Soru: Osmanlıca Türkçe metinlere örnekler veriniz.

  • drugie-predmety

    Konu:

    Tarih
  • Yazar:

    alan60
  • Oluşturulma Zamanı:

    2 yıl önce

Cevaplar 1

Cevap:

1-Bir Yüzük Hikâyesi:

İstanbul’un zengin ve soylu ailelerinin hanımları da, “İş başa düştü! Bugün bizler de bir şeyler yapmalıyız.” diyerek, hastanelere koştular. Günlerce bitkin ve uykusuz yaralılarla ilgilendiler. Tarih, onların fedakârlıklarını yazmaktan ve anlamaktan acizdir. Devletin ileri gelenleri bunca emek karşılığında bir şeyler vermek istediler, kabul ettiremediler. Bütün bu fedakârlıklar karşılıksız kalmamalıydı. Bir şeyle verilmeliydi. Esir İngiliz tüfeklerinin namluların keserek yüzük yaptılar. Emeği geçenlere dağıttılar.

Ah Çanakkale kitabından alınmıştır.

2-Alman Subay Sanders Anlatıyor;Çanakkale Savaşı:

Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu. Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu.

Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk. Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum.

Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki: koşan asker ne diyor?" Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

Böyle b ir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.

3-Azim-Mehmet Akif Ersoy:

Sa'dî, o bizim Şark'ımızın rûh-ı kemâli,

Bir ders-i hakîkat veriyor, işte meâli:

"Vaktiyle beş on kâfile sahrâya düzüldük;

Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik.

Çok geçmedi, baktım, bir adam hâsir ü hâib

Koşmakta... Meğer eylemiş evlâdını gâib.

Bîçâre gidip haymelerin hepsine sormuş;

Bir taş bile görmüşse, hemen oğluna yormuş.

Avâre peder, nerde bulursun onu! derken...

Gördüm ki ciğer-pâresinin tutmuş elinden,

Lebrîz-i meserret geliyor bizlere doğru,

Taşmış da gözünden akıyor şimdi sürûru!

Yaklaştı şütürbâna nihayet, dedi yekten:

"Evlâdımı buldum... Nasıl amma? Onu bilsen...

Karşımda ne görsem, “O!” dedim geçmedim aslâ.

Aldatsa da tahmînimi binlerce heyûlâ,

Azmimde fütûr eylemedim, ye'si bıraktım...

Mâdâm ki dünyâdadır elbet bulacaktım...

Kumlarda yüzüp, zulmetin a'mâkına daldım;

Hep rûh kesildim... Ne boğuldum, ne bunaldım.

Tevfık-i İlâhî edip en sonra inâyet,

Gördüm gözümün nûrunu karşımda nihâyet. "

İm'ân ile baksak oluyor işte nümâyan,

Sa'dî bize göstermede bir meslek-i irfan:

Bir gâye-i maksûda şitâb eyleyen âdem,

Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem,

Er geç bulacak sa'y ile dil-hâhını elbet.

Zîrâ bu şuûunzâr-ı tecellîde, hakîkat,

Tevfik, taharrîye, taharrî ona âşık;

Azmin de emel lâzımıdır, gayr-ı müfârık.

Olsun da emel azm ü taharrîye mukârin;

Tevfik zuhûr eylemesin sonra... Ne mümkin!

Ba'zen iki üç haybet olur rehzen-i ümmîd...

İnsan o zaman etmelidir azmini-teşdîd.

Ye'sin sonu yoktur, ona bir kerre düşersen

Hüsrâna düşersin; Çıkamazsın ebediyyen!

Mahkûm olarak ye'se şu bîçâre peder de,

Evlâdını şâyed o karanlık gecelerde,

Vaz geçmiş olaydı aramaktan, ne bulurdu?

Elbet biri candan, biri cânandan olurdu.

Vb.

İyi günler dilerim...

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years