Konu:
TarihYazar:
ravenhancockOluşturulma Zamanı:
1 yıl önceHalk arasında “gazî” ve bilhassa gözünü budaktan sakınmaz tavrı ve hareketleri neticesinde “deli” lakabı ile tanınmış olan Hüseyin Paşa, kuvvetli bir vücut yapısına sâhip, cesur bir vezirdi. Özellikle Revan ve Bağdat seferleri ile Girit’in fethinde gösterdiği kahramanlıklar, kendisine büyük bir şöhret kazandırdı.
Girit’te 12 yıl geceli gündüzlü cephede kalmış ve bütün parasını adanın îmârına harcamıştı. Bu sebeple halk arasında ziyâdesiyle sayılıp seviliyordu. Bilhassa Girit Rumları arasında İslâmiyetin yayılmasına gayret etmiş ve onun gösterdiği adâlete hayran kalan Hıristiyanlar, kitleler halinde İslâm'a girmişlerdir. Bu, Arnavutluk ve Bosna-Hersek’tekinden sonra Balkan kavimleri arasında üçüncü toplu İslâmlaşma hareketidir. Bâzı kiliseleri câmiye çevirtip, Hanya ve ele geçilirince Kandiye başta olmak üzere pek çok yerde câmi yaptırdı.
Hüseyin Paşa, son derece kuvvetliydi. Rivâyete göre İstanbul’a gelen İran elçisi memleketinden getirdiği bir yayı Sultan IV. Murâd’a takdim etmişti. Kurulu bir vaziyette bulunan yayın özelliği, boşaltıp yeniden kurmanın son derece zor olmasıydı. Nitekim sarayda tertip olunan bir müsabakada hiçbir şahıs bu yayı boşaltamamış ve pâdişâh yayın Ağa Kapısına asılmasını ve bu işi yapacak olan şahsın kendisine bildirilmesini istemişti. Bu arada Ağa dâiresinde hizmet etmekte olan Hüseyin Paşa, yayı[3] kurup boşaltmış ve durum Sultan Murâd’a bildirilmişti. Hüseyin Paşa, daha sonra aynı hareketi Sultan’ın ve İran elçisinin huzurunda birkaç defa tekrarlayınca, Sultan, pek beğendiği bu genci bir daha yanından ayırmamıştı.
Boğdurularak idam edilen Baltaoğlu Deli Hüseyin Paşa'nın düşmanları tarafından bir fitneye kurban gittiği Devrin Padişahı tarafından anlaşılınca , Bu durumdan üzüntü duyan devrin padişahı Girit'e yapılan ikinci camiye Baltaoğlu Deli Hüseyin Paşa Camii adını vermiştir.
Oğlu Sarı Mustafa Paşa Sultan III. Ahmed’in kızı Sâliha Sultan’la evlenmiştir.[2]
Eski nüfus kayıtlarına göre Akçapınar köyü, Yenişehir, İnegöl ve Bursa'da yaşayan Uysal Sülalesi Deli Hüseyin Paşa'nın günümüze ulaşan torunlarıdır.
