Türk milletini en iyi hangi renk anlatır? Sonsuzluğun, yüceliğin, ötelerin rengi gök MAVİ‘si mi? Nevruzda baharın boz çıplakları giydirdiği YEŞİL mi? Dervişin derdini dinleyen çiçeğin SARI’sı mı? Yedi iklimi kuşatan sancakların KIZIL ve BEYAZ rengi mi? Yoksa, düğünlerde salınan boncuklu gelinlerin AL rengi mi?
Çağlar boyunca atlı göçebe bir hayat süren ve tabiatla iç içe yaşayan Türk insanı toprağın, yeşil, boz ve sarı renginden, gökyüzünün mavisinden, atların, kımızın ve ateşin renginden payına düşeni almıştır. Bozkırın bazen esneyen bazen hızla akıp giden mevsimlerinde tabiat, günlük hayatını ayinlerin (=dinsel tören), savaşların, bayramların ve kutlamaların rengine can üflemiştir.
Türklerin renk dünyası özellikle göçebe hayatın beslediği Sözlü Edebiyat‘ta yoğun olarak işlenmiştir. Geleneklerden örf ve adetlere, giyim kuşamdan; yeme içme alışkanlıklarına kadar pek çok kültürel malzemeyle örülen destanlar renklerin çağrıştırdığı anlamlar hakkında önemli bilgiler verir.
Tarih boyuca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan Dede Korkut Hikayeleri‘nde renkler günümüze kadar uzanan gelenekler ve inançlarla ilgili özel anlamlar taşır. Bu hikayelerin hâkim renkleri ak, kara, kızıl, boz, gök ve sarıdır.
Eski kültürlerin bir çoğunda dünyanın dört bölüme ayrılması ve bu yönlerin renklere göre düzenlenmesi fikri vardı.
Türkler de eskiden beri beş ana rengi esası olarak gördü ve bunların her birini bir yöne verdi. Merkezi altın rengi sarı, doğu; yeşil veya gök, batı; ak, güney; kızıl, kuzey; kara renkleriyle ifade edildi. Bu renkler aynı zamanda soğuğu ve sıcağı da belirtiyordu. Kara, kuzeyle yönü ifade ettiği gibi “guz” (güneşsiz, gölgeli) yerleri, soğuğu da gösterir. Kızıl renk ise ateşin rengidir ve sıcağı da belirler.
Türklerin renklerle yönleri belirlemesinin yanında bu anlayışa uygun olarak bir takım uygulamaları da görünmektedir. Yapmış oldukları savaşlarda atları bu yön ve renk anlayışına göre dizdikleri dikkat çekmektedir. Örneğin; Asya Hun Ordusu, Çin Ordusunu M.Ö 203 yılında Pe-teng kalesi çevresinde 400 bin atlıdan oluşan ordusuyla kuşatmıştır. Bu kuşatma esnasında ” kuzeyde yağız (=kara) atlılar, batıda ak atlılar, güneyde doru atlılar, doğuda kır atlılar, bulunuyordu.” Atların bu şekilde dizilişleri Türklerde yönlerin renklerle temsiline uygunluk gösteriyordu. Çünkü Türklerde yukarıda da belirttiğimiz üzere batı ak, doğu gök, kuzey siyah ve güney kırmızı renklerle sembolize ediliyordu. Bu anlayışa uygun olarak atların bu renklere en yakın tonda olanları ilgili yönde olanları ilgili yönlere dizilmişti. Daha da önemlisi yön ve renklere göre dizilen atlar ve atlılar karışıklığı önlemek, uygulanacak taktikleri başarmak açısından da önem taşıyordu.