Konu:
TrafikYazar:
kingston46Oluşturulma Zamanı:
1 yıl önceAçıklama:
● Yanlıştır diye sorarsan cevabımız :
Dar bir kavisle dönmesi
● Doğru şıkları soruyorsan cevabımız :
Döneceği yönü önceden işaretle bildirmesi
Döneceği yönü önceden işaretle bildirmesiDönüşünü tamamladıktan sonra hızına uygun şeride girmesi
Döneceği yönü önceden işaretle bildirmesiDönüşünü tamamladıktan sonra hızına uygun şeride girmesiKurallara uygun olarak karşıya geçen yayalara ilk geçiş hakkını vermesi
IYI ÇALIŞMALAR DİLERİM
Yazar:
buffalousnd
Bir cevabı oylayın:
2Yazar:
drake
Yazar:
durán0mqu
Bir cevabı oylayın:
4Yazar:
marc1
Maybe this day is not
One of your favorites but
Never forget that every
Day you wake up is an
Amazing gift and it's up to
You to make it count.
Yazar:
marelir6aa
Bir cevabı oylayın:
9Yazar:
beau88
Cevap: İbrânîce’de Hagar olarak geçen Hâcer kelimesinin anlamı “kaçma, kaçış”tır. Grekçe’de Agar, Arapça’da hem Âcer hem de Hâcer şeklinde yer almaktadır. Bütün Buhârî nüshalarında Âcer diye kaydedilen kelime Hâcer olarak meşhur olmuştur (Aynî, X, 16; Tecrid Tercemesi, VI, 520). Arapça olmayan Âcer’in kökü bilinmemektedir (Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ecr” md.). Hâcer ise “terketmek, hicret etmek; şirkten uzaklaşmak; emsalinden üstün olmak” mânalarına gelen hecr köküne ait olabileceği gibi Güney Arabistan’da bir yerleşim merkezi olan Hecer’le de alâkalı olduğu düşünülmektedir (a.g.e., “hcr” md.; EJd., VII, 1075).
Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden söz edilmeyen Hâcer Tevrat’a göre Mısırlı bir câriyedir (Tekvîn, 16/1). Hz. İbrâhim ve eşi Sâre, Ken‘ân diyarında (Filistin) kıtlık olunca bir süre kalmak için Mısır’a giderler. Mısır’a vardıklarında Firavun Sâre’nin güzelliğini duyup onu sarayına aldırır. Karşılığında da Hz. İbrâhim’e çeşitli hayvanlarla köle ve câriyeler verir. Firavun Sâre’ye yaklaşmak ister, fakat Rab tarafından cezalandırılır. Sâre’nin Hz. İbrâhim’in eşi olduğunu ve onların sıradan insanlar olmadıklarını anlayan Firavun Sâre’yi geri gönderdiği gibi daha önce verdiklerini de almaz (Tekvîn, 12/10-20). Tevrat’ta açıkça belirtilmemekle birlikte Hâcer de Hz. İbrâhim’e verilen câriyeler arasında bulunmalıdır (DB, I/1, s. 262).
Yine Tevrat’a göre uzun süre çocuğu olmayan Sâre, dönemin kuralları gereğince neslin devamı için Hâcer’i ikinci eş olarak kocasına takdim eder. Hâcer hamile kalınca Sâre’ye karşı tavrı değişir; Sâre de ona kötü davranır ve kaçmak zorunda bırakır. Şur yolunda bir çeşme başında Hâcer’i bulan Rabb’in meleği hanımına geri dönmesini söyler ve, “Senin zürriyetini çoğalttıkça çoğaltacağım ve çokluğundan sayılmayacaktır. İşte sen gebesin ve bir oğul doğuracaksın, onun adını İsmâil koyacaksın” diyerek müjde verir (Tekvîn, 16/1-14). Bunun üzerine geri dönen Hâcer’den Hz. İsmâil dünyaya gelir (Tekvîn, 16/15-16).