HayatıHüseyin Paşa Bursa Yenişehir Akçapınar köyünde doğdu. İstanbul'a gelip önce Osmanlı Eski Sarayı'na odun işleri ile ilgilenmek için alındı. İran şahı tarafından gönderilen ve bozulup kırılması çok zor olan bir yayı kırıp atması ile kendini gösterdi. Bunun üzerine Topkapı Sarayı'nda Enderûn’da eğitildi. Saray'da Zülüflü Baltacılar sınıfına girerek ağa dairesinde hizmet gördü. Önce küçük imrahorluk ve takiben büyük imrahorluk görevlerine atandı.[1][2]
1634 yılında vezirlik rütbesiyle Kaptan-ı derya'lığa getirildi. Bir müddet sonra açılan Sultan IV. Murad'ın Revan Seferi'ne donanma işlerini donanma kethüdâsı olan Uzun Piyale Bey’e bırakarak "derya kalemi"ne bağlı zeâmet ve timar sahipleri ve askerleriyle birlikte Kaptan-ı derya olarak katıldı. Revan kalesinin fethinde gösterediği büyük gayret ve özellikle topçuluktaki mahareti ile Hüseyin Paşa sultanın dikkatini çekti. Daha sonra Tebriz üzerine yapılan Azerbaycan Seferi harekâtına katıldı.[1][2]
Dönüşte Diyarbekir’deyken 1635 yılında devletin önemli eyaletlerinden biri olan Mısır’a Beylerbeyi tâyin edildi. 1 yıl 9 ay Mısır Valisi gorevinde kaldı. Mısır Valisi iken adı bazı suistismallere karıştığı için valilikten ve vezirlikten azledilip İstanbul'a çağrıldı.[1][2]
İstanbul’a gelince, bir müddet Çinili Köşk'de hapise atıldı. Mal ve emlâkına el konulma ile cezalandırıldı. Ancak bir dönem sonra eski itibarını kazanıp vezirlik rütbesi iade edildi.[1][2]
1638'de Sultan IV. Murad'ın nedimi olarak onun Bağdad Seferi'ne katıldı. Bu sefer sırasında ordu Konya’ya yaklaşırken Anadolu Beylerbeyliği'ne atandı. Kuşatma devam etmekte iken kendi tarafına düşen iki kaleyi kolaylıkla zaptetti. Bağdat sokaklarındaki çarpışmalarla Bağdat’ın içinde sükûnu sağlamada büyük rolü oldu. Ayrıca iç kaledeki Narin Kuleyi bir bölük asker ile ele geçirdi.[1][2]
Sultan IV. Murat bu başarılarından dolayı onu, sefer dönüşü tekrar İstanbul'da kubbe vezirliğine tâyin etti. O zaman Sadrazam olan Kemankeş Mustafa Paşa aleyhindeki entrikalarda önemli rol oynadı. Sadâret kaymakamı olan Tabanıyassı Mehmed Paşa’nın katledilmesi olaylarında etkili oldu. 16 Aralık 1639'da ondan boşalan Sedaret Kaymakamlıği'na tayin edildi.[1][2]
Sultan İbrahim’in tahta geçmesinden sonra Ocak 1640'ta ikinci kez Kaptân-ı deryalığa getirildi. Bu sıralarda Karadeniz ticâretine engel olan Rus-Kazak korsanlarına karşı Karadeniz Seferine çıktı. Çok geçmeden 30 kadar Rus-Kazak gemisini ele geçirerek İstanbul’a gönderdi.[1][2]
Sonra sırasıyla 1641’de 8 ay Özi muhafızı oldu. Bu görevi yapmakta iken Azak Kalesi Ruslar tarafından isgal edildi. Bu kaleyi kurtarmak görevi Özi Muhafızı olan Hüseyin Paşa'ya verildi. Emri altında Silistre eyalet askeri güçleri; Kaptanıderyâ Siyavuş Paşa, yeniçeri kethüdâsı Haydar Ağazâde, Kırım Hanı Bahadır Giray ve Kefe Valisi Yûsuf Paşa ve bunların askeri birlikleri ile Azak kalesini kuşatma altına aldı. Lakin hemen mühimmat kıtlığı ortaya çıktı ve yeni tedarik gelmedi. Ayrıca Kaptanıderya Siyavuş Paşa ile Husyin Paşa arasinda anlaşmazlık çıktı. Bu nedenlerle kuşatma ancak 3 ay kadar sürdü. Sonra başarısız olarak kuşatmayı bırakmak zorunda kaldı.[2]
