Cevap:
Millî Mücadele’de Batı Cephesi
Mondros Mütarekesi ile Türk topraklarında İtilaf Devletleri tarafından gerçekleştirilen işgallerin en uzunu ve kapsamlısı Batı Anadolu’da yaşanan Yunan işgalidir. Başta Antalya olmak üzere, Güneybatı Anadolu’daki İtalyan işgali ise herhangi bir mücadele olmadan sona erer. Millî Mücadele’deki kesin sonuca Batı Cephesi’nde yapılan muharebelerle ulaşılır. 15 Mayıs 1919’da Yunanların İzmir’e çıkmasıyla başlayan işgallere karşı Anadolu’da millî bir uyanış başlar. Bir taraftan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulurken aynı zamanda da gönüllü millî kuvvetler yani Kuvâ-yı Milliye oluşturulması için hazırlıklara başlanır. Hemen her tarafta Kuvâ-yı Milliye birlikleri kurulur ve Batı Anadolu’da Yunan ordusu karşısında cepheler açılmaya başlanır. İzmir’e çıkan Yunan kuvvetleri bir taraftan Anadolu içlerine doğru işgallerine devam ederken öte yandan 29 Mayıs’ta Ayvalık’ı işgal ederek Batı Anadolu’nun kuzeyinden ikinci bir kol ile işgali genişletir. Buradaki işgal hareketi, 172’nci Alay Komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey’in komutasındaki kuvvetlerin direnişi ile karşılaşır. Bu direniş, Millî Mücadele döneminde bir düzenli ordu birliğinin ilk silahlı mukavemeti olarak kabul edilir. Aydın – Nazilli, Ayvalık, Bergama – Soma, Akhisar, Salihli ve Ödemiş cepheleri açılır. Anadolu’da işgallerini genişleten Yunanlar, bölgeyi bir yangın yerine çevirirler. Kuvâ-yı Milliye bu dönemde gerçekten Yunan kuvvetlerine ağır darbeler indirir. Bu başarılar işgal bölgesindeki halkın moralini düzeltir ve kendisine olan güvenini artırır. Hatta İzmir’in işgalinden 1920 yılının ortalarına kadar geçen süre içinde düşman kuvvetleri karşısındaki en büyük engel Kuvâ-yı Milliye olur. Ancak, düzenli ve teçhizat ile silah ve cephane açısından iyi durumda olan Yunan kuvvetlerine karşı Kuvâ-yı Milliye ile mücadele etmek şüphesiz çok zor olur. Nitekim 1920 yılı ortalarına gelindiğinde Yunan işgali Bursa-Uşak-Denizli hattına kadar genişler. Bu durum karşısında Kuvâ-yı Milliye hareketinden düzenli orduya geçmek zorunlu hâle gelir. Kuvâ-yı Milliye’den düzenli orduya geçişi hızlandıran olayların başında Gediz Taarruzu gelir. Türk kuvvetleri yapısının bir sonucu olarak, düzenli ve güçlü Yunan ordusuna karşı 24 Ekim 1920 günü yapılan Gediz Muharebesi’nde mağlup olur. Bu yenilgi, TBMM’de endişelere ve tartışmalara sebep olur. Mustafa Kemal Paşa da Gediz Taarruzu sonrasında “Efendiler, dalgalı, disiplinsiz, emir ve komutasız bazı hareketlerden sonra, bildiğiniz üzere, Gediz’de yenildik.” diyerek, düzenli orduya geçmenin gerekliliği üzerinde durur. (bkz. Gediz Muharebesi) Yapılan hazırlıklar sonucunda Ekim 1920 tarihinden itibaren Kuvâ-yı Milliye’nin tasfiyesine başlanır. 9 Kasım’da Batı Cephesi, Batı ve Güney Cephesi olmak üzere ikiye ayrılır. Albay İsmet (İnönü) Bey Batı Cephesi Komutanlığına, Albay Refet (Bele) Bey de Güney Cephesi Komutanlığına atanırlar. Mustafa Kemal Paşa her iki cephe komutanına “Süratle düzenli ordu ve süvari birlikleri meydana getirmek” konusunda kesin direktifini verir. Daha sonraki günlerde düzenli ordu organize olup genişlerken Kuvâ-yı Milliye birlikleri de peyderpey düzenli orduya katılmaya başlar. Bu geçiş dönemi içinde bazı sorunlar yaşanır. Bu döneme kadar serbest hareket etmeye alışmış, otoriteden uzak bazı Kuvâ-yı Milliye grupları, düzenli orduya dâhil olmak istemezler. Bazı Kuvâ-yı Milliye grupları ikna olmayıp isyan edince üzerlerine ordu birlikleri gönderilir. Sonuçta Kuvâ-yı Milliye tasfiye edilerek düzenli ordunun kurulması tamamlanmış olur. Batı Cephesi’nde düzenli ordu birlikleriyle Yunan kuvvetlerine karşı ilk mücadele İnönü’de başlar. 