Soru: Lozan Antlaşmasından sonra Fransa ile yaşanan sorunlar nelerdi?

Cevaplar 2

Cevap:

Cevap:

Esasen, Lozan Antlaşması'ndan sonraki Türk-Fransız münasebetlerini en fazla etkileyen hususlardan birisi, Fransa'nın mandası altına alınmış olan Suriye ile Türkiye arasındaki sınır meselesi idi. 1923'ten sonra Lozan Antlaşması'nın hükümlerini harfiyen uygulayan, kapitülasyon imtiyazlarının izlerini taşıyan ve antlaşma

Cevap:

Cevap:İki ülke arasındaki ilişkilerin başlangıç tarihine baktığımızda 16.yüzyılın siyasi olayları karşımıza çıkmaktadır. Alman imparatoru Şarlken’e karşı Fransa kralının yardım isteğiyle diplomatik ilişkiler başlamıştır. İlişkiler dostane ilişkiler şeklinde III. Selim dönemine kadar devam etmektedir. İlişkilerin bozulma noktası Fransa’nın Mısır toprakları üzerindeki emelleri olmuştur. 1789 yılında Napolyon’un 38 bin kişilik bir orduyla Mısır’ı işgali üzerine, İngiltere ve Rusya’nın yardımlarını alan Osmanlı Devleti, Fransızların bu 38 bin kişilik ordusu ile yaptığı savaşlarda, sayıca üç dört kat daha fazla olan kendi ordularının peş peşe yenildiklerine tanık oldu. Mısır’ı İngiliz ve Rus yardımıyla kurtarabildi.[1]

19. yüzyılda yaşanan Fransız İhtilali Osmanlı gibi çok uluslu imparatorlukları derinden sarsmış, imparatorluk milliyetçilik akımlarının etkisiyle ve başta Rusya olmak üzere büyük devletlerin kışkırttığı azınlık ulusların ayaklanmalarına, isyanlarına sahne olmuştur. 1789 devriminin getirdiği yeni düzen ve değerler bütün Avrupa’yı etkiledi ve 1830 1848 ihtilalleri ile otoritenin gücü kırılırken ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık temeli üzerine yeni bir Avrupa kuruldu. İnsan hakları sistemi Avrupa’nın temelini oluştururken Osmanlı İmparatorluğu gerek devlet gerekse sosyal yapısı dolayısıyla bunun dışında kaldı.[2] 17.-18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu siyasi ve ekonomik olarak merkezi otoritenin bozulmasına dayalı tüm kurumlarında çöküntü yaşıyordu. Çöküntüden kurtulmak amacıyla tüm 19. yüzyıl boyunca girişilen çabalar sonuçsuz kalmış, başarısızlıklar yaşanmıştı. 19.yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu için kullanılan tabir artık “Hasta Adam” olmuştu. Hasta adam Balkanlar’daki büyük toprak kayıpları sonrası kendini 1914-1918 arasındaki 1.Dünya Savaşı’nda bulacaktır.

Siyasi olaylar zincirine bakıldığında, imparatorluğun bu savaşa girişinin iç ve dış etkenlerini düşündüğümüzde 19. yüzyıl olayları karşımıza çıkmaktadır. I. Dünya Savaşı’nda Fransa üçlü itilaf devletleri içinde yer almıştır. Oluşan bloklar arasındaki temel sorun ekonomiktir. Üçlü itilaf devletlerini oluşturan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Avrupa nüfusları çok fazlaydı ve sömürgelerindeki sınırsız hammadde ve insan kaynağı da ellerinin altındaydı. Dünya savaşı Osmanlı İmparatorluğunun da içinde bulunduğu ittifak devletlerinin yenilgisiyle sonuçlanmış, 1918 yılı bu devletlerin tarihinde hezimet olarak yerini almıştır.

