Soru: Tuz masalının özeti ama burda üç oğlu var(Satır başı yapmayı unutmayın) ​

Cevaplar 1

Cevap: Selam Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Kimileri çullu, kimileri çulsuzmuş. Ama dünya bu ya, çulsuzların bir lokma ekmeği bile olmasa dönermiş. Çullular ise altın taslarda yemek yiyedursun, sonunda varacakları yer yine toprakmış. İşte bu altın tasta yemek yiyen çulluların arasında bir padişah varmış. Padişah ya, her dediği sözün iki tarafı da keskinmiş. Sözünü bir dinlemeyeni görsünler, kendisine karşı gelenleri cellatlarına teslim edermiş. Padişahın üç oğlu varmış. Her birinin yaşları birbirine çok yakınmış. İçlerinden büyük olanı, huyuyla suyuyla babasına çok benzermiş. En küçük şehzade ise sanki padişahın oğlu değilmiş. Ne yüzü benzermiş babasına, ne de huyu. Çok alçakgönüllüymüş. Sarayda hizmetçilerden cellatlara kadar herkes onu çok severmiş. Ortanca oğlan ise kendi halindeymiş. Bazen babasıyla ava çıkarmış. Bazen de evde otururmuş. Yan gelir yatarmış. Bir gün padişah üç çocuğunu da yanına çağırmış. Onlara, -Söyleyin bakalım, beni ne kadar seviyorsunuz, diye sormuş. Şehzadelerin üçü de babalarının bu sorusuna şaşırmışlar. Büyük oğlan babasına iyi görünmek için şöyle cevap vermiş: – Sevgili babacağım, sizi altın kadar elmas kadar seviyorum. Dünyanın hiçbir elması sizin kadar değerli değildir. Padişah gururla etrafına bakınmış. -Görüyorsunuz değil mi ne kadar sevilen bir padişahım, demiş. Sonra da ortanca oğluna dönüp sormuş: -Söyle bakalım sarı kafalı oğlum! Sen beni ne kadar çok seviyorsun? Ortanca oğlan da babasının mutlu edecek bir cevap vermiş: -Dünyadaki bütün zümrütleri, incileri bir araya getirseniz az olur. Sizi işte o kadar çok seviyorum. Artık padişah yerlere göklere sığamaz olmuş. Etrafındakilere biraz daha gösteriş yapmak için küçük oğluna dönmüş. – Söyle bakalım benim asi oğlum! Beni ne kadar seversin? Küçük şehzade babasına doğru bir iki adım atmış. -Sizi tuz kadar seviyorum, demiş. Padişah küçük oğlunun ne demek istediğini anlamamış. Bir daha sormuş: -Beni ne kadar seviyorsun? Küçük oğlu cevabını tekrar etmiş. – Sizi tuz kadar seviyorum. Oğlunun bu cevabı, padişahı çok öfkelendirmiş. -Sen ne demek istiyorsun, diye oğluna bağırmış. Hemen cellatlarına seslenmiş: -Bu oğlanı hemen buradan götürün! Ormanın ıssız bir köşesinde başını vurun! Padişahın bu emri sarayı yas havasına sokmuş. Büyük küçük bu karara çok üzülmüş. Ama boşuna! Padişah bir kez emir vermiş artık. Cellatlar kılıçlarını da yanlarına almışlar. Küçük şehzade ile beraber yola koyulmuşlar. İçlerinden biri: – Şehzadem, keşke babanıza daha güzel bir cevap verseydiniz, demiş. – Sen ne diyorsun cellat! Tuz gerçekten insan için çok önemlidir. Ben o yüzden tuz dedim. Ama o ne demek istediğimi anlamadı. Cellatlardan bir diğeri küçük şehzadeye acıyarak bakmış. – Şehzadem, biz seni çok seviyoruz. Sana kıyamayacağız. Bize gömleğini çıkarıp ver. Onu bir tavşan kanına bulayalım. Kanlı gömleği babana götürelim. Böylece senin öldüğünü sansın. Küçük şehzade celladın dediğini yapmış. Hemen gömleğini çıkarıp vermiş. Onun kanlı gömleğini gören halk yasa boğulmuş. İnsanlar üzüledursun, küçük şehzade az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Bazen kurtlara yem olmaktan zor kurtulmuş. Bazen derin uçurumlara düşecek olmuş. Ama en sonunda başka ülkeye varmış. Şehre girerken yol kenarındaki ilk evin kapısını çalmış. Kapıyı ihtiyar bir kadın açmış. – Teyzeciğim, ben bu ülkenin yabancısıyım. Gidecek