Hz. İbrâhim 100, oğlu İsmâil on dört yaşında iken Sâre İshak’ı dünyaya getirir. İshak’ın sütten kesilmesi münasebetiyle verilen ziyafet sırasında İsmâil İshak’a gülünce Sâre kızar ve Hz. İbrâhim’e, “Bu câriyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu câriyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır” diyerek onları kovmasını ister. Hz. İbrâhim ise bunu doğru bulmaz; ancak Allah da aynı şeyi emredince ekmekle su tulumunu Hâcer’in omuzuna yükler, çocuğu da yanına verip gönderir. Hâcer oğluyla birlikte Beer-şeba çölüne gider. Su tükenince çocuğu bir çalı dibine atar; onun ölümünü görmemek için de bir ok atımı mesafeye giderek ağlamaya başlar. Çocuğun sesini işiten Rabb’in meleği Hâcer’e seslenerek korkmamasını söyler. Allah Hâcer’in gözlerini açar ve bir su kuyusu görür. Kuyudan su çekerek çocuğa içirir. Daha sonra Paran çölüne yerleşen Hâcer oğlu büyüyünce ona Mısırlı bir kadın alır (Tekvîn, 21/1-21). Tevrat’ta Hâcer’in daha sonraki hayatı ve ölümüyle ilgili bilgi yoktur. Tevrat tefsirlerinde ise Hâcer Firavun’un kızı olarak gösterilir. Firavun, sarayında Sâre’ye gösterilen hürmeti görünce, “Kızım başkasının evinde hanımefendi olacağına bu sarayda hizmetçi olsun” diyerek kızı Hâcer’i Sâre’ye verir. Hâcer çocuk sahibi olur olmaz, “Hanımefendim aslında dışarıdan göründüğü gibi değildir. Takvâ sahibi imiş gibi görünür, ancak sırf güzelliği bozulmasın diye hamilelikten uzak durmuştur” diyerek gıybetini yapar. Bunun üzerine Sâre durumu Hz. İbrâhim’e anlatıp onun karşı çıkmasına rağmen hamile olan Hâcer’e ağır köle işleri yaptırır. Hâcer, Sâre’nin baskısı üzerine evden kaçınca dört veya beş melek kendisine görünür; ancak Hz. İbrâhim’in evinde bu semavî varlıkları görmeye alışkın olduğu için ürkmez.
Tevrat’ta Hâcer’le ilgili bilgiler iki ayrı yerde nakledilmekte (Tekvîn, 16/1-16, 21/1-21) ve bu iki anlatımda ortak noktalar bulunmaktadır. Her iki metinde de Hâcer’in uzaklaştırılması veya kaçışı (Tekvîn, 16/6, 21/14), kendisine müjde veren bir melekle karşılaşması (Tekvîn, 16/7-12, 21/17-18) ve bir su kaynağının ortaya çıkışı (Tekvîn, 16/14, 21/19) söz konusudur. Kitâb-ı Mukaddes’le ilgili tenkit çalışmalarında, Tevrat’ta Hâcer’in anlatıldığı bölümlerden Tekvîn, 16/1b-2, 4-14’ün Yahvist; Tekvîn, 16/1a, 3, 15-16’nın Ruhban ve 21/8-21’in Elohist metin olduğu, 16/9’un ise her iki anlatımı birbirine bağlayıp uzlaştırmayı amaçlayan, daha sonraki dönemlere ait bir redaksiyon ürünü olduğu ileri sürülmektedir (EJd., VII, 1075).
Tevrat’a göre İshak’ın doğumu sırasında İsmâil’in on dört yaşına bastığı ve sürgün olayının İshak’ın sütten kesilmesinden sonra vuku bulduğu dikkate alındığında bu olay sırasında İsmâil’in on beş veya on altı yaşında olması gerekir. Halbuki Tevrat’ın sürgün hadisesini anlatan bölümünün İsmâil’le ilgili ifadeleri onun en çok beş altı yaşlarında bir çocuk olduğu kanaatini vermektedir. Bu durum metin tenkidi bakımından Tevrat’ta izahı güç bir meseledir.
