Konu:
Sosyal BilgilerYazar:
haynesOluşturulma Zamanı:
2 yıl önceCevap:
merhaba
Açıklama:
XIV. yüzyılda kuruldu. Osmanlı Devleti, 1323 yılında Karamürsel'i fethederek denize ulaştı, Kara Mürsel komutasında ilk donanma oluşturuldu ve Kocaeli'nde yapılan savaşlarda denizden destek sağlandı. 1327 yılında Karamürsel'de ilk Osmanlı tersanesi kuruldu ve böylece deniz gücünün kurumsallaşma çalışmaları başladı.
Yazar:
rafaelaooh
Bir cevabı oylayın:
18Cevap:
iyi dersler en iyi seçermisinAçıklama:1876'da tahta geçen II. Abdülhamid döneminde ise Osmanlı Donanması padişahın taht kaygıları ve İstibdat'ın genel yapısı yüzünden yok denilebilecek düzeye indi. Öyle ki Osmanlı Donanması'nı incelemeye gelen İngiliz Amirallik Birinci Lordu William Palmer Osmanlı Donanması hakkındaki raporunda donanma diye bir şey yoktu yazmıştır.[2] Dünya genelinde savaş gemileri evrim geçirip zırhlı gemiler öne çıkarken, Osmanlı Devleti'nde Abdülaziz'in donanması Haliç'te çürütülmüştür, dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen ve denemelerde başarılı olan zırhlı denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecit bile Haliç'e terkedilmiştir, yani Osmanlı Devleti önde başladığı denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. Donanma komutanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da padişahın istekleri doğrultusunda donanmanın işlevsiz kalmasına ses çıkarmamıştır.
1876'da tahta geçen II. Abdülhamid döneminde ise Osmanlı Donanması padişahın taht kaygıları ve İstibdat'ın genel yapısı yüzünden yok denilebilecek düzeye indi. Öyle ki Osmanlı Donanması'nı incelemeye gelen İngiliz Amirallik Birinci Lordu William Palmer Osmanlı Donanması hakkındaki raporunda donanma diye bir şey yoktu yazmıştır.[2] Dünya genelinde savaş gemileri evrim geçirip zırhlı gemiler öne çıkarken, Osmanlı Devleti'nde Abdülaziz'in donanması Haliç'te çürütülmüştür, dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen ve denemelerde başarılı olan zırhlı denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecit bile Haliç'e terkedilmiştir, yani Osmanlı Devleti önde başladığı denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. Donanma komutanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da padişahın istekleri doğrultusunda donanmanın işlevsiz kalmasına ses çıkarmamıştır.1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda donanmanın felâket durumu fark edilmişti. 1897'de savaş başlayınca donanma Haliç'ten Çanakkale'ye doğru halkın önünde bir gösteri yürüyüşü yapması düşünülmüştü. Fakat daha yürüyüşün başında Mesudiye zırhlısının 8 kazanından 3'ü patladı, Hamidiye 'nin makine dairesi su doldu. Donanma, Yeşilköy Feneri açıklarında toplanacaktı, ama çok az yağan yağmur gemilerin yolunu kaybetmesine yol açtı; Hamidiye Çanakkale yerine Lapseki'ye ulaştı, Hizber adlı zırhlı duba kayboldu, iki gün sonra İmralı adasında kıyıya oturmuş bulundu. Askerler bu gösteri yürüyüşünde üniforma giymeyi akıllarına getiremeyecek kadar yetersizdi.[1]
1876'da tahta geçen II. Abdülhamid döneminde ise Osmanlı Donanması padişahın taht kaygıları ve İstibdat'ın genel yapısı yüzünden yok denilebilecek düzeye indi. Öyle ki Osmanlı Donanması'nı incelemeye gelen İngiliz Amirallik Birinci Lordu William Palmer Osmanlı Donanması hakkındaki raporunda donanma diye bir şey yoktu yazmıştır.[2] Dünya genelinde savaş gemileri evrim geçirip zırhlı gemiler öne çıkarken, Osmanlı Devleti'nde Abdülaziz'in donanması Haliç'te çürütülmüştür, dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen ve denemelerde başarılı olan zırhlı denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecit bile Haliç'e terkedilmiştir, yani Osmanlı Devleti önde başladığı denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. Donanma komutanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da padişahın istekleri doğrultusunda donanmanın işlevsiz kalmasına ses çıkarmamıştır.1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda donanmanın felâket durumu fark edilmişti. 