6 Ocak 1921’de Bursa ve Uşak bölgelerinden Eskişehir-Afyonkarahisar istikametinde harekete geçen Yunan ordusu, 9 Ocak’ta İnönü mevkisine kadar gelir ve 10 Ocak’ta saldırıya geçer. Düzenli ordu birliklerini yeni tamamlamış ve Yunan ordusuna karşı oldukça zayıf olan Türk kuvvetleri, Yunanların çok üstün birlikleri karşısında direnirler. Yunan kuvvetleri, beklemedikleri bu direniş karşısında 11 Ocak’ta eski mevzilerine çekilmek zorunda kalır. Millî Mücadele tarihine Birinci İnönü Zaferi olarak geçen bu muharebe, aynı zamanda düzenli ordu birliklerinin Batı Cephesi’nde kazandığı ilk zafer olur. (bkz. I. İnönü Savaşı) Birinci İnönü Muharebesi’nden sonra çekilen Yunanlar, bu muharebenin olumsuz etkilerini tersine çevirebilmek amacıyla yeni bir saldırıya geçerler. Yunan kuvvetleri 23 Mart 1921’de Bursa ve Uşak üzerinden ilerlerler. Bursa üzerinden ilerleyen Yunan kuvvetleri 26 Mart akşamı Türk mevzilerine yaklaşır, 27 Mart’ta bölgede şiddetli çarpışmalar başlar. 30 Mart’a kadar geçen süre içinde Yunan ordusu, Yenişehir, Pazarcık, Bozüyük, Bilecik ve Dumlupınar’ı işgal eder. Güney Cephesi’nden aldığı takviye ile Batı Cephesi birlikleri 31 Mart’ta karşı taarruza geçerler. Yunan ordusu 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece çekilmek zorunda kalır.
Yunanların çekilişinde Türk süvari birlikleri bu kuvvetlere ağır kayıplar verdirirler. (bkz. II. İnönü Muharebesi) Mustafa Kemal Paşa’nın, “Böylece inkılap tarihimizin bir sayfası İkinci İnönü Zaferi’yle yazıldı.” dediği bu başarı siyasi, askerî ve psikolojik açıdan Millî Mücadele’nin bundan sonraki seyrini olumlu yönde etkiler. İkinci İnönü Zaferi yurt dışında ve Anadolu’da çok büyük yankılar uyandırır. Yurt çapında bu zafer münasebetiyle şenlikler ve kutlamalar yapılır. Türkiye’ye Sevr Anlaşması’nı kabul ettirmeyi amaçlayan Yunanların bu saldırısında da istenilen sonuç elde edilemeyince İtilaf devletleri arasındaki birlik bozulmaya başlar. Fransa, TBMM ile görüşmelere başlar ve Zonguldak’tan çekilir. İtalyanlar da Anadolu’dan çekilmeye başlar. Bursa civarındaki Yunan birlikleri, İnönü istikametinde harekete geçip Türk ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılırken aynı zamanda Uşak tarafındaki kuvvetleri de Türk Güney Cephesi’ne doğru yürüyüşe geçer. Refet Bey komutasındaki Türk birlikleri, düşman kuvvetleri karşısında istenilen başarıyı sağlayamaz. Yunanlar Dumlupınar’daki mevzileri ele geçirip arkasından Afyonkarahisar’ı işgal ettikten sonra Çay – Bolvadin hattına kadar ilerler. Bu durum karşısında İnönü’de Yunanları yenen Türk birliklerinden bir kısmı hemen Eskişehir – Altıntaş istikametinden Dumlupınar istikametine kaydırılır. Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, stratejik ve taktik açıdan durumu değerlendirirken Yunanların bu genel saldırısında Uşak grubunun Dumlupınar’dan sonra Eskişehir’e doğru yürümesi gerekirken Afyonkarahisar üzerinden Konya’ya doğru yönelmesiyle asıl kesin sonuç alacağı alandan uzaklaşarak işe yaramaz ve tehlikeli bir duruma düştüğünü, bunun da bir hata olduğunu belirtir. Arkadan ve yanlardan kuşatılan Yunan birlikleri Afyonkarahisar’ı boşaltmak zorunda kalırlar. Güney Cephesi Komutanı Refet Bey komutasındaki kuvvetler de Aslıhanlar’daki Yunanlara taarruz, eder. Ancak bu taarruz Yunanlar tarafından durdurulur. Mustafa Kemal Paşa, Aslıhanlar Muharebesi olarak bilinen bu harekâtta Türk kuvvetlerinin başarılı olamadığını ve fazla zayiat verdiğini belirtir. Dumlupınar ve Aslıhanlar