Açıklama:
Hürrem Sultan’ın saraya gelişi ve Kanuni Sultan Süleyman ile tanışması hakkında kesin bilgiler yoktur. Şehzadeliği sırasında veya padişahlığının ilk yıllarında Harem'e girdiği düşünülmektedir. Saraya getirildiğinde I. Süleyman'ın Manisa valisiyken birlikte olduğu Mahidevran Sultan'dan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Hürrem Sultan'ın 1521 yılında Şehzade Mehmed isimli bir oğlu oldu. Böylece saraydaki konumunu sağlamlaştırdı.
Daha sonra zamanla Mahidevran Sultan ile arasında bir rekabet oluştu. Hürrem Sultan bu mücadeleyi çeşitli entrikalarla kendi lehine çevirdi. Gözden düşen Mahidevran Sultan, 1533’te Manisa Valiliği'ne atanan veliaht oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına gönderildi.
Hürrem Sultan'ın saraydaki pozisyonu Kanuni Sultan Süleyman'ın resmi nikahlı eşi olmasıyla arttı. Düğünün Şehzade Cihangir'in doğumundan sonra Haziran 1534’te gerçekleştiği düşünülmektedir. Kanuni'nin annesi Valide Hafsa Sultan’ın 1534 yılında ölümü üzerine Hürrem'in saraydaki etkisi daha da artmış ve Harem yönetimini eline almıştır.
Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa, Hürrem Sultan’ın şehzadelerinden birisi yerine Şehzade Mustafa’yı hükümdarlığa aday gösterenlerin arasındaydı. Irakeyn Seferi’nden dönüşü sırasında saraya davet edilen İbrahim Paşa, 14 Mart 1536 gecesi odasında uyurken boğduruldu. Böylece Hürrem için önemli bir engel ortadan kalkmış oldu.
Çocukluğundan beri Kanuni’nin yakın arkadaşı ve danışmanı olan İbrahim Paşa'nın gözden düşürülüp boğdurulmasında Hürrem Sultan’ın rolü olduğu rivayet edilmektedir. Ancak İbrahim Paşa'nın devlet yönetiminde kendini üstün görmesi ve yükseldikçe yaptıkları hataların da kendi sonunu hazırlamasına sebep olduğu bilinmektedir. Bu olaydan sonra Hürrem Sultan’ın devlet işlerindeki etkinliği artmıştır. Şehzadelerin sancak beyliklerine atanmasında da Hürrem Sultan’ın rolü olduğu düşünülmektedir. 1541 yılında Manisa Sancak Beyliği yapmakta olan Şehzade Mustafa, buradan alınarak Amasya'ya gönderildi. Ertesi yıl Manisa Sancak Beyliği’ne Şehzade Mehmet getirildi. Fakat halk ve askerler bu duruma tepki gösterdi.
Bunun üzerine Sultan Süleyman doğu topraklarının güvenliği için Şehzade Mustafa'nın Amasya'ya gönderildiğini ve veliahtlığının sürdüğünü açıkladı. Hürrem Sultan, şehzadeleriyle birlikte sancağa gitmesi gerekirken; geleneklere aykırı olarak gitmemiş ve İstanbul'da kalmıştır. Hürrem Sultan’ın tek kızı Mihrimah Sultan, 1539 yılında Diyarbakır valisi ve III. Vezir Rüstem Paşa ile evlendirilmişti. “Damat” unvanını alan Rüstem Paşa 1544’te sadrazamlığa tayin edildi. Kaynakların çoğunda Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’nın azledilmesinin ve yerine III. Vezir Rüstem Paşa’nın getirilmesinin perde arkasında Mihrimah Sultan ile Hürrem'in olduğu ifade edilmektedir.
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra veliaht Şehzade Mustafa’nın tahta çıkacağından korkmuştu. Bu nedenle Mustafa’yı babasının gözünden düşürmek için kızı Mihrimah ve damadı Rüstem Paşa ile bir komplo kurmuştur. Hürrem'in emriyle harekete geçen Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa`nın mührünü yaptırarak İran Şahı I. Tahmasb`a mektup yazmış, şahın cevabını da Kanuni Sultan Süleyman`a sunmuştu. Bu gibi entrikalarla Kanuni, oğlu Mustafa`nın kendisine isyan edeceğine ve tahtı elinden alacağına ikna edildi. Mustafa'nın idamının ardından olayın etkisini üzerinden atamayan Şehzade Cihangir hastalanarak öldü. Tahta aday olarak Haseki Hürrem Sultan’ın iki oğlu Bayezid ve Selim kaldı.