1897'de savaş başlayınca donanma Haliç'ten Çanakkale'ye doğru halkın önünde bir gösteri yürüyüşü yapması düşünülmüştü. Fakat daha yürüyüşün başında Mesudiye zırhlısının 8 kazanından 3'ü patladı, Hamidiye 'nin makine dairesi su doldu. Donanma, Yeşilköy Feneri açıklarında toplanacaktı, ama çok az yağan yağmur gemilerin yolunu kaybetmesine yol açtı; Hamidiye Çanakkale yerine Lapseki'ye ulaştı, Hizber adlı zırhlı duba kayboldu, iki gün sonra İmralı adasında kıyıya oturmuş bulundu. Askerler bu gösteri yürüyüşünde üniforma giymeyi akıllarına getiremeyecek kadar yetersizdi.[1]Donanma komutanı Hasan Hüsnü Paşa ile rekâbet içerisinde olan Akdeniz Filosu komutanı Hasan Rami Paşa savaşın bitiminden 15 gün sonra, 21 Haziran 1897'de bir layihâ yazdı. Bu layihâda Osmanlı Devleti'nin bir deniz gücüne ihtiyacı olduğuna vurgu yapılıyor, Yunan donanması'ndaki gemilerin güçleri ve süratlerinden bahsediliyordu. İlk olarak 3-4 zırhlı, 2 grup kruvazör, çok sayıda 28 mil hız yapan muhrip, 8-10 torpido bot alınmalıydı.[1] Bunun dışında ise geri kalan yerli gemi ve top üretim sanayiinin daha fazla üzerinde durulmasının masraflı olduğu, yerli üretimden tamamen vazgeçilmesi gerektiği, Avrupa'dan çok daha ucuza gemi ve top alınabileceği anlatılıyordu. Donanma personelinin nasıl yetişeceği hakkında ise herhangi bir öneri yoktu.[1]
1876'da tahta geçen II. Abdülhamid döneminde ise Osmanlı Donanması padişahın taht kaygıları ve İstibdat'ın genel yapısı yüzünden yok denilebilecek düzeye indi. Öyle ki Osmanlı Donanması'nı incelemeye gelen İngiliz Amirallik Birinci Lordu William Palmer Osmanlı Donanması hakkındaki raporunda donanma diye bir şey yoktu yazmıştır.[2] Dünya genelinde savaş gemileri evrim geçirip zırhlı gemiler öne çıkarken, Osmanlı Devleti'nde Abdülaziz'in donanması Haliç'te çürütülmüştür, dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen ve denemelerde başarılı olan zırhlı denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecit bile Haliç'e terkedilmiştir, yani Osmanlı Devleti önde başladığı denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. Donanma komutanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da padişahın istekleri doğrultusunda donanmanın işlevsiz kalmasına ses çıkarmamıştır.1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda donanmanın felâket durumu fark edilmişti. 1897'de savaş başlayınca donanma Haliç'ten Çanakkale'ye doğru halkın önünde bir gösteri yürüyüşü yapması düşünülmüştü. Fakat daha yürüyüşün başında Mesudiye zırhlısının 8 kazanından 3'ü patladı, Hamidiye 'nin makine dairesi su doldu. Donanma, Yeşilköy Feneri açıklarında toplanacaktı, ama çok az yağan yağmur gemilerin yolunu kaybetmesine yol açtı; Hamidiye Çanakkale yerine Lapseki'ye ulaştı, Hizber adlı zırhlı duba kayboldu, iki gün sonra İmralı adasında kıyıya oturmuş bulundu. Askerler bu gösteri yürüyüşünde üniforma giymeyi akıllarına getiremeyecek kadar yetersizdi.[1]Donanma komutanı Hasan Hüsnü Paşa ile rekâbet içerisinde olan Akdeniz Filosu komutanı Hasan Rami Paşa savaşın bitiminden 15 gün sonra, 21 Haziran 1897'de bir layihâ yazdı. Bu layihâda Osmanlı Devleti'nin bir deniz gücüne ihtiyacı olduğuna vurgu yapılıyor, Yunan donanması'ndaki gemilerin güçleri ve süratlerinden bahsediliyordu. İlk olarak 3-4 zırhlı, 2 grup kruvazör, çok sayıda 28 mil hız yapan muhrip, 8-10 torpido bot alınmalıydı.[1] Bunun dışında ise geri kalan yerli gemi ve top üretim sanayiinin daha fazla üzerinde durulmasının masraflı olduğu, yerli üretimden tamamen vazgeçilmesi gerektiği, Avrupa'dan çok daha ucuza gemi ve top alınabileceği anlatılıyordu. Donanma personelinin nasıl yetişeceği hakkında ise herhangi bir öneri yoktu.[1]II. Meşrutiyet sonrası ise İstanbul'da Donanma Cemiyeti adlı bir dernek kuruldu. Özellikle Yunanistan'ın aldığı kuvvetli Averof kruvazörü, İstanbul halkını bu konuda hırslandırmıştır. Cemiyet daha sonra İstanbul dışına da yayılmış, hatta padişah V. Mehmet Reşat tarafından sahiplenilmiştir.Toplantılarda, kafelerde donanma için para toplanmıştır. Cemiyet birçok zırhlı ve muhrip almayı başardı.