Yazının ana teması “Lozan Sonrası Türk Fransız İlişkileri” olduğu için ulusal kurtuluş mücadelesi kapsamında dünya savaşı içinde imzalanan gizli antlaşmalar doğrultusunda güney cephesindeki Fransız işgalleri de değinilmesi gerekli bir konudur. Fransızların 1919 yılında Mersin, Osmaniye ve Adana’yı işgal etmeleri ve onların bu hareketiyle başlayan Ermeni hareketleri iki ülke arası ilişkilerinde de dönüm noktası olmuştur. İngiltere ve Fransa Orta Doğu konusunda 15 Eylül 1919 tarihinde aralarında yeni bir antlaşma yaptılar ve Orta Doğu’yu “Manda” sistemi ile paylaştılar. Buna göre Irak ve Filistin İngiliz mandasına, Suriye ve Lübnan Fransız mandasına bırakıldı. Dolayısıyla Antep, Maraş, Urfa Fransa’ya kalıyordu.[3] Bu şehirleri işgal eden Fransızlara karşı Mustafa Kemal Bekir Sami’ye gönderdiği bir telgraf yazısında şu ifadeleri kullanmıştır: “haksız yere Adana’da oturan Ermenileri başımıza musallat eden, şimdi de Urfa, Antep, Maraş’ı işgal eden bir devlet hiçbir zaman dostumuz değildir.”[4] Fransızlar İngilizlerden devraldıkları şehirlerde Türkler’e karşı şiddet ve baskı uygulamışlardır.

Ulusal kurtuluş mücadelesi boyunca Türk ordusunun Yunan ordusu karşısında kesin mağlubiyetini düşünen Fransa, II. İnönü Muharebesi sonunda Türk başarısını görerek Ankara’da Türk hükümeti ile dostluk havasına bürünmüş ancak Yunan ordusunun yeni bir taarruzuyla görüşmeleri durdurmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi sonunda imzalanan Ankara Antlaşması ile Fransa TBMM Hükümeti’nin siyasi varlığını tanımış, böylece Türkiye, güneyini de güvence altına almıştır. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile Türkiye karşısındaki İngiliz – Fransız bloku parçalanırken, Fransa İngiltere’den de intikam almış alıyordu. İngiltere bu yakınlaşmayı hiç hoş karşılamayıp, karşı çıktıysa da etkili olamadı.[5]

Hazırlanan çalışmada Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilere Lozan Antlaşmasında ele alınan konular çerçevesinden bakılmıştır.

LOZAN ANTLAŞMASI VE ANTLAŞMANIN FRANSA İLE İLGİLİ MADDELERİ

Ulusal bağımsızlık mücadelesi sonunda yeni Türk devleti ile diğer ülkeler arasında imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin tam bağımsızlığının bütün dünyaya kabul ettirildiğinin göstergesidir. Bağımsızlık uğrunda pek çok kayıp verilmiş, silahlı mücadele başarıyla sonuçlanmıştır. Lozan, silahlı mücadelenin diplomatik başarısıdır.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, kesin barışın yapılmasıbir yıl kadar sürmüştür. İtilaf Devletlerinin, toplanacak barış konferansına İstanbul Hükümetini de çağırmaları, padişahlığın kaldırılmasını hızlandırmış, TBMM 1Kasım 1922’de saltanatı kaldırmıştır.[6]

Lozan Antlaşması, sadece 1.Dünya Savaşı sonunda İtilaf bloğunda yer alan devletler ve Kurtuluş Savaşı sonunda Yunanistan ile imzalanmış bir antlaşma olarak değerlendirilmemelidir. Lozan Antlaşması, Türkiye ile Avrupa devletleri arasında uzun yıllar devam eden mücadelelerin sonu, aradaki hesapların kesin olarak kapanması açısından da çok büyük bir anlama sahiptir. 20 Kasım 1922’de açılan Lozan Barış Konferansı, uygulanmayan Sevr Antlaşması’nın yerine geçmek üzere, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra, İtilaf devletlerinin, Osmanlı İmparatorluğu mirasçısı Türkiye devletiyle karşılıklı durumlarını belirleyen genel bir antlaşma metni hazırlamayı amaçlıyordu.[7

Lozan Antlaşmasında başlıca ele alınan konular şunlardı: 1. Boğazların statüsü, 2. Musul, 3.Osmanlı borçları, 4. Kapitülasyonlar, 5.Türkiye ile Yunanistan arasında azınlıklar, 6. Patrikhane. Sorunları çözmek amacıyla üç komisyon kurulmuş ve çalışmalara başlamıştır. Lozan Antlaşması, 5 kısımdan, 143 maddeden oluşmaktadır. 45 maddelik birinci kısım sınırlar, vatandaşlık ve azınlıklara ait hükümleri, 18 maddelik ikinci kısım mali hükümleri, 36 maddelik üçüncü kısım iktisadi hükümleri, 44 maddelik dördüncü ve beşinci kısımlar, taşıt yolları, sağlık işleri ve diğer konuları içine alıyordu.[8] Boğazlarda uluslararası denetim kabul edilmiş, Trakya sınırı konusunda Yunanistan’la 1923 sınırı kabul edilmiş ancak Karaağaç savaş tazminatı olarak Türkiye’ye bırakılmış, borçlar taksitlendirilmiş, kapitülasyonlar tamamen kaldırılmış ve Musul, Türkiye ile İngiltere arasında çözümü Milletler cemiyetinin hakemliğine bırakılmıştır.

