Cevap:
☁️MERHABA☁️
ÖZET OLARAK ŞÖYLE:
29 Mayıs 1453'te şehrin Fatih Sultan Mehmed tarafından fethi sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentlik dönemi başlar. Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar 'E Stin Polis' (Başkente/Şehirden) olarak anmışlardır. Osmanlılar da bu ismi kullandılar ve İstanbul şekline getirdiler.
EĞER DAHA DETAYLI BİR ÖZET İSTERSEN
OSMANLI DÖNEMİ
Şehre ilk giren Osmanlı Padişahı olan Fatih Sultan Mehmet çok iyi eğitilmiş bir devlet adamıydı. Bizans tarihini iyi bildiğinden ilk olarak Ayasofya’yı görmek istedi. Şehrin Bizans’ın son dönemlerinde onarım görmemiş olması nedeniyle, eski yapıları çok iyi durumda değildi. Bu sebeple beklediği ihtişamı bulamayan Sultan Mehmet’in çok hüzünlendiği rivayet edilir.
Sultan, Ayasofya’nın ivedilikle restore edilmesini ve camiye çevrilmesini salık verir. Sonra da kendine bir saray inşa etme işine girişir. Bu saray, bugün Sultanahmet’te bulunan Topkapı Sarayı’dır. Saray eski Yunan şehri Byzantion’un antik harabeleri üzerine inşa edilir. Sarayın içinde görünen irili ufaklı zarif sütunlar, antik kentten devşirmedir.
Osmanlı İmparatorluğu, 1453’ten 1700 yılına kadar sürecek uzun bir yükseliş dönemine girer. Öyle ki, İmparatorluğun toprakları üç kıtada yayılır ve döneminin en büyük ve güçlü devleti haline gelir
Şehrin ismi ise hemen değişmedi, uzun asırlar Konstantiniyye olarak anıldı. Fatih Sultan Mehmet siyasi sebeplerle Roma İmparatoru (Kayser-i Rum) unvanını da kullandı ve Doğu Roma’nın başkentini fethetmiş olmanın haklı gururunu yaşadı.
İstanbul’un ilk kurulduğu dönemde, şehir merkezini tanımlamak için kullanılan bir terim olan Stanpoli, evrim geçirdi ve nihayetinde İstanbul olarak anılmaya başlandı. İstanbul’un isminin ortaya çıkması doğal bir süreçti ve halk dilinde gelişti. Günümüzde Anadolu’daki birçok kentin isimleri de Antik Çağ’daki halini anımsatır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ
1699’da imzalanan Karlofça Anlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu iki yüzyılı aşkın zaman sürecek bir düşüşe geçer. Bazı Padişahlar reformlar yapıp orduyu, sosyal hayatı, kanunları düzenlemek ve gelişen Avrupa seviyesine getirmek ister, ancak çabaları yetersiz kalır.
Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde teknolojik anlamda geri kaldığı için, topraklarını muhafaza etmek için gittikçe daha çok insan ve özkaynak kaybeder. 1800’lü yıllara gelindiğinde ise ekonomik anlamda bir çöküş sürecine girmiştir ve I. Dünya Savaşı’ndaki mücadele, yorgun imparatorluğu tamamen tüketir.
Bundan sonrasını tarih kitaplarından veya inkılâp tarihi derslerinden hepimiz biliyoruz. İstanbul düşman işgali altındayken, milli mücadele Ankara’da kurulan TBMM’den yürütüldü ve Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından organize edildi.
Kurtuluş Savaşı‘nın kazanılması ve Ankara’nın başkent olmasıyla, İstanbul 1600 yıl sonra ilk defa başkent olma özelliğini yitirdi. Ancak İstanbul; sosyal, kültürel ve jeopolitik öneminden bir şey kaybetmedi.
Osmanlı, özellikle İstanbul şehrine büyük bir kültürel ve sanatsal miras bıraktı. Bunların en heybetli ve güzel örnekleri Sultanahmet Camii ile Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayı‘dır. Bu saydıklarımızın yanında sayısız Saray, Kasır, Hamam, Cami, Çeşme, Medrese, Türbe de İstanbul’un güzelliğine güzellik katmaktadır