1876'da tahta geçen II. Abdülhamid döneminde ise Osmanlı Donanması padişahın taht kaygıları ve İstibdat'ın genel yapısı yüzünden yok denilebilecek düzeye indi. Öyle ki Osmanlı Donanması'nı incelemeye gelen İngiliz Amirallik Birinci Lordu William Palmer Osmanlı Donanması hakkındaki raporunda donanma diye bir şey yoktu yazmıştır.[2] Dünya genelinde savaş gemileri evrim geçirip zırhlı gemiler öne çıkarken, Osmanlı Devleti'nde Abdülaziz'in donanması Haliç'te çürütülmüştür, dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen ve denemelerde başarılı olan zırhlı denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecit bile Haliç'e terkedilmiştir, yani Osmanlı Devleti önde başladığı denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. Donanma komutanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da padişahın istekleri doğrultusunda donanmanın işlevsiz kalmasına ses çıkarmamıştır.1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda donanmanın felâket durumu fark edilmişti. 1897'de savaş başlayınca donanma Haliç'ten Çanakkale'ye doğru halkın önünde bir gösteri yürüyüşü yapması düşünülmüştü. Fakat daha yürüyüşün başında Mesudiye zırhlısının 8 kazanından 3'ü patladı, Hamidiye 'nin makine dairesi su doldu. Donanma, Yeşilköy Feneri açıklarında toplanacaktı, ama çok az yağan yağmur gemilerin yolunu kaybetmesine yol açtı; Hamidiye Çanakkale yerine Lapseki'ye ulaştı, Hizber adlı zırhlı duba kayboldu, iki gün sonra İmralı adasında kıyıya oturmuş bulundu. Askerler bu gösteri yürüyüşünde üniforma giymeyi akıllarına getiremeyecek kadar yetersizdi.[1]Donanma komutanı Hasan Hüsnü Paşa ile rekâbet içerisinde olan Akdeniz Filosu komutanı Hasan Rami Paşa savaşın bitiminden 15 gün sonra, 21 Haziran 1897'de bir layihâ yazdı. Bu layihâda Osmanlı Devleti'nin bir deniz gücüne ihtiyacı olduğuna vurgu yapılıyor, Yunan donanması'ndaki gemilerin güçleri ve süratlerinden bahsediliyordu. İlk olarak 3-4 zırhlı, 2 grup kruvazör, çok sayıda 28 mil hız yapan muhrip, 8-10 torpido bot alınmalıydı.[1] Bunun dışında ise geri kalan yerli gemi ve top üretim sanayiinin daha fazla üzerinde durulmasının masraflı olduğu, yerli üretimden tamamen vazgeçilmesi gerektiği, Avrupa'dan çok daha ucuza gemi ve top alınabileceği anlatılıyordu. Donanma personelinin nasıl yetişeceği hakkında ise herhangi bir öneri yoktu.[1]II. Meşrutiyet sonrası ise İstanbul'da Donanma Cemiyeti adlı bir dernek kuruldu. Özellikle Yunanistan'ın aldığı kuvvetli Averof kruvazörü, İstanbul halkını bu konuda hırslandırmıştır. Cemiyet daha sonra İstanbul dışına da yayılmış, hatta padişah V. Mehmet Reşat tarafından sahiplenilmiştir.Toplantılarda, kafelerde donanma için para toplanmıştır. Cemiyet birçok zırhlı ve muhrip almayı başardı.Cemiyet, 1913'te Birleşik Krallık'a iki dretnot siparişi verdi. Reşadiye ve Sultan Osman-ı Evvel adını alacak bu dretnotlara savaş başladığında Birleşik Krallık el koyup HMS Erin ve HMS Agincourt isimleriyle İngiliz donanmasına kattı. Birleşik Krallık'ın bu hareketi büyük tepkiye yol açtı, savaş öncesi İngiliz karşıtlığını yükseltti, .
Yazar:
micahkyrl
Bir cevabı oylayın:
2