir?
Hz. Adem (a.s.) ilk olarak cennet ve dünyâ hayatını yaşayandı, ilk örtünendi, ilk unutandı, ilk hatâ yapandı, ilk tevbe edendi, ilk peygamberdi (Kendisine 10 sahîfe indirilmiştir.), ilk tevhîd mücâdelesi verendi, ilk evlâd acısını duyandı, ilk selâmlaşandı, ilk defa toprağı işleyendi, hâsılı o ilk insandı, ilk insan ve ilk peygamberdir, bütün insanlığın atasıdır.
Hz. Adem’in (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de adı 25 defa geçer. Ülü’l-azm (En yüksek derecedeki) peygamberlerdendir. Allah bütün isimleri Hz. Adem’e (a.s) öğretti.
Allah önce Hz. Adem‘i (a.s.) sonra Havva validemizi yarattı ve onları birbirine nikahladı.
Allah’ın emri ile bütün melekler Hz. Adem’e (a.s) secde etti fakat şeytan secde etmedi. Şeytan bu yüzden Allah’ın huzurundan kovuldu. Bunun üzerine şeytan gerekçesinde haklı olduğunu ispat etmek için Allah’tan insanları doğru yoldan çıkarabilmek için izin istedi. Böylece insan ile şeytan, hak ile batılın kıyamete kadar sürecek savaşı başladı.
Hz. Adem (a.s.) Havva annemiz ile birlikte Cennet’te iken yasak meyveyi yemeleri sonrası Cennet’ten çıkarılıp yeryüzüne indirildi ve insanoğlu için dünya hayatı başladı.
Hz. Adem (a.s.) ile Hz. Havva dünyaya indirildikten sonra uzun bir süre ayrı kaldılar. Allah tövbelerini kabul edip onları affetti ve birbirlerine kavuşturdu. Hz. Adem (a.s.) ilk defa toprağı işledi, tarım ve hayvancılıkla uğraştı.
Hz. Adem’in (a.s.) oğullarından Kabil, Habil’i öldürerek yeryüzündeki ilk cinayeti işledi. Hâbil öldürüldükten sonra Allah Hz. Adem ve Havvâ’ya salih evlat olarak Hz. Şit’i (a.s.) verdi. Hz. Şit’i (a.s.) Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçmeyen peygamberlerden biri olup kendisine 50 sayfa (suhuf) indirildi.
Hz. Adem (a.s.) kaç yılında vefat ettiği bilinmemekle birlikte cuma günü vefat etti. Hz. Adem’in (a.s.) 930 veya 1000 sene yaşadığı rivayet edilir.
Hz. Adem’in (a.s.) kabri rivayetlere göre ise Mekke’de Ebûkubeys mağarasında veya Hindistan’daki Nevz dağındadır.
İlk insan ve ilk peygamber Adem Peygamberin ayrıntılı hayatı...
HZ. ADEM’İN (A.S.) HAYATI - Adem Peygamber Kimdir?
İnsanın bu âlemde zuhûru, Âdem -aleyhisselâm- ile başlamıştır. İlk insan, ilk peygamber ve ilk mürşid-i kâmil odur. Kıyâmete kadar teselsül edecek bütün insanlık nesli, ilk yaratılış ânında üstüste çakışmış sonsuz gölgeler gibi onun ferdî varlığında meknûz ve mündemiçti. Bu hakîkate işâret etmek üzere âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“Ey insanlar! Sizi tek bir nefsten (Âdem’den) yaratan, ondan da eşi (Havvâ’yı) yaratarak (yeryüzünde) ikisinden birçok erkek ve kadın var eden Rabbinizden sakının!..” (en-Nisâ, 1)
Allâh Teâlâ, insanı mükerrem kıldığını ve bütün mahlûkattan daha şerefli yarattığını şöyle beyân buyurmaktadır:
“Celâlime yemin olsun ki Biz, hakîkaten insanoğlunu şan ve şeref sâhibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vâsıtaları ile) karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik, yine onları, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” (el-İsrâ, 70)
Böyle mükemmel yaratılmış bulunan insan, kudret-i ilâhiyenin binbir nakışı ile müzeyyen olan bu âlemde ilâhî san’atın zirvesini teşkîl eder.
Küçük bir âlem olması açısından Âdem ile büyük bir âlem olan kâinât, aslı aynı olan bir hakîkatin iki ayrı imkânda birer farklı tezâhürü olduğundan, bir yaprağın iki yüzü gibidir; âdeta ikiz kardeştir. Diğer bir ifâdeyle insan, kâinâtın küçültülmüş şekli olduğu için, kâinâttaki esrârın anlaşılması ve eşyânın hakîkatinin idrâk edilmesinde en büyük vazîfe ona düşmektedir.
Bir buğday tanesi, buğday cinsinin tüm husûsiyetlerini içinde taşıdığı gibi, her çeşit tohumun içinde o cinsin bütün husûsiyet ve karakteri mevcuttur. İnsan da, kâinatta var olan her şeyin hakîkatini muhtevî müstesnâ bir varlıktır. Bu bakımdan insan, âdeta kâinâtın içinde dürüldüğü bir öz, bir tohum gibidir.
İnsanın yaratılmasında birçok ilâhî maksat vardır. Bunlardan biri de, Allâh Teâlâ’nın, hilkat san’at ve güzelliğine delil olabilecek bir zirve vücûda getirmek istemesidir. İnsanın yaratılmasındaki murâd-ı ilâhî o kadar mühimdir ki bu maksadın gerçekleşebilmesi için Cenâb-ı Hak, idrâk edebildiğimiz ve edemediğimiz husûsiyetleriyle bütün bir kâinâtı halketmiş ve onu insanın istifâdesine sunmuştur.
İnsan, yeryüzünü îmâr etmek ve gönül mahsûlü eserler meydana getirmekle mükelleftir. Çünkü o, yeryüzünde Allâh’ın halîfesi olmak için yaratılmıştır. Cenâb-ı Hakk’a vekîl olarak yaşamak demek olan bu hilâfet vazîfesi, fıtrat-ı asliyede meknûz istîdâdlarında, yâni fıtratında bu vazîfeyi yerine getirebilecek kâbiliyetleri taşıması itibâriyledir. Allâh Teâlâ, bu istîdâdın yeşermeye memur bir tohum gibi geliştirilerek matlûb neticeyi hâsıl edebilmesi için gerekli programı, yâni emir ve nehiyleri Kur’ân-ı Kerîm’de beyân etmiştir. Buna hakkıyla riâyet edenlerin mânevî derecelerini bildirmek üzere hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Her kim Ben’im velî bir kuluma düşmanlık ederse, Ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, Bana en çok kendisine emrettiğim farzları îfâ ederek yaklaşır. Farzlara ilâveten işlediği nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devâm eder; nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben âdeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den ne isterse mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikâk, 38)
Açıklama:
en kısa bu kadar iyi dersler