Gezi Yazısı Nedir;
Bir kimsenin gezip gördüğü yerleri, bu yerlerle ilgili edindiği bilgi ve izlenimleri anlattığı yazı türüne gezi yazısı denir. Gezi yazıları insanların görmedikleri yerlere besledikleri merak duygusundan doğmuştur.
Gezi Yazısının Özelliklerinden Bazıları:
➪"Seyahatname" veya "seyyah yazıları" olarak da adlandırılır.
➪Gezi yazıları, hayal ürünü yazılar değil gerçek yazılardır.
➪Gezi yazılarında gezip görülen yerle ilgili ilginç ayrıntılar seçilir.
➪Gezi yazılarında amaç, okuru bilgilendirmek, onda gezip görme isteği uyandırmaktır.
➪Gezi yazılarında gezilip görülen kentler, yaşayışlar, adetler, gelenek ve görenekler, tarihi ve turistik yerler, doğal güzellikler ilginç ve etkileyici bir dil ve üslupla dile getirilir.
Şimdi sorumuza gelelim.
Gezi Yazısı Örneğimiz;
~Deyrulzafaran Manastırı~
Çocukluğumdan beri kültürel değerlere ve sanat eserlerine olan ilgim beni hep uzak diyarlara sürüklemiştir. Özellikle üniversite arkadaşlarımızla toplanıp, Deyrulzafaran Manastırı’na gitmeye karar verdiğimizde heyecanım giderek artmıştı. Deyrulzafaran Manastırı’nın konum olarak merkezi yaşam alanına uzak olması dolayısıyla kişisel araçlarımızla o bölgeye gitmeye karar verdik. Ben dahil gezi grubumuz toplam beş kişi olduğundan tek bir araç yeterli olmuştu. Ağustos ayında olmamız ve havanın neredeyse 50 dereceye varan sıcaklığı nedeniyle yolculuğumuzu neredeyse yarım bırakmak zorunda kalacaktık. Neyse ki Deyrulzafaran Manastırı’nı görmek için duyduğumuz istek daha baskın geldi.
Yol sırasında oldukça toz yuttuğumuzu söylemeliyim. Ana caddeden çıktıktan sonra engebeli, dar ve toprak bir yoldan yarım saat kadar gittikten sonra, bir tepenin üzerine kurulu olan Deyrulzafaran Manastırı’nı gördük. Dışarıdan baktığımızda, kahverengi taşların azameti ile Manastırın duruşu bizi oldukça etkiledi. Bir an önce içeriyi görmek için sabırsızlanıyorduk. Esasında bu yapının bu kadar ilgimi çekmesini sağlayan etken; Süryanilerin Manastırı, kiliseye çevirmeden önce çok daha eski bir tarihinin olduğunu bilmemdi. İçeriye girdiğimizde bizi daha önce telefonda konuştuğumuz Süryani rehber karşıladı. Kısa bir sohbetin ardından Manastırı dolaşmaya başladık.
İlk göze çarpan büyük ve geniş kapısı idi. Yüzyıllar boyunca burada insanların ibadetine açılan bu kapı, üzerinde bir insanın sahip olabileceğinden daha fazla hatıraya sahipti. Yüzlerce yıllık taşlar arasında Güneş Tapınağı bizi en çok büyüleyen yer oldu. Roma tarihine kadar dayanan bu Tapınak, manastırın zemininden aşağıda bir alandaydı.
Biz etrafı incelerken Süryani rehber, bize Manastırın tarihi ve oluşumu hakkında bilgi veriyordu. Manastırın yıllar içerisinde aldığı en büyük hasar, Moğol istilası sırasında olmuştu. Moğol askerlerinin çıkarttığı yangından sağ kurtulan alanlarda hala o tarihe dayanan yanık izleri taşların üzerinde duruyordu. Bu mekanda sanki zaman önemini yitirmiş; geçmiş ve şimdi birbirine karışmış gibiydi. Özelikle hala Süryanilerin ibadetine açık bir ibadethane olması dolayısıyla Manastırda turistlere açılan gezi alanları sınırlandırılmıştı. Gezimiz bittiğinde yüzyıllar boyu insanlara ev sahipliği yapan bu alandan büyülenmiş ve kulaklarımızda kuş seslerinin yankıları ile aynı yoldan tekrar otelimize döndük.