hiçbir yerim yok. Günlerdir de yoldayım. Eğer beni içeri alırsan, çok büyük sevap işleyeceksin. Yaşlı kadın bizim şehzadeye çok acımış. Hiç bekletmeden onu içeri almış. – Mutlaka karnın açtır. Dur sana sıcak bir çorba pişireyim demiş. Çok geçmeden elinde bir tas çorba ile çıkagelmiş. Şehzade günlerdir yemek yemediği için çok açmış. Bir çırpıda çorbayı bitirmiş. Yaşlı kadının getirdiği meyvelerden yemiş. Sonra da çok yorgun olduğu için hemen uyumuş. Rüyasında kendi ülkesini görmüş. Ertesi sabah uyandığı zaman kuşlar kadar hafifmiş. Yaşlı kadın sormuş: – Nasıl, rahat uyuyabildin mi oğlum? -Sağ ol teyzeciğim. Çok güzel uyudum. Ancak dışarıdan bazı sesler geliyor. İnsanlar böyle akın akın nereye gidiyor, diye sormuş. Yaşlı kadın da: -Bu gün talih kuşunu uçuracağız, o da padişahımızı seçecek, demiş. Şehzade hemen, – Ben de gelebilir miyim. diye sormuş. Yaşlı kadın şehzadeyi kırmamış. – Peki oğlum, sen de gelebilirsin. Ama hemen hazırlanmalısın. Birazdan ben de çıkacağım, demiş. Yaşlı kadın ve şehzade kalabalığa karışmışlar. Çok geçmeden talih kuşunu uçurmuşlar. Talih kuşu kalabalığın üzerinde dolaşmaya başlamış. Gökyüzünde birkaç halka çizdikten sonra alçalmış. Gelmiş bizim şehzadenin başına konmuş. Buna hiç kimse razı olmamış. Her kafadan bir ses çıkmış. İnsanlar: -Onu hiç kimse tanımıyor. O bizden biri değil padişah olamaz, demişler. Ertesi gün talih kuşunu yine uçurmuşlar. Birçokları benim başıma konacak diye bekliyedursun, kuş yine şehzadenin başına konmuş. Bu defa da pek çok kişi itiraz etmiş. Ertesi gün her kes yeniden bir araya toplanmış. Talih kuşunu gökyüzüne uçurmuşlar. Talih kuşu diye tam buna denir ya! Kuş üçüncü defa şehzadenin başına konmuş. Ancak bu kez hiç kimse itiraz etmemiş. O ülkenin yabancısı olan o şehzade, oraya hükümdar olmuş. Genç padişah, babasının halka çektirdiklerini hatırlamış. Bu nedenle herkese kendisini sevdirmiş. Ülkeyi çok güzel yönetmiş. Aradan yıllar geçmiş. Genç padişah kendisini bildirmeden babasına bir mektup yazmış. Babasını padişah olduğu ülkeye çağırmış. Gezmekten hoşlanan babası, komşu hükündarın bu davetine hemen kabul etmiş. Bir tabur askeri ile beraber yola koyulmuş. Genç padişah çok güzel yemekler hazırlatmış. Fakat bunlardan hiçbirine tuz koydurmamış. Yaşlı padişah oğlunu tanıyamamış. Hep beraber akşam yemeğini yemişler. Misafir padişah çok aç olduğu için yemekler çok güzel görünmüş. Ama sıra yemeye gelince tuzsuz oldukları için pek bir tat alamamış. Bir kaç gün hep tuzsuz yemek yiyince, mi safir padişah dayanamayıp sormuş: -Genç padişah ülkenizde tuz yok galiba! – Hayır padişahım. Tuz yönünden çok zenginiz. Yaşlı padişah dayanamayarak, -iyi ama günlerdir buradayız. Verdiğiniz yemekler çok güzel fakat hepsi tutsuz. Bunun sebebi nedir, diye sormuş. Bu defa genç padişah: – Sizin tuzu hiç sevmediğinizi duydum efendimiz, demiş. Bunun üzerine misafir padişah da: – Haşa! Bunu kim söyledi size? Ben tuzu çok severim, diye haykırmış. Genç padişah hemen atılmış. – Ama padişahım, hatırlayın! Bundan yıllar önce küçük oğlunuz size “Ben sizi tuz kadar severim.” demişti Siz de ona öfkeylenmiştiniz. Onu cellatlara teslim etmiştiniz. Bu sözler üzerine padişah kendine gelmiş. Karşısındaki genç padişaha daha dikkatlice bakmış. -Sen benim küçük asi oğlumsun, diyerek ona sarılmış. Yıllar sonra iki padişah buluşmuşlar. Güçlerini birleştirmişler. Barış huzur içinde mutlu bir hayat yaşamışlar.

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years