Lozan Konferansı öncesi İngiltere, Türkiye’ye karşı Fransa ile İtalya’yı birleştirerek bir blok oluşturmaya çalışıyor. Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık istekleri ve borçlar konusu da Fransa’yı İngiltere’nin yanına itiyordu. İtilaf bloğunda yer alan devletler Lozan’ı I. Dünya Savaşı sonrasının konusu olarak görüyorlar ve Türkler’i yenik devlet olarak kabul etmek istiyorlardı.[9]

TÜRKİYE-SURİYE SINIR MESELESİ

1921 tarihli Ankara Antlaşması’nın 8.maddesinde antlaşmadan sonraki bir aylık dönemde Türkiye-Suriye sınırının, kurulacak karma komisyon tarafından tespit edileceği öngörülmüş, fakat komisyon ancak 1925’te toplanabilmiş ve meseleyi halledemeden dağılmıştı. Daha sonra 18 Şubat 1926’da Halep’te parafe edilen ve 30 Mayıs 1926’da imzalanan Türk-Fransız dostluk antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırını belirlenmişti. Bu sonuç Türkiye ile Fransa arasındaki genel konularda da bir uzlaşma sağlanmasına imkân vermişti. 1926 tarihli sözleşme iki ülke arasındaki ilişkileri düzenleyen ilk önemli vesika olma özelliğini de taşımaktadır.” Dostluk ve İyi Komşuluk” başlığını taşıyan bu sözleşmede Türkiye- Suriye sınır meselesi ile birlikte Türkiye ile Fransa arasındaki genel ilişkilerde ele alınmıştır. [10]

Fransızlar Suriye’deki 20 yıllık idareleri sırasında burada okullarda ve okul dışında Araplara Türk düşmanlığını aşılamışlar, Güney sınırlarımızda ülkemize karşı siyasi kışkırtmalar yapan yuvaların kurulmasına ve kaçakçılığın teşkilatlanmasına göz yummuşlardır. Atatürk her şeye rağmen Suriye’ye karşı koruyucu rolünü oynamış, antlaşma ve anlaşmaları daima (Suriye)’nin adını anarak Fransa’nın oradaki varlığının geçici olduğunu belirtmek istemişti.[11]

OSMANLI BORÇLARI MESELESİ

Lozan Konferansı’nda görüşüldüğü halde çözümlenemeyen konulardan birisi de Osmanlı borçlarıdır. Bu meseleyi incelerken biraz geriye giderek “kapitülasyon” konusu irdelenebilir. Fransa ilk kez Kanuni döneminde 1536 yılında bazı imtiyazlar elde eden devlettir. Güçlü Osmanlı o dönemde “Avrupa Hristiyan birliğini bölmek ve parçalamak” amacıyla tanımıştı bu imtiyazları. Tanınan bu ayrıcalıklar 1740 yılına gelindiğinde –sürekli- hale getirilmiş ve Osmanlı ekonomisinin önündeki en büyük engel olarak yerini almıştır. Böylece Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlere vermiş olduğu imtiyazlardan en fazla faydalanan Fransa olmuştu. Bu nedenle Osmanlı borçlarının tasfiyesi özellikle en çok Fransa’yı ilgilendiren bir konu olmuştur.[12]

Dış borçlar konusu önemli bir sorun olarak Lozan Konferansı’nda gündem maddesi olarak yerini almıştı. Mali problemleri dış borçlanmalar yoluyla çözmek 1854 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nin geleneksel mali politikası haline gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borcunu Kırım Savaşı sonunda İngiltere’den almış, dış borçlarını ödemek için başka borçlar içine girmişti. Dış borçlar Almanya, İngiltere, İtalya ve Fransa’ya yapılmıştı. Geçmişte yaşanan sıkıntıları çözmek amacıyla edinilen borçlar geleceğin ciddi mali sıkıntıları olarak karşımıza çıkmaktaydı. Lozan barış Konferansı masalarında Osmanlı dış borçları, dağılan imparatorluk topraklarında yer alan Türkiye, İtalya, Arnavutluk, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Irak, Mısır ve Yemen gibi devletlerarasında paylaştırılmıştı.[13]