Şubat 1642’de Bosna valisi tayin edildi. Takiben Bağdad valiliğine getirildi. Bağdat’ta bir süredir bozulmuş olan asayişi sagladi ve Şat üzerindeki Kameriye Camii’ni onarttı. Burada başarılı hizmetlerde bulundu. Bunun üzerine padişah musahipliği ile İstanbul'a çağrıldı. Fakat rakiplerinin çabaları sonucu hemen 1644 yılında Budin beylerbeyi atanıp İstanbul'dan uzaklaştırıldı.[1][2]
1646’da Girit Seferi başlangıcında tayinler de hızlanmıştı. Ele geçen Hanya Muhafızlığına getirildi ve kendisine ikinci vezir rütbesi verildi. Mevsimin kış olmasına rağmen bu görevine gitmek için Hüseyin Paşa Anadolu'dan emrine verilen birliklerle Girit'e gitmeye harekete geçti. Fakat büyük bir fırtana dolayısıyla Benefşe Limanı'na sığınmak zorunda kaldı. Burada kışlayacağı söylentilerinin yayılmasını sağlayarak Venedik donanması saldırısıdan kurtuldu. İstanbul'dan gönderilen 7 kadırgalık ve Rodos filosundan gönderilen 10 kadırgalık bir filo eşliğinde 3 gün içinde Hanya'ya ulaşmayı başardı.[2]
Adada kaybettikleri arazileri geri almak için saldırılara devam etmekte olan Venediklileri geri püskürttü ve Hanza-Tuzla arasında emniyeti sağladı. Venedikliler’in teşvikiyle çeteler kurarak etrafı rahatsız eden atlı Rum dağ köylülerine karşı adada 300 kişilik bir süvari birliği kurdu. Savaşlarda gösterdiği cesareti sebebiyle Hüseyin Paşa “deli” lakabını aldı. Girit Serdarı olan Sultanzade Civankapıcıbaşı Mehmed Paşa maiyetinde Suda kuşatmasına katıldı. Burada serdarın ölümü üzerinde Deli Hüseyin Paşa Girit Serdarı tayin edildi. Deli Hüseyin Paşa hemen ordu komutanlarını toplayarak çok muhkem olan ve donanmanın deniz tarafından kuşatmada yetersiz kalmasi nedenleri ile Suda Kalesi kuşatamasının kaldırılmasını teklif etti ve bu teklifi kabul edildi. Sonra Resmo’nun kuşatılması kararlaştırıldı.[1][2]
Resmo ve Sivrihisar başta olmak üzere, doğu Girit’in bütün şehirlerini Osmanlılar eline geçirdi. Karargâhını Resmo’da kuran Deli Hüseyin Paşa, kan ve barut içinde kalmış olan Resmo kalesini yeniden tâmir ettirdi. Şehirdeki bir kiliseyi Sultan İbrahim adına câmiye çevirdi. Kendi adına da bir cami, medrese ve hamam inşa ettirdi. Ayrıca şehrin imarı için çeşitli tedbirler aldı.[2]
Deli Hüseyin Paşa, bir taraftan îmâr faâliyetlerini sürdürürken, diğer taraftan müstahkem Kandiye Kalesini zaptetmek üzere hazırlıklara girişti. Ancak bu sırada yardıma gelmekte olan Osmanlı donanması Kandiye Boğazı önünde Venediklilere yenilince, kuşatma saldırısından bir netice alınamadı. Hüseyin Paşa, buna rağmen kuşatmayı kaldırmadı. Gerekli destek ve yardımı alamaması kalenin düşmesini engelledi.[1][2]
Uzun müddet Girit Serdarı olarak adada kalan Deli Hüseyin Paşa ada Rum halkının Osmanlı Devleti idaresine alışması için tedbirler alıp Venediklilerinin gaddar idaresinden gocunmuş olan Rum halkını âdil vergi sistemiyle Osmanlı devleti idaresine ısındırma siyaseti uygulamaya başladı.[1][2]
Fakat hakkında malî suistimal şikayetleri İstanbul'a erişmişti ve bu nedenle İstanbul merkezî idaresi adanın özellikle gelirlerini incelemek üzere adaya müfettiş gönderdi. Deli Hüseyin Paşa bundan çok alındı. Bunun yanında adada bulunan yeniçerilere ulufe vermek icin yeterli gelir bulunmamakta ve ulufeler ödenmemekte idi. Ulufe alamayan askerler Deli Hüseyin Paşa'nın otağına saldırıp otağı talan ettiler. Deli Hüseyin Paşa istifa etmek istedi; ama bu istifa istiği kabul edilmedi.[1]
