Konu:
Sosyal BilgilerYazar:
wilkinsOluşturulma Zamanı:
2 yıl önceAçıklama:
Süleyman’ın mührü, Belkıs’ın cenneti
Derler ki; vaktiyle her Süleyman’dan içeri bir “Hazreti Süleyman” varmış. Alnında Peygamberlik nuru, başında hükümdarlık tacı yanarmış. Allah ona “Mühr-ü Süleyman” denen, tılsımlı bir mühür ihsan etmiş. Bu sayede dağa taşa hükmeder olmuş. Oturduğu taht ne altın ne fildişi; ya cin ya peri işi tahtırevanmış. Böylece dünyanın dört bir yanını dolaşarak ağlayanla ağlar, gülenle gülermiş. Günlerden bir gün tahtına kurulmuş; sağ vezirini sağ tarafına, sol vezirini sol tarafına alarak havalanmış. Gökler, dağlar eğim eğim eğilmiş, yollar erim erim erimiş. Göz açıp kapayıncaya kadar varmış dağların dağı Uludağ’ın tepeciğine. Bir bakmış ki bu dağın bir kanadı ses, bir kanadı renk, bir kanadı su, bir kanadı ışık… “Yaratan neler yaratıyor” demiş. Sağına dönmüş sağ vezirine “A vezirim sen çok gezdin, çok gördün. Bakınca, bu yerleri nasıl buluyorsun?” diye sormuş. Sağ vezir “Ey benim sultanım efendim, Allah her güzelliği buraya vermiş ama bunları görüp duyacak, derleyip koklayacak biri olmadıktan sonra neye yarar?” deyince, Hazreti Süleyman bu söze mührünü basmış. Sol vezirine dönüp “A benim vezirim, sen çok gördün çok yaşadın. Dünyada bu güzellikten üstün bir güzellik var mı?” diye sormuş. Sol vezir de “Var sultanım var. Öyle dal dal ötüşen kuşların sesi güzeldir ama gönül yaylasını saran insan sesi daha güzeldir. Su pırıl pırıl, gökyüzü güzeldir ama hiçbiri ayın on dördü sultan gibi ay ile bahsedip gün ile doğamaz” demiş
Yazar:
alissa7s8f
Bir cevabı oylayın:
7