Soru: Gökte ararken yerde bulmak ile ilgili çok kısa hikaye

Cevaplar 1

Cevap:

Aşağı yukarı on sekiz aydır, önemli bir kısmı hafta sonunda olmak üzere, çoğu zaman iki ila beş arasında değişen elemandan oluşan bir ekiple Ankara köylerini, Ankara ağızlarını belgelemek amacıyla dolaşıyorum. İlçelere, beldelere ve köylere yaptığımız geziler sırasında o kadar çok şey öğrendik ki bunların hepsini yazıya dökmek için çok uzun zaman gerekecek. Öncelikle uzmanlara dönük, yapmaktan daha büyük zevk aldığım çalışmalar elbette devam edecek. Ancak alan araştırmasıyla ilgili hususların yazılması ve derlenen malzemenin bilim sel incelemesi zaman alacak. Akademik inceleme bir taraftan sürerken akademik terminolojiden uzak, uzman olmayan okuyucunun anlayacağı bir üslupla, ama uzmanların da yeni bir şeyler öğreneceği kısa yazılarda, elde edilen bazı bilgileri meraklısıyla paylaşmaya çalışacağım. Bu yazıda bu tür, çarpıcı bilgilerden biri üzerinde durmak istiyorum. Akademik araştırmaların neden yapıldığının gerekçelendirilmesi, çalışmanın önemli bir ayağını oluşturur. Ağız araştırmalarında, çalışmanın gerekçeleri arasında Türk diliyle ilgili çalışmalara, yazı dilinde kullanılmayan ögeleri belirleyerek dil tarihi araştırmalarına katkıda bulunmak gibi nedenler de ileri sürülür. Bunlar çok doğru gerekçelerdir; ancak bu gerekçelerin temellendirildiğini, bu katkının nasıl olacağının bir yerlerde dile getirildiğini hatırlamıyorum. Bu kısa yazı ağızları araştırmanın, geçmiş dönemlere ait metinlerin çözümüne nasıl katkıda bulunacağını gösterme yönünde kısa bir denemedir. Ankara’nın Bolu istikametindeki beldelerinden birinin adı Karaşar. Ankara Kızılay’dan, eğer navigasyon cihazı beni yanıltmıyorsa, 135 km uzaklıkta bir belde. Gidiş iki saate yakın sürüyor. Ankara istikametinden gelince Beypazarı’nın içinden sağa sapılır, yola devam edilirse tepede yol ikiye ayrılır. Sola devam edilirse biraz ilerde görmeye değer Karagöl varılır, ama konumuz o değil. Sağa dönüldüğünde birkaç km sonra Karaşara’a gelinir. Derlemeler için çıktığımız yolculuklardan birinin son hedefi Karaşar beldesiydi. Çünkü aldığımız bilgiye göre buranın ağzında farklılıklar vardı. O gün Beypazarı’nın başka köylerinde de derleme yaptığımız için, Karaşar’a vardığımızda güneş batmak üzereydi. Girişi biraz geçtikten sonra, yol kenarındaki evlerden birinde yaşlı bir amcaya rastladık, kendimizi tanıttık, meramımızı anlattık. Meydana, marketlerin olduğu yere gitmemizi, orada birilerini bulabileceğimiz söyledi. Biz de öyle yaptık. Marketlerin önünde gerçekten de birkaç kişi vardı. Selam kelamdan sonra kendimizi tanıtıp meramımızı anlattık. Biraz sohbet ettik , çoğu günlük dile yakın konuşuyorlardı. Aradığımız ağız bu olamazdı. Ağız konuşurları çoğu zaman “dil araştırması” kavramından bir şey anlamaz. Dil, hele hele kendi konuştukları dil, onlar için araştırmaya değecek bir konu değildir. Bu nedenle gelenek görenek nasıl, eskiden neler varmış, insanlar nasıl yaşarmış, düğünde, doğumda, evlenmede, ölümde neler yapılır gibi şeyleri merak ettiğimizi söyleriz sıkça. Bunlar, hem genel konular olduğu için