Sonuç olarak dış borçlar konusunun çözümü şöyle olmuştur: Osmanlı’dan kalan borçlar, Lozan Antlaşmasına göre, Osmanlı’dan ayrılan devletlere bölünmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’ne düşen pay ise taksitlendirilmiş ve ödenmiştir. Batılı büyük devletler borcun altın veya sterlin olarak ödenmesini istemiş olsalar da söz konusu borçların Türk parası veya Fransız frangı olarak ödenmesi kararlaştırılmıştır.

Osmanlı Devleti en fazla Fransız vatandaşlarına borçlu kalmıştı. Konu, 13 Haziran 1928’de Paris’te yapılan bir antlaşma ile halledilmiş Osmanlı borçlarının ödenmesi belirli bir sisteme bağlanmıştı. Fakat 1929 dünya iktisadî bunalımı Türkiye’nin ödeme güçlükleriyle karşılaşmasına sebep olmuştu. Bu sırada Amerika Cumhurbaşkanı Hoover ‘in 1931’de kendi adını alan Hoover Moratoryumu ‘nu ilân etmesi borçların ödenmesini geciktirme imkânını gündeme getirmiş, Türkiye de bundan yararlanmak istemişti. Paris’te yapılan görüşmeler sonunda ilkinden daha uygun ödeme şartlarıyla yeni bir antlaşma 22 Haziran 1933’de imzalanarak Osmanlı Borçları Meselesi çözümlenmişti. Borçların tamamen bitmesi 1954 yılında olmuştur ki dönem Demokrat Parti Dönemidir.

YABANCI OKULLAR MESELESİ

Yabancı okullar meselesi, Lozan’da tam olarak çözülememiştir. 3 Mart 1924’te kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Yasası” ile yabancı okullar, planlama, uygulama ve denetim açısından Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Bu kuralları kabul etmeyen okullar kapatılmıştır.

İki devlet arasında ki ilişkilere bakıldığında çözüm bekleyen sorunlardan biri de Türkiye’deki Fransız misyoner okulları konusudur. Türk Hükümeti tarafından hazırlanan yönetmelik gereğince, diğer yabancı okullarda okutulan Tarih, Coğrafya gibi derslerin Türkçe olarak Türk öğretmenleri tarafından okutulması şartı kabul edilmişti. Ancak okullar bu karara yanaşmamışlar, bunun üzerine Türk Hükümeti de sadece okulları kendine muhatap olarak almış Fransa ve papalığı işe dâhil etmemiştir. Yaşanan bu gelişme iki ülke arasındaki ilişkileri de zayıflatmıştır.[14]

SONUÇ

Uluslararası ilişkileri şekillendiren dış politika, insanlık tarihi kadar eski bir alandır diyebiliriz. Ülkelerin dış politikalarının ana hareket konusu şüphesiz milli çıkarlardır. Ana hedef, barışın sağlanması ve korunması, yabancı devletlerle iyi ilişkiler ve iş birlikleri geliştirmektir. Her ülkenin dış politikasını oluşturan ve yönlendiren farklı etkenler vardır gerçeğinden hareketle bu etkenlerin zaman içinde değişebileceklerini de söylemek yanlış olmaz. Bunun yanında değişmeyen kalıcı olan etkenlerde mevcuttur.

Ulusal bağımsızlık mücadelesinin sonunda Lozan Barışıyla yeni Türk Devleti’nin varlığı ve bağımsızlığı tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. Lozan Barış Antlaşması daha önce imzalanan pek çok barış antlaşması dikkate alındığında Türk diplomasi tarihi açısından büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir. Antlaşma sonrası Misak-ı Milli büyük ölçüde gerçekleştirilmiş, tam bağımsızlık elde edilmiştir.

Lozan Antlaşması ile çözüme ulaştırılamayan, başarı sağlanılamayan bazı konular da olmuştur. Musul’un ülke sınırları dışında kalması, boğazların tümüyle egemenlik altına alınamaması, Hatay’ın anavatana katılması meselesi antlaşmanın çözümlenemeyen temel konularıdır. Ancak ilerleyen tarihlerde Musul sorunu Türkiye’nin aleyhine çözümlenirken Boğazlar

Açıklama:

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years