İslâmî kaynaklarda Hâcer’in Mısırlı ve Kıbt krallarından birinin kızı olduğu belirtilir. Babasının Menfis halkından ve oranın kralı bulunduğu nakledildiği gibi, Hâcer’in Hz. İbrâhim’in Mısır’a varışında iş başında bulunan firavunun câriyelerinden olduğu da rivayet edilmektedir (Taberî, I, 245). Onun Ümmülarab’dan (Ümmülarîk) veya Yâḳ denilen köyden yahut Nil yakınındaki Ensına kasabasının bir köyünden olduğu da rivayet edilmektedir (İbn Hişâm, I, 6; Aynî, X, 16). Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber, İbrâhim’in eşi Sâre ile birlikte zalim bir hükümdarın hüküm sürdüğü bir şehre geldiklerini, hükümdarın Sâre’ye göz koyduğunu, fakat Allah’ın onu koruduğunu, sonunda da bu melikin Sâre ile birlikte Hâcer’i de kendisine vererek geri gönderdiğini bildirmektedir (Buhârî, “Büyûʿ”, 100; “Hibe”, 28, 36). Diğer taraftan Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Mısır’ı fethettiğinizde halkına iyi davranın; çünkü onlara karşı ahdimiz ve onların bizimle akrabalığı vardır” (Müsned, V, 174; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 227).
Sâre ile evlenen İbrâhim’in uzun süre çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman Allah’a yalvarmış ve, “Rabbim bana sâlihlerden olacak bir evlât ver!” (es-Sâffât 37/100) şeklinde dua etmiştir. Sâre kocasının evlât hasreti çekmesine üzülmüş ve ona Mısır’dan getirdiği câriyesi Hâcer’i ikinci eş olarak takdim etmiştir. Bu evlilikten İsmâil dünyaya gelmiş, fakat Sâre onun doğumundan sonra Hâcer’i kıskanmaya başlamış, bir müddet sonra da kocasından Hâcer’i ve oğlunu evden uzaklaştırmasını istemiştir. Bunun üzerine bir süre tereddüt gösteren İbrâhim, Allah’tan aldığı emir üzerine Hâcer ile oğlunu evden uzaklaştırmış ve onları Mekke’ye Kâbe’nin bulunduğu yere götürmüştür. O sırada tamamen ıssız olan Mekke’nin kupkuru vadisine getirilen Hâcer İbrâhim’e, “Bizi hiçbir ekinin bitmediği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecek misin?” diye sormuş, İbrâhim de bunu Allah’ın emriyle yaptığını ve böyle yapmaya mecbur olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte oğlunu ve karısını bu ıssız yerde âdeta ölüme terketmek İbrâhim’e çok zor gelmiş ve Allah’a şöyle dua etmiştir: “Ey rabbimiz, ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben neslimden bir kısmını senin Beytülharâm’ının (Kâbe) yanında ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara meylettir ve çeşitli meyvelerle onları besle ki sana şükretsinler” (İbrâhîm 14/37).
Hâcer, ıssız Mekke vadisinde İbrâhim’in bırakmış olduğu az miktardaki su ve erzakın tükenmesi üzerine İsmâil’in susuzluktan ölmesinden korkarak telâşlanmış, çaresizlikten Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmiş, bu sırada oğlunun bulunduğu yerden zemzem suyunun çıktığını görmüş ve bu vadide kendisine su ihsan eden Allah’a şükretmiştir. Hz. Peygamber, “Allah İsmâil’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı zemzem akıp giden bir ırmak olurdu” demiştir (Müsned, I, 347; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 9).
İsmâil’in büyümesinden sonra Allah’ın İbrâhim’den onu kurban etmesini istemesi ve İbrâhim’in bu emri yerine getirmeye çalışması üzerine şeytan tarafından iğvâ edilmek istenen Hâcer durumu tevekkülle karşılayarak şeytanın iğvâsına kapılmamış, İsmail’in kurban edilmek istenmesine rızâ göstermiştir.
Hâcer çevreden gelenlerle beraber Mekke’de yaşamış, orayı imar etmiş ve doksan yaşında vefat ederek Hicr’e defnedilmiştir.