Muharebeleri’nden sonra Yunan kuvvetleri ileri harekâta başlayıp Türk kuvvetlerine önce Kütahya’da sonra da Eskişehir’de saldırıya geçer. Üstün Yunan kuvvetleri karşısında taktik anlamda toparlanıp taarruz etmek amacıyla Sakarya Nehri doğusuna çekilen Türk ordusu, Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar’ı elden çıkarmak zorunda kalır. (bkz. Eskişehir-Kütahya Muharebeleri) Yunalılar İnönü’deki iki yenilgi sonrası, Kütahya ve Eskişehir’de kazandıkları başarıyla Türk ordusuna kesin darbeyi vurmak ve Sevr’i tartışmasız kabul ettirmek düşüncesiyle Sakarya’nın doğusuna çekilen Türk birliklerine karşı büyük bir saldırıya geçerler. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın yönetiminde olarak 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül 1921 tarihine kadar aralıksız geceli gündüzlü 22 gün süren ve dünyanın en uzun meydan muharebelerinden olan Sakarya Meydan Muharebesi, Yunan ordusunun çok ağır yenilgisiyle sonuçlanır. Türk tarafı Sakarya’da bozguna uğrayan Yunan ordusunu Eskişehir-Afyonkarahisar hattına kadar kovalar. (bkz. Sakarya Meydan Muharebesi) Sakarya Zaferi TBMM’de, Anadolu’nun her tarafında hatta İstanbul’da bile büyük bir coşkuyla kutlanır. Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM tarafından “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verilir. Türk halkı kazanılan moral ile düşmanın Anadolu’dan atılması için maddi-manevi bütün imkânlarını seferber eder. Yaklaşık bir yıllık hazırlık dönemi sonrasında düşmana son darbeyi vurmak için bütün hazırlıklar tamamlanır. Çok gizli olarak yürütülen hazırlıklar sonrasında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa yakın çalışma arkadaşları ile yaptığı görüşmeler sonucu “Büyük Taarruz” olarak adlandırılan harekâtı ağustos ayının sonlarında yapmayı kararlaştırır. Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı saat 05.30’da topçu ateşiyle baskın şeklinde başlar. Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta bu muharebeyi şöyle anlatır: “26 – 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Afyonkarahisar’ın güneyinde 50 km ve doğusunda 20 – 30 km uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. Demek ki, tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yol alırken diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.” (bkz. Başkumandan Meydan Muharebesi) Kazanılan 30 Ağustos Zaferi’nden sonra İzmir ve Eskişehir istikametine kaçan Yunan ordusunu takibe başlayan Türk kuvvetleri, Uşak ve Bursa yönünde harekâtını devam ettirirler. Uşak yönünde ilerleyen Türk ordusu, takibini 9 Eylül’de İzmir’e girerek sonlandırır. İlerleyen diğer kuvvetler Bursa’yı Yunan işgalinden kurtarır. Buradan Erdek ve Kapıdağ yarımadasına kadar çekilen Yunan birliklerine 18 Eylül’de son darbe vurulur ve bölge tamamen temizlenir. Böylece Batı Anadolu’da savaş esirlerinin dışında bir tek Yunan askeri kalmamış olur. Türk tarafının İtilaf devletleri karşısındaki kararlı tutumu sayesinde daha sonra Boğazlar ve bugünkü Trakya toprakları da işgalcilerden temizlenir. Batı Cephesi’nde yaklaşık 3,5 yıl süren mücadele ve sonuçları yeni Türk devletinin doğuşunu hazırlar. Türk ordusunun başarısı karşısında İtilaf devletleri anlaşma yapmak zorunda kalırlar. Mustafa Kemal Paşa’nın tutarlı ve kesin davranışı sonunda 3 Ekim 1922 tarihinde Mudanya’da ateşkes görüşmelerine başlanır. Mustafa Kemal Paşa, bu görüşmelerde Türk tarafını temsil etmek üzere Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yı görevlendirir. Görüşmeler, hararetli ve gergin bir ortamda 11 Ekim 1922 sabahı anlaşmayla sonuçlanır.