Soru: Acil‼️❗❗Rozalya ana uzun özet​

Cevaplar 1

Cevap:

Cevap:

.

Romanlarında genellikle toplumsal meselelere, kitlesel hareketlere dikkat çeken Sevinç Çokum,

Hikâyelerinde daha çok insan hayatının gözden kaçan inceliklerine işaret ediyor. Rozalya Ana'da ise kadın olmaya, "acı coğrafyalarının kadınlarına"yoğunlaşıyor. Göç veren topraklarda kalan taraf olmanın ağır yükünü Rozalya Ana'nın şahsında anlatıyor.

Rozalya için zaman neydi ki... Yetişeceği bir şey değildi artık zaman... Gençliği ötede kalmıştı. Bir trenden el ediyordu, arkadan sıkma başörtüsü, duru yüzü, çekme gözleri, hüzünle bükülü dudaklarıyla... Tren sarsılarak pamuk tarlalarının arasından geçiyordu... Ve sarı toprağın ötesinde bir yerde kara bir nokta olarak kayboluyordu. Gençliği buydu ne zaman hatırlasa...

Giderlerdi. Yün başlıkları, çamurlu kaba çizmeleri, kızarmış yüzleriyle seçilen bu adamlar gittikleri gibi ortalığa terk edilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi... Rozalya Ana için değişen bir şey yoktu. Kocası Mustafa buraya gelmeden önce ölmüştü... Görememişti sarı evciğin şu yarım duvarlarım...

Acaba Rozalya görecek miydi bittiğini?

(Tanıtım Bülteninden)

Rozalya Ana Alıntıları - Sözleri

' ' İnsanın ümidi tükenir mi? Tükenmez işte. ' ' *

Düşündüm, dallarım nereye gitti? Ya çiçeklerim? Ya bende yaşayanlar?

İnsanlar artık özleri gibi değil öğretmen efendi.

..zaman neydi ki… Yetişeceği bir şey değildi artık zaman… Gençliği ötede kalmıştı.

Geçmişte sobanın çıtırtısına sokulduklarında, içleri olaylarla, bencilliklerle, gözü kara hırslarla zedelenmemişken ne mutluydular… “O zaman ne kadar bizdik…” diye mırıldandı. Şimdi çoktan kendimize yabancı olan kapılarımıza, eski bize dönmek için çabalıyorduk.

Dünyayı alabildiğine yaşamak neydi peki? Biz kendimizi bile yaşayamadıktan sonra… Yaşasınlar hadi! Zaman sizin… Zamanı alabildiğince yaşayın, üstünde tepinin, ziller takın zamana. Aynalar tutun yüzüne! O yine kaçıp gidecek elinizden ve siz onu sadece ve sadece bir defa yaşamış olabileceksiniz. Hayır hayır! O gittikten sonra avuçlarınızın arasından, hiç yaşamamış gibi olacaksınız…

' ' Bizim için değer taşıyan insanın kabuğundan içeriye ulaşamıyorduk işte. ' '

