1...
CİMRİ
Bir zamanlar cimri bir adam yaşarmış. Öyle cimriymiş ki bütün mallarını altınla değiştirmiş. Bir çuval altını olunca da gidip bir ağacın dibine gömmüş.
Gelgelelim aklı hep altınlarındaymış. Onları düşünmekten gözüne uyku girmez olmuş. Yemeden içmeden kesilmiş. Gece gündüz demez, aklına estiği zaman gider, toprağı kazarmış. Sonra altınlarını bir bir sayarmış.
Rastlantı bu ya. Oradan geçen biri olanları uzaktan görmüş. Bakmış ki bu iş her gün tekrarlanıyor, durumu hemen anlamış.
"Bu adam cimrinin biri" diye düşünmüş.
Bir zaman sonra bizim cimri yine toprağı kazmış. Kazmış ama altınlar yerinde yok! Ne y2.apsın? Başlamış dövünmeye, çırpınmaya.
Uzun zamandır cimriyi gözleyen adam dayanamamış.
"Ne var? Ne oldu da böyle ağlıyorsun?" diye somuş.
Cimri cevap vermiş:
- Daha ne olsun? Altınlarım yok olmuş. Hepsi çalınmış!
Olan biteni bilen adam:
- Altının ha varmış ha yokmuş. Harcayıp yemedikten sonra bir taş al, altın yerine onu göm. Senin için hiç fark etmez, demiş.
2...
YİĞİT İLE BABASI
Bir zamanlar yaşlı bir adamcağızın bir tek oğlu varmış. Bu oğlan yiğit mi yiğitmiş. Gözü hiçbir şeyden yılmazmış. Ava çıkmayı da çok severmiş.
Günlerden bir gün delikanlı ormana avlanmaya gitmiş. Gitmiş ama yaşlı babasının içine bir ateştir düşmüş. Bütün gün "Ya aslanın biri oğlumu parçalarsa?" diye düşünmüş durmuş.
Akşam olmuş; genç yiğit avdan dönmüş. Yaşlı adam kuşkularını oğluna anlatmış.
- Seni arslan parçalayacak diye çok korkuyorum. Ava çıkmanı istemiyorum, demiş.
Delikanlı ne kadar karşı çıksa da yaşlı adam büyük bir ev yaptırıp oğlunu oraya kapamış. Oğlan ne bir daha dışarı çıkabilmiş, ne de ava gidebilmiş.
Adam oğlunun canı sıkılmasın diye evin bütün duvarlarını hayvan resimleriyle donatmış.
Zavallı delikanlı çaresiz, bu resimlere bakar avunurmuş.
Bir gün arslan resminin önünde durmuş; eski günleri düşünmüş. Arslan resmine bakıp "Senin yüzünden eve kapatıldım. Hiçbir yere çıkamıyorum. Ne yapsam da senden öcümü alsam?" demiş. Aynı anda da arslanın gözüne bir yumruk atmış.
Ama duvardaki bir çivi eline batmış; canı çok acımış.
Ertesi gün delikanlının eli şişmiş. Ateşlenip yataklara düşmüş. Zavallı o günden sonra bir türlü iyi olamamış. Sonunda da ölmüş.
Babası yaptığı hatayı anlamış.
- Ne yaptım da kadere karşı çıktım? Oğlumu gerçek arslandan korudum; bir arslan resmine yenik düştüm, demiş.
Demiş ama iş işten geçmiş
3...
GEYİK İLE KAPLAN
Geyiğin biri ormanda geziniyormuş. Çok susamış; derenin başına gitmiş. Suya başını daldırınca bir de ne görsün?
Boynuzları çok gösterişli, bacakları ise incecik bir geyikmiş. Koca koca boynuzları hoşuna gitmiş, ama bacaklarını hiç mi hiç beğenmemiş.
Geyik boynuzları ile böbürlenip bacaklarıyla yerinirken arkasında bir kaplan belirmiş.
Kaplan geyiği parçalamak için atılmış. Geyik bu ya; o incecik bacaklarıyla hızla koşup uzaklaşmış.
Uzaklaşmış ama boynuzları bir dala takılınca olduğu yerde kalakalmış. Kaplan da yetişip hemen onu yakalamış.
Beğenmediği bacakları ona iyilik ederken çok güvendiği boynuzları kötülük etmiş.
Zavallı geyik oracıkta ölmüş.
4...
KURT İLE KOYUN
Karakoyun otluyormuş. Bir ara başını kaldırmış. Bir de ne görsün? Çoban da sürü de görünürlerde yok! O sırada aç bir kurdun üstüne geldiğini görmüş. Çok korkmuş. Kurdun gözleri parlıyormuş.
Koyun “Selam" demiş kurda.
Kurt dişlerini gıcırdatmış:
- Selam; sen burada ne arıyorsun? Biliyorsun ki bu dağlar benim. Seni şimdi yiyeyim de gör!
Koyun hemen bir oyun düşünüp kurtulması gerektiğini anlamış.
- Bak, demiş kurda. Ben bu dağların senin olduğuna inanmıyorum. Eğer doğru söylüyorsan bir yatırın türbesine gidelim. Sen orada mezara elini koyup yemin et. Sonra da beni ye.
Kurt içinden "Önce yemin ederim, sonra da onu lokma lokma yerim" diye gülmüş.
İkisi de gide gide bir ağacın altına varmışlar. Sürünün köpeği orada uyuyormuş.
Koyun "Kurt kardeş, işte yatır. Hadi yemin et, demiş.
Kurt yemin etmek için elini kaldırıp ağaca dayamış. O sırada uyanan köpek kurdun üzerine atılıp boğazına yapışmış.
5...
PARMAK ÇOCUK
Vaktiyle yoksul bir oduncu varmış. Karısı ve yedi çocuğuyla bir kulübede otururmuş. Çocukların en sonuncusu minicikmiş. Ona “Parmak Çocuk"adını takmışlar.
Günün birinde parasızlıktan yiyeceksiz kalmışlar. Ne yapacağını şaşıran anne ile baba çocukları ormana bırakmaya karar vermişler belki zengin bir avcı onları alır götürür diye.
Parmak Çocuk onların konuşmalarını duyup ceplerini beyaz çakıl taşlarıyla doldurmuş. Onları birer birer yere atmış. Bu taşları izleyen çocuklar evlerine dönebilmişler.
Anne ile baba çocukları yine ormana götürüp bırakmışlar. Ama Parmak Çocuk bu kez yola ekmek kırıntısı atmış. Ne yazık! Kuşlar kırıntıları yemiş.
Çocuklar korkudan ağlamaya başlamışlar. Parmak Çocuk ağaca tırmanmış. Uzaktan ışığı yanan bir ev görmüş. Gidip kapıyı çalmışlar.
Kapıyı açan kadın "Burası devin evidir. O çocuk yer " demiş. Sonra çocukları yatağın altına saklamış.
Dev eve gelince çocukları bulmuş.
“Şimdi karnım tok. Yarın hepinizi yerim" demiş.
Dev ile karısının yedi tane kızları varmış. Başlarında altın taçları, geniş bir yatakta uyuyorlarmış.
Parmak Çocuk kardeşlerinin takkelerini almış, küçük dev kızların taçlarıyla değiştirmiş.
Sabah olunca dev, takkeli çocukların boyunlarını kesmiş.
Anne kendi kızlarının boyunlarını kesik görünce bayılmış. Dev ise öyle öfkelenmiş ki hırsından uçurumdan yuvarlanıp ölmüş.
Parmak Çocuk ile kardeşleri de kurtulmuşlar.
iyi dersler