Şubat 1656'da Sadrazam Ermeni Suleyman Paşa sedaretten azledilince Deli Hüseyin Paşa'nin sedarete getirilmesine karar verildi. Sedaret mühr-ü hümayunu gemi ile ona Girit'e gönderildi. Fakat haber Girit'e erişmeden Kaptan-ı Derya ve İstanbul Sedaret Kaymakamı olan Zurnazen Mustafa Paşa kışkırtması ile 29 Şubat 1656'de (sonradan Vaka-i Vakvakiye adı verilen) büyük bir kapıkulu askeri isyanı ortaya çıktı. Bu isyanı sona erdirmek amacı ile daha mühr-ü humayun Girit'e yarıyola bile varmadan bu kararı bozduran (Deli Huseyin Paşa'nin rakibi olan) Zurnazen Mustafa Paşa asaleten sadrazam olarak tayin edildi. Böylece Deli Hüseyin Paşa haberi bile olmaksızın 6 gün sadrazamlık yaptıktan sonra azledilmiş kabul edildi.[1]
15 Eylül 1656'de Köprülü Mehmed Paşa özel imtiyazlara sadrazam tayin edildi. Bu sırada Girit Serdarı olan Deli Hǜseyin Paşa Kandiye Kuşatması ile uğraşmakta idi. Bu kuşatma 1 Mayıs 1648'da başlamış ve 1656'da küçük çatışmalar; lağım kazıp mayınlamalar halinde devam etmekteydi. Yeni sadrazam Köprülü Mehmed Paşa bu kuşatmayı başarısız olarak kabul etmekte idi. Girit’teki kuvvetlere gönderilen parayı da Deli Hüseyin Paşa'nın kötüye kullandığına da inanmıştı. Onun için Deli Huseyin Paşa'yı Girit Serdar'lığından alıp devlet merkezine çağırdı.[2]
Deli Hüseyin Paşa merkeze gelip Edirne'de Sultan IV. Mehmed huzuruna çıktı ve iltifat gördü. Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa bundan hoşlanmadı; kendisine rakip olarak gördüğü Hüseyin Paşa’yı ortadan kaldırmak için çabalara başladı. Fakat Hüseyin Paşa devlet ilerigelenleri arasında popülerdi. Sadrazam onu saf dışı bırakmak için dönemin şeyhülislâmı Bolevî Mustafa Efendi’den fetva istemişti; ama şeyhülislam buna yanaşmamıştı. Dârüssaâde ağası ve Vâlide Turhan Sultan da Deli Hüseyin Paşa'yı himaye etmekteydiler. Sadrazam kendine rakip olacak gördüğü Deli Hüseyin Paşa'yı bertaraf edemedi.[2]
Onu üçüncü kez Kaptanıderya olarak atamak zorunda kaldı. Deli Hüseyin Paşa, sadrazamın kendi aleyhinde emelleri olduğunu bilmekteydi. Bunun için kaptaniderya gorevi sirasinda gayet davranmaya baslayip herhangi bir şikâyete fırsat vermemeye çalıştı. Örneğin derya beylerinin yeni kaptan-ı deryâya hediyeler sunmaları bir gelenek haline gelmişken Huseyin Paşa böyle hediyeleri almaktan kaçındı.[2]
Bunun üzerine Sadrazam 13 Aralık 1658’de Hüseyin Paşa'yı geniş yetkilerle Rumeli beylerbeyi olarak atadı. Bu görevi sırasında kapı halkının masraflarını karşılamak üzere Hüseyin Paşa, halktan bir miktar cerîme talep etti. Bu talep üzerine Filibe Kadısı Süleyman Efendi merkeze bir şikâyetnâme gönderdi. Ayrıca Rumeli’den diğer şikâyetler de yapıldı. Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa Hüseyin Paşa'nin her hareketini yakından takip ettirmekte idi. Bu şikayetler Sadrazam tarafından birer firsat olarak görüldü. Hüseyin Paşa görevden alınarak İstanbul’a çağrıldı. Bu şikayetlerin birer sadrazam tertibi olması aşikar görünmekte iken Sultan IV. Mehmed'in huzurunda Hüseyin Paşa sorgulandı ve suçu sabit görüldu. Yedikule zindanına hapis edildi, 29 Aralık 1658'de dostlarının af edilmesi ricalarına rağmen Yedikule Zindanı’nda idam edildi.[2]
Bu olay halk arasında büyük bir infiale sebep oldu.[2]
Deli Hüseyin Paşa’nın mezarı Yedikule dahilindeki has bahçede Yaldızlı (Mücevher) kapıdadır. Mezartaşı Üsküf serpuşlu olup kitâbesizdir.[2]
Yazar:
darioluxz
Bir cevabı oylayın:
2