Rozalya Ana İncelemesi - Şahsi Yorumlar

DİKKAT! SÜRPRİZBOZAN İÇEREBİLİR! Sevinç Çokum dili ve anlatımıyla çok beğendiğim bir yazar. Eserlerinde insanı, doğayı, dünyayı öyle güzel anlatıyor ki okurken o dünyaya dalıp gitmemek mümkün değil. Rozalya Ana, 10 öyküyü barındıran bir eser. 1.Rozalya Ana: İkinci Dünya Savaşı’nda Kırım’dan Özbekistan’a sürülen Türklerin durumu Rozalya Ana karakteri üzerinden anlatılmış. Rozalya Ana, seneler sonra “memleket” bildiği Kırım’a dönmüş, burada kıt kanaat geçinmekte ve derme çatma da olsa kendine bir çatı kurmak için çabalamaktadır. Eşi ölmüş, kızı İncinar ise İstanbul’a üniversite okumaya gitmiştir. Arkadaşları Feride, Sakine ile pazara giden, akşam evinin önünde ateş yakıp herkese analık eden Rozalya; gençliğini geride bıraktığını üzüntüyle hisseder. Komşusu Şefika’nın oğlu Batur Can’a ve diğer komşulara cesaret vererek evleri yıkmaya gelen milislere direnmiştir. Batur Can’ın iltifatlarıyla kendini aynada güzel görmeye başlasa da gençlik yıllarını geride bıraktığını çabuk hatırlar. Nitekim “Yetişeceği bir şey değildi artık zaman... Gençliği ötede kalmıştı.” (Sayfa 3) Göçe zorlanmış insanların trajedisi Rozalya Ana’nın ağzından şöyle verilir: “Bizi o kara vagonlara tıkıp sürdüklerinde ben beş yaşındaydım. Bir ayda vardık oralara. Yollarda ölen ölene Gülşah balam. Atardılar öleni hayvan yavrusu gibi yolun bir kıyısına. Taşıdığımız canın kıymeti işte bu kadardı... Sürgün sızılarımızı kalplerimizin derinlerinde sakladık. Zaman zaman çıkarıp onu, ağladık.”(S.7) 2.Bir Ağacın Dilinden: Bu öyküde bir ağacın serüvenini ağacın kendisinden dinliyoruz. Eli mürekkep kokan fesli bir adamın, küçücük bir fidanken bulduğu bu ağaç, önce içine atıldığı ceketin cebinde unutuluyor. Hatırlanınca konağın bahçesine dikiliyor. Konağın üç güzel kızını ve hasta hanımını bize anlatıyor. Üç güzel kızın sevdalandığı genci, bu gencin sürgüne gidişini de ağaçtan öğreniyoruz. Sonra evin annesinin ölümünü, kızların evlenişini, fesli adamın kiracılarını anlatıyor ağaç. Sonra da adamın ölümü, konağın satılışı... Fesli adam hattat ve şairmiş. Ancak kızları, onun defterlerini de emeğinin ürünü levhalarını da öylece bırakıp konağı yeni sahibine terk etmişler. Konağın yeni sahibi fırıncı Mehmet Ağa ve paragözlülüğü de dinlediklerimiz arasına ekleniyor. Konak kiracısının oğlu Ali’nin futbolcu olması, kendini kaptırdığı şöhret ve tepetaklak oluşu... En hüzünlüsü de ağacın kesilişi. Bize gördüklerini ve hislerini bir baston olarak anlatmaya devam ediyor. Biz öyküde anlatılan kişileri ve olayları dinlerken bir yandan da imparatorluğun son yıllarına, mütareke zamanlarına, Cumhuriyet’in kuruluşuna, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına ve darbelere de şahitlik ediyoruz. Ağacın kesilmesinden de hüzünlü bir şey daha oluyor: Konak yıkılıyor. Onun yerine apartmanlar dikileceğini öğreniyoruz. Betonlaşmaya ve eski güzelliklerin, doğanın, ağaç altı samimiyetlerinin yok edilmesine kederle bakıyoruz. 