Yazar:
scooterpollard
Bir cevabı oylayın:
5Cevap:
İsmail Aleyhisselâm'ın annesi ve Hazreti İbrahim Aleyhisselâmın eşi olan Hacer hakkındaki bilgiler daha çok kutsal kitaplara dayanmakta ve özellikle Tevrat'ta yer almaktadır.
Kur'ân-ı Kerim'de ise Hacer ismi geçmemektedir. Hacer ile ilgili bilgiler, daha çok Hazreti İbrahim ile evlenmesinden sonraya ait olduğundan, önceki hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Daha önce Firavun'un cariyesi olduğu nakledilmektedir.
Hazreti İbrahim'in dâvetine icabet etmeyen ve kendisini ateşe atan Nemrud'un kavmi ile birlikte helâk edilmesinden sonra, Peygamber ve eşi Sare kendilerine tabi olan az sayıdaki mü’min kafilesiyle yola çıkmış, bazı bölgeleri geçtikten sonra Mısır'a gitmişlerdir. Ancak burada da zulmüyle meşhur Firavun hüküm sürmektedir. Firavun, Hazreti İbrahim ve yanında güzelliği ile meşhur hanımı Sare'nin olduğunu haber alır almaz Sare'yi sarayına aldırmış ve haremine almak istemiştir. Ancak, Cenâb-ı Hak tarafından korunan Sare'ye hiçbir şey yapamamış ve kendisini serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Firavun, Hacer'i sarayına aldırdığı sırada, Hazreti İbrahim'e bazı hediyelerle birlikte Hacer'i de göndermiştir.
Mısır'ın da pek güvenli olmaması ve umduklarını bulamamaları üzerine Hazreti İbrahim buradan da ayrılarak Şam'a gitmiştir. Artık bundan sonra Hacer de kendileriyle birlikte yaşamaya başlamıştır.
Hazreti İbrahim ve Sare'nin uzun süren evlilikleri boyunca çocukları olmamış ve giderek yaşlanmaya başlamışlardır. İkisi de evlât hasretiyle yanmış ve bu nimetten mahrum yaşamışlardır. Özellikle Hazreti İbrahim Cenâb-ı Hakka sürekli yalvararak evlât vermesi için duâ etmiştir. Eşinin evlât hasreti çekmesine dayanamayan Sare, Mısır'dan getirdikleri ve Hazreti İbrahim'in hizmetkârları olan Hacer'le evlenmesine izin vermiş ve böylece nispeten evât hasretinş giderebileceğini ummuştur.
Hacer, Hazreti İbrahim ile evlendikten sonra, Cenâb-ı Hak onlara Hazreti İsmail'i ihsan etmiştir. Ancak yıllarca evlât hasretiyle yanıp tutuşan Sare, Hacer'i kıskanmaya ve çekememeye başlamıştır. Hazreti İbrahim'e bir evlât verememiş olması kendisini son derece üzmektedir. Hacer'i uzaklaştırmanın yollarını aramaya başlamıştır. Nihayet Hazreti İbrahim'den onları başka bir yere götürmesini istemiştir. Hazreti İbrahim bir süre tereddüt geçirmiş, ancak Cenâb-ı Hak da vahiy yoluyla izin verince Hacer ve oğlu İsmail'i alan Hazreti İbrahim, eşi ve çocuğunu Mekke yakınlarına götürmüştür. Onları Kâbe'nin bulunduğu yere, Zemzem
kuyusunun yakınındaki bir ağacın yanına bırakmıştır. Issız yerde, bir miktar su ve biraz hurma bırakarak yanlarından ayrılmıştır.
Hacer, Hazreti İbrahim'e; kendilerini hiçbir ekinin bitmediği, kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecek misin diye sordu. İbrahim Aleyhisselâm da, kendilerini bırakmak zorunda olduğunu ve bunda Cenâb-ı Hakkın da rızasının bulunduğunu kendisine bildirmesi üzerine, Hacer de rahatladı.