konuşulması risksizdir, hem de insan hayatında önemli oldukları için kaynak kişilerin severek bilgi verdiği konulardır. Gerçi bunun da kendine göre olumsuz yönleri vardı. Sizi eskilere meraklı, okuryazarlara filan yönlendirirler. Bu defa da benzer bir şey olacak gibi görünüyordu. Bölgedeki yerel siyasetin önemli isimlerinden biriyle görüşmemizi tavsiye ettiler. Ağız araştırmaları sırasında edindiğim tecrübeler, sizi anlayan bir okumuşa denk gelirseniz çok iyi, anlamayan birine denk gelirseniz de çok kötü olduğu şeklindedir. Bölgede sayılan biriyse yardımınıza koşan, başkaları onun yanında konuşmak istemez, konuşmayı seven biriyse sorduğunuz her soruya o cevap vermek ister, hatta sizin gerçekten, mesela düğünleri merak ettiğinizi düşünerek konuşmacıyı düzeltir. O yüzden biri telefonla uygun olup olmadığını sorduğu zaman ben biraz gönülsüz davrandım, okumuş insanların bizim işimize yaramayacağını söyledim, ama hem vakti vardı, hem de eşi de oradaydı ve eşi eğitimli değildi. Bir arkadaş bize koşulup evine kadar götürdüler amcanın. Gittiğimiz birçok köyde olduğu gibi bizi güleryüzle karşıladılar. Hoş beşten sonra derleme yapmaya başladık. Epeyce sohbet ettikten sonra içerden eşinin sesini işittim. Daha sonra o da yanımıza geldi ve gelince Karaşar’da gerçekten nasıl konuşulduğunu görmüş olduk. Şimdi ayrıntısına girmenin sırası değil, bu yüzden çok ilginç bir ağız olduğunu belirtmekle yetinelim. Kadın eşinden farklı konuşuyordu. Bu yüzden onun bir şeyler anlatması için soruları doğrudan ona yöneltmeye başladık. Amcayla zaten konuşmuştuk. Güzel bir kayıt yaptık. Karşılaştığımız, bizi her zaman mahcup eden olağanüstü misafirperverlik ise cabası. Tam oradan ayrılmak için izin istemiştik ki teyze burada goca goopu galdı demez mi? Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı desem yeridir. Birlikte gittiğim arkadaş da kelimeyi ilk defa duyduğunu fark edip hem daha iyi anlamak hem de benim kaydetmem için “goca gorpu ne demek” diye sordu. Ortaya çıkan sonuç çok ilginçti. Sahiden de goca goopu diyordu. Sonra amcadan ve oğlundan keli menin goca gorpu biçiminde de söylendiğini öğreniyoruz. Burada Karaşar’dan sonra tekrar dönmek üzere ayrılıp çok daha eski bir tarihe gidelim. Zamanında iki meslektaşla çabuk bitiririz diye başladığımız, ama araya giren onca iş nedeniyle artık yılını saymayı bıraktığımız, fakat bitti diyebileceğimiz bir aşamaya gelmiş olan bir metin var: Kısas-ı Enbiya. Başka akademik çalışmalarda tanıtmaya çalıştığımız, iki meşhur Kısas yazarından biri olan Salebi’nin Arapça yazılmış eserinden 14. yüzyılda Türkçe. çevrilmiş bir metin bu. Kısas’ta, bugün standart dilde kullanılmayan, ama bir kısmını kendi konuştuğum ağızdan bildiğim bir kısmını da başka ağızlardan tanıdığım kelimeler geçiyor. Metnin sözlüğünü hazırlarken zaman zaman bunun anlamı şu diyebiliyordum. Örnek olarak “ara”, “sınır” anlamındaki añ bunlardan biriydi. Gerçi bu kelimeyi epeyi yerde bulmak mümkün. Örnek olarak köyü ele alan ilk öykülerden Karabibik’te de kullanılmakta. Ayrıca Derleme Sözlüğü’nde kayıtlı. Ankara Çubuk’ta bunun eñ biçiminde de kullanıldığını belirledik . İşte bu 954 sayfa tutan, son derece ilginç metinin 146. sayfasında, burada transkripsi yon işaretleri kullanmadan vereceğim şöyle bir bölüm geçer: İbrâhîm atası İbrâhîme eyitdi eger bizümile bayram bile eyleseñ bizüm dînümüzi diñleseñ pes İbrâhîm bularuñıla çıķdı kaçan biraz yir vardı gendüzin bırakdı ve eyitdi ben sayruvan ve ayagum agrır pes anı koyup gitdiler kaçan soñ kalan koca korpı ve za’îfler İbrâhîm katından geçdiler, İbrâhîm bulara eyitdi ve … ya’nî tañrı hakkıyıçun kim sizüñ haclarıñuzı uşadam siz girü dönince. Başlarda, daha doğrusu Karaşar beldesine gidinceye kadar ķurpı biçimi nde okuduğumuz ikilemenin anlamını tahmin etmek güç değil. Anlam hakkında ipucu veren bir bağlam var sonuçta. A ncak koca kurpı biçimini sözlüklerde bulamıyorduk. Metnin sonuna geldiğimiz halde kelimeyi bir türlü belgeleyememiştik. Bu nedenle koyu harflerle ve soru işaretiyle metnin içinde sırıtıp duran az sayıdaki sözcükten biriydi… Ta ki Karaşar’a gidinceye kadar. İşte Karaşar’dan ayrılacağımız anda goca goopu sözcüğünü belirlemekten çok mutlu olmuştum. Bir saniye, bunu arkadaşa anlatayım diye hemen telefona sarılıp Kısas’ı birlikte çalıştığım E. Yılmaz’ı arayıp durumu anlattım. “Sözlüklere bakacağına köyleri gez” diye takılma fırsatını da kaçırmadım. Goca gorpu keli mesinin varlığını daha sonra derlemeye gittiğim başka yerlerde de, mesela Kalecik’in Elmapınarı ve Satılar köylerinde de belgelemeyi başardık. Elmapınarı’ndaki bilgilere göre Köyde goca gorpu galdı gibi bir bağlamda goca gorpu “yaşlılar, yaşlı erkekler ve kadınlar” anlamında kullanılıyor. Ayrıca aynı ikileme hayvanların yaşlısı için de kullanılmakta. Buna karşılık Satılar’da Köy camisi yanında sohbet ettiğimiz yaşlılar kelimenin varlığını, “işte bizim gibi yaşlılar, ihtiyarlar için kullanılır” gibi esprili bir dille onaylarken, biri acaba goca gorpudaki gorpu güçükler anlamına mı geliyor yorumunda da bulundu. Akla pek de ters gelm en bir yorum bu ilk bakışta. Pek ala asıl anlamı bu, yani “yaşlılar ve yürüyecek güçte olmayan küçükler” olabilir. Ama bizim metnimizde ibadete, daha doğrusu haclara tapmaya gidenlerden söz ediliyor. Böyle bir durumda küçükler neden geride bırakılsın fikri yabana atılamaz. Bu nedenle ikilemeyi “yaşlı erkekler ve kadınlar, yaşlılar, güçten düşmüş olanlar” anlamında yorumlamak şimdilik daha uygun görünüyor. Buraya kadar anlatılanlar ağızları araştırmanın eski dönemler üzerinde yapılacak çalışmalara nasıl katkı sağlayabileceğinin basit bir örneğini oluşturuyor. Ama goca gorpu ile ilgili anlatacaklarım henüz bitmedi. Bölümde sohbet sırasında 14. yüzyıldaki bir metinde geçen, ama sözlüklerde ve metin neşirlerinde bulamadığımız goca gorpu biçimini Karaşar’da tespit ettiğimi anlatırken, işe başladığımdan bu yana birlikte çalıştığımız, Ayaşlı bölüm sekreterimiz “ha goca gorpu mu, onu biz de kullanırız, köyde goca gorpu galdı deriz, ya da küçükken bir yere gidileceğinde biz gitmek istemezdik sıkılırız diye, orda goca gorpu var, ne işimiz var derdik, gitmek istemezdik” demez mi?!!

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years