3.Güneşin Son Saatleri Yazlıkta yaşlanıp unutulan bir ihtiyar olmamak için yazlığını satılığa çıkarmaya karar veren kadının bu kararla ilgili gidiş gelişleriyle başlıyor öykü. “Satılık” levhasını hazırlayacağı sırada tanıdık bir adam, komşu olan Cihan’ın bahçedeki bankta düşünceli oturduğunu fark ediyor. Cihan’ın denizi, kumları, güneşi içine çekercesine seyri aktarılıyor. Güneşin son saatleri, ömrün sonu açısından manidar. 4.Tavus Kuşunun Dönüşü Zübeyde ve Ferhat’ın sevgiyle kurulu evliliğine evlat acısı ağır gelir. Sonra çocuksuz kalmak daha da küçültür bu yuvayı. Zübeyde kendi isteğiyle Şafak Hanım’ı eşine eş olarak görür. Ancak içte yarattığı sıkıntı başka olacaktır. Kumalık çok güzel işlenmiş öyküde. Şimdiki zamanda gözü kör olmuş ama içi aydınlanmış Zübeyde, geri dönüşler ve iç çözümlemelerle çok iyi aktarılan bir karakter. Bu öyküden çok etkilendim. 5. Kaybolmuş Akşam Alacaları “Omuzlarına akşamın alacalı rengini geçirmiş olan ninem, eskisi gibi yatağın içinde usul usul tespih çekiyordu.” cümlesiyle başlıyor öykü. Giriş cümlesinden itibaren çok etkili. Elmas Nine’nin gençliğine, Elmas Gelin olduğu günlere de dönen anlatıcı, savaşın ağır zamanlarını da aktarır. Elmas Gelin kocası Osman’ı Şam’a göndermiş, geriye kalan hayat mücadelesine girilmiştir. Savaşın en çok geride kalan kadın ve çocukları etkileyişi çok iyi verilmiş öyküde. 6. Göç Sonrası Fotoğraf sanatçısı Baki, Batı Karadeniz’de terk edilmiş bir köy fark eder. Evlere bakarken bir kişinin, Murad’ın, hala burayı terk etmediğini görür. Murad, vaktiyle küstürdüğü eşi Baha Gelin’in döneceğine dair umut beslemektedir. Öyküde köyden kentlere göç yardımcı tema olarak ele alınırken bir dedikodunun insanların yaşamında nelere sebep olduğu da verilmiş. Öykü bana “Uyan Sunam Uyan” türküsünün hikayesini anımsattı. 7. Asmalı Köyün Öğretmeni Asmalı köyün öğretmeni çeşitli “büyüklere” mektup yazıp kitap ister. Kitapları dört gözle bekleyen Ufuk’un yoksulluğu ne yazık ki kitapları görmeden okuldan ayrılmasına neden olacaktır. Köydeki zorluklar, siyasilerin her başarıyı kendilerine mal etmeleri çok iyi aktarılmış. 8. Sevgiyi Öğreten Kuşlar “Çekilmek ölümü beklemek olur. O elbette beklenmeli fakat kimseye sezdirmeden.” diyen Akif/Baba’nın kuşlarla uğraşı, merhameti ve kimseye yük olmamak için direnişi anlatıcı yazar tarafından anlatılıyor. 9. Kuş Günlüğü Fabla özgü bir anlatımla verilen öykü bir kuşun bulunduğu dükkandan satın alınıp başka bir kafese eş olarak gidişini anlatıyor. Gün gün yaşadıklarını anlatan kuştan sevgi, kavga, annelik, geçmişe Özlem gibi hisleri dinleriz. Elbette anlatılan insanlar ve insan ilişkileridir. 10. Kütahyalı Kız İstanbul’da öğretmenlik yapan Seyfi, 29 Ekim tatilinde Kütahya’daki kasabasını ziyarete geliyor. Annesiz kalmanın verdiği eksiklik duygusu, kısa süren evliliğinin ardında bıraktığı can sıkıcı pişmanlıklar ve burada kalan çocukluk aşkı Sülün’ün uğradığı değişim anlatılıyor. Sülün aklında yokken, Kütahya’ya gelişle ve “belki buradan biriyle evlensem mutlu olurdum” fikriyle birden belirgin bir görünüm alıyor. Bizi de kahramanın çocukluğuna ve okul yıllarına götürüyor. (Gülşen Güzey)

Bu kitap her hikayesini okuduktan sonra -"Ya harikaydı, çok etkileyici ama bundan daha iyisi yoktur" dediğiniz ama sayfaları çevirdikçe her hikaye her yeni bir başlık için aynı sözleri tekrarladığınızı gördüğünüz bir kitaptı. Her hikayede altı çizilecek satırlar adeta dans ediyorlardı. Özellikle "Bir Ağacın Dilinden" hikayesi benim için çok güzel ve duyguluydu. Daha önce çevreme hiç, bir ağacın gözüyle bakıp geçen zamanları değerlendirmemiştim. Çok güzel okunur ve okutulur bir kitaptı. Tavsiye edilir efendim... (Elifnaz)

Rozalya Ana PDF indirme linki var mı?

Sevinç Çokum - Rozalya Ana kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Rozalya Ana PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevinç Çokum Kimdir?

Sevinç Çokum 25 Ağustos 1943’te İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Üç kız evlada sahip olan ailenin en küçük çocuğudur. Beşiktaş Büyük Esma Sultan İlkokulunu, Beşiktaş Ortaokulu ve Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu; ayrıca Umumi Sosyoloji dalında öğrenim gördü. Acıbadem Özel Anadolu Lisesinde ve Etfal Hastanesine bağlı hemşire okulunda Türkçe ve Edebiyat dersleri verdi.

Orta öğrenimi sırasında bir süre İstanbul Radyosu çocuk korosunun haftalık programlarına katıldı. Klasik Batı müziği dalında özel keman dersleri alarak Türk ve değişik ülkelerin temsilcilerinden oluşan A. Kavafyan yönetimindeki İstanbul Amatör Senfoni Orkestrasında ikinci kemanlarda çaldı, konserlere katıldı. Üniversitedeyken politikayla ilgilenmeğe başladı. Bir siyasi partinin ilçe gençlik kolu başkanı oldu, daha sonra İl Gençlik Teşkilâtına geçti, bir süre sonra politikada aktif rol almaktan vazgeçti. Öğrenimi sırasında evlenen Sevinç Çokum, 1968 çalkantılı döneminde öğrenci hareketlerine fikirleriyle katıldı.

Edebiyata sevgisi ortaokul sıralarında Türkçe Öğretmeni Necmi Seren’in, lisede ise Suzan Karamanlıoğlu’nun yönlendirmeleriyle yol aldı. Necmi Seren öğretmenliğin dışında Macarca’dan çeviriler yapmış, ünlü “Pal Sokağı Çocukları” romanını Türkçeye kazandırmıştı. Sevinç Çokum daha o tarihlerde günlük tuttu, şiirler yazdı. Lisede öğrenciyken büyüklerin katıldığı Kudret Gazetesindeki bir yarışmaya girerek ikinci oldu. Üniversitede hikâyeler yazmağa başlayan yazarın Bir Eski Sokak Sesi adlı öyküsü Hisar Dergisinde (Şubat 1972) yer aldı. O sıralarda Yelken ve Eflatun Dergilerinde de birkaç hikâyesi görüldü, Ahmet Nadir Caner’in yönettiği Başkent Gazetesinde şiirlerinden bazıları neşredildi. İlk hikâyelerini Eğik Ağaçlar adlı kitabında toplayan yazar, Behçet Necatigil’in tavsiyesiyle öyküde yoğunlaştı. Bu kitabın ardından Hisar Dergisinin yanısıra Türk Edebiyatı Dergisinde de yazmağa başladı. 1975-76 yıllarında Kültür Bakanlığı bünyesinde düzenlenen komisyonlardan Halk ve Çocuk Yayınları Kurulundaki çalışmalara katıldı. 1977-79 yıllarında Türk Edebiyatı Dergisinin yazı işleri müdürlüğünde bulundu. Daha sonra, (1981-85) eşi Rıfat İzzet Çokum’la kurdukları Cönk Yayınlarını yönetti. Sevinç Çokum’un öykü, söyleşi ve diğer yazıları, Hisar, Türk Edebiyatı, Gösteri, Varlık Dergilerinde ve Dünya- Kitap’ta yer aldı.

Öyküleri:

Eğik