Eşi ve çocuğunu bu ıssız ve kimsesiz yerde bırakmak zorunda kalan Hazreti İbrahim'e, bu durum çok zor gelmekteydi. Biraz yürüdükten sonra, Kâbe tarafına dönüp Cenâb-ı Hakka; "Ya Rabbi! Burayı, bu ziraatsız kurak Mekke beldesini âfetlerden ve düşmanlardan emin eyle. Emniyetli bir belde kıl ve evlâtlarımı putlara tapmaktan uzak eyle… İsmail'i ve ondan vücuda gelecek olan evlâtlarımı, bu ekinsiz ve otsuz vadide, sadece Sana ibadet etsinler ve bu beldeler Sana hamd ve ubudiyette bulunanlarla şenlensin diye yerleştirdim…!" (Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, Yeni Asya Neşriyat, 1993, s. 249) "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, Senin hürmetli beytinin (Kâbe'nin) yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim. Namazlarını beytinin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37) niyazında bulundu ve onları Allah'a emanet etti.
Hacer, oğlu İsmail ile birlikte ıssız Mekke vadisinde yalnız kaldı. Bir süre sonra Hazreti İbrahim'in bırakmış olduğu az miktardaki su ve yiyecekleri tükendi. Anne, oğlunun susuzluktan öleceği endişesine kapıldı. Çaresizlik içinde Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip geldi ancak, suyu bulamadı. Yalnızların ve kimsesizlerin koruyucusu ve rahmet sahibi Cenâb-ı Hakkın inayetiyle, küçük İsmail'in bulunduğu yerden zemzem suyu fışkırmaya başladı. Hacer, Cenâb-ı Hakka şükretti. Suyun fışkırdığını görünce, "zem, zem" yani Mısır diliyle "dur, dur" demeye başladı. Peygamber Efendimiz (asm), "Allah İsmail'in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı zemzem akıp giden bir ırmak olurdu" diye buyurmuştur. Hacer'in su bulmak ümidiyle Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmesi ise, Haccın esasları arasına girdi.
Hacer ve İsmail dışında kimsenin olmadığı ıssız Kâbe vadisi, Hazreti İbrahim'in duâsı ve Cenâb-ı Hakkın inayetiyle emin bir yer oldu. Öyle ki, aralarında kan dâvâları eksik olmayan Arap kabile mensupları, Mekke
arazisinde düşmanlarıyla karşılaşsalar birbirlerine silâh çekmez ve birbirlerine zarar vermezlerdi. Bir süre sonra ıssız olan bölgeye insanlar gelip yerleşmeye başladılar. Hacer'e suyunu vermesi karşılığında kendileri de süt vermeyi taahhüt ettiler. İnsanların yerleşmeye başlamasıyla birlikte vadi başka bir hal almaya başladı.
Risâle-i Nur'da, Hacer'in ismi zikredilmekte ve Tevrat'ta geçen bir âyete yer verilmektedir; "Hazret-i İsmail'in validesi olan Hâcer, evlât sahibesi olacak. Ve onun evlâdından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşû ve itaatle ona açılacak." (Mektubat, 1997, s. 166)
İbrahim Aleyhisselâm ara sıra yanlarına gelerek oğlu ve hanımını ziyaret ederdi. İsmail büyüdü ve annesine bakmaya başladı. Babası kendisini kurban etmek isteyince, iblis kendisini kandırmaya çalıştığı gibi, annesini de kandırmaya ve şefkat duygusunu tahrik etmeye çalıştı. Hacer ise, durumu tevekkülle karşılayarak şeytanın oyununa gelmedi. Yaşadığı Mekke ve çevresinin imarına vesile oldu. Burada vefat ettiğinde doksan yaşında idi.
Yazar:
cristinaq0l8
Bir cevabı oylayın:
15Yazar:
amirwade
Cevap:
x²+y² nin iki açılımı var. soruda x-y nin değerini verdiği için ikinci açılımı seçtik. x-y 7 ye eşit. yerine yazıp formülü 65'e eşitliyoruz.
Yazar:
alisamullen
Bir cevabı oylayın:
2Bu başlığı kapatarak, bir bağlantıya tıklayarak veya başka bir şekilde gezinmeye devam ederek çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz.