Cevap:
Açıklama:
Hello!
A hard nut to crack: (çetin ceviz) uğraşılması zor kişi için kullanılır.
A perfect storm: (mükemmel fırtına) olabilecek en kötü durum anlamında kullanılır.
A piece of cake: (çocuk oyuncağı) ‘kolay lokma’ bir işin basit olduğunu ifade eder.
A storm in a teacup: (küçük bir sorunu abartmak, büyütmek) ‘bir çay bardağında fırtına’ Türkçede ‘bir bardak suda fırtına koparmak’ olarak kullanılır.
Actions speak louder than words: (lafla peynir gemisi yürümez) ‘eylemler, sözden daha yüksek sesle konuşur’
As cold as stone: (buz gibi soğuk) ‘taş kadar soğuk’
As right as rain: (tamamen doğru, haklı) ‘yağmur gibi gerçek’
Barking up the wrong tree: (çözüm için yanlış yere bakmak) ‘yanlış ağaca havlamak’ çareyi yanlış yerlerde aramayı ifade eder.
Better late than never: (geç olsun güç olmasın) ‘Asla olmamasındansa geç olması iyidir’ anlamındadır.
Between a rock and a hard place: (iki arada bir derede kalmak) ikilemde kalma durumu.
Born with a silver spoon in one’s mouth: (ağzında gümüş kaşıkla doğmak) doğuştan zengin, varlıklı, şanslı olmak.
Break the bank: (el yakmak) ‘banka kırmak’ bir şeyin çok pahalı olması.
Break the ice: (havayı yumuşatmak) ‘buzları kırmak, yok etmek’ anlamındadır. İlk defa karşılaşan iki insanın arasındaki gerginliği azaltmak ve birbirlerine yakın hissetmeleri için kullanılır.
Burn bridges: (köprüleri yıkmak) ‘iki kişi arasındaki bağın kopması’
Calm before the storm: (fırtına öncesi sessizlik)
Chasing rainbows: (hayal peşinde koşmak) ‘gökkuşağı kovalamak’ olmayacak işleri kovalamak, gerçekleşmesi zor olaylar için uğraşmak.
Come rain or come shine: (ne olursa olsun) ‘yağmurda yağsa, güneş de açsa’
Comparing apples to oranges: (karşılaştırması doğru olmayan iki şeyin kıyaslanması) ‘elmalarla portakalların karışması’
Cool as a cucumber: (sakin ve soğukkanlı olmak) tek tek çevirdiğinizde bir salatalık kadar serin anlamına gelir:)
Costs an arm and a leg: (pahalıya mal olmak) ‘bir kol ve bir bacağa mal oldu’
Cut the mustard: (iyi iş çıkarmak) ‘hardalı kesmek’
Cut to the chase: (sadede gelmek) konuşmayı kısa kesmek, asıl anlatılmak isteneni bir an önce anlatmak.
Don’t beat a dead horse: (boşa kürek çekmek) ‘ölü bir atı yenme!’
Eat like a bird: (kuş kadar yemek) kuş gibi az yemek anlamındadır.
Elephant in the room: (gün gibi ortada) ‘odadaki fil’ olarak tercüme edilse de, ‘görmezden gelinip hakkında konuşulmayan aşikar bir sorun’ anlamına gelir. Herkesin bildiği ama kimsenin konuşmadığı görmezden gelinen bir konu için kullanılır.
Every cloud has a silver lining: (her işte bir hayır vardır) ‘her bulutun gümüş bir kaplaması vardır’
Fit as a fiddle: (sağlam, sağlıklı olmak) ‘turp gibi formda’
Get a second wind: (soluklanmak) ‘ikinci bir rüzgar almak’
Give a run for one’s money: (kök söktürmek) iyi mücadele etmek, kazanmak için elinden gelenin en iyisini yapmak.