Kara Ahmed Paşa, Damat Rüstem Paşa'nın sadaretten azli üzerine vezir-i azamlığa tayin edildi. Daha sonra sefer dönüşünde Rüstem Paşa'nın tekrar sadrazamlığa getirilebilmesi için kışkırtılan padişahın fermanıyla suçlu görülerek bir divan toplantısı sonrasında arz odası önünde idam edildi. Bu olayın arkasında da Hürrem Sultan ve kızı Mihrimah Sultan'ın olduğu iddia edilmektedir.
Hürrem Sultan, o zamana kadar görülmemiş bir şekilde siyasetle ilgilenmiş, diplomatik yazışmalar yapmış ve devlet işlerine karışmıştır.
1548 yılında Kanuni, İkinci İran Seferinde'yken Lehistan tahtına çıkan yeni krala tebrik mektubu yazarak hediyeler göndermiştir.
Hürrem Sultan'ın yazdığı mektupların ilki, Kral I. Zygmund'un ölümü üzerine Lehistan tahtına çıkan II. Zygmund'a gönderdiği taziye ve tebriknamedir. Hürrem Sultan'ın, Hasan Ağa isimli özel temsilcisiyle Varşova'ya yolladığı mektubun bazı cümleleri şöyledir:
''Pederinizin vefatı üzerine Lehistan kralı olduğunuzu öğrendik. Allah her şeyin doğrusunu bilir ki; çok sevindik ve memnun olduk. Kalbimize nur, gönlümüze neşe ve sürur (mutluluk) geldi. Saltanatınızın hayırlı, bereketli ve uzun ömürlü olmasını diliyoruz. Emir, Yüce Allah'ındır; Cenab-ı Hakkın hükümleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ederiz…''
Osmanlı Devleti'nde ilk ve tek kez bir Haseki Sultan, bir kral ile mektuplaştı. Bu devletin kaidelerine ters düşen bir durumdu. Sonrasında Nurbanu ve Safiye Sultan kraliçeler ile mektuplaşmış olsa da Hürrem'den başka, bir kral ile bizzat mektuplaşan başka bir haseki sultan örneği bulunmamaktadır.
Hürrem Sultan, Kral August'tan gelen teşekkür mektubuna karşılık, özel temsilcisi Hasan Ağa ile bir mektup daha göndermiştir. Mektup özetle şu şekildedir:
''Allah Kral Hazretleri'nin ömrünü uzun, bir gününü bin eylesin… Kıymetli mektubunuz ulaştığında, öylesine mesrur olduk ki, ifade edemiyorum... Mektubunuzda bizlere olan içten muhabbetiniz açıkça görülüyor. Padişahımız Hazretlerine olan samimi yakınlığınızı o derece açık dile getirmişsiniz ki, ferah bulduk. Mektubunuzdaki muhabbeti ve Hasan Ağa kulumuzun anlattığı dostluklarınızı kendilerine arz ettiğimizde, Padişah-ı âlempenah Hazretleri (herkesin dünyadaki tek sığınağı) yakınlık ve iltifatlarınızdan öyle memnun kaldılar ki, sözle anlatılamaz. Dediler ki: Koca Kral'la (vefat eden Baba Zygmund'u kastediyor) iki kardeş gibiydik; İnşallahü'r Rahman, bu kral ile de 'Ata ile oğul gibi' olalım...''
Hürrem Sultan eşi Kanuni seferdeyken devletin durumu hakkında kendisini bilgilendiriyor ve önerilerde bulunuyordu. Kanuni'ye İran seferi sırasında gönderdiği şu mektup buna örnektir:
''Benim Sultanım, şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir. Ancak evvelki gibi değildir... Benim Sultanım, sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye yalvarırım. Zira ki, billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse alem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayınız.''
''Benim Sultanım, şimdi şehirde müjdeci geliyor diye bir gürültü kopmuştur. Cümle alem şehir donanmasına hazır dururlar. Benim sultanım, siz devlet ile Halep'te kışlıyorsunuz, ondan sonra kızılbaşın (Şah Tahmasb'ın) oğlanı, avradı tutulmadı, ortada henüz bir şey yoktur. Şimdi o yok, bu yok; müjdecinin gelmesi kimseye hoş gelmez.''
en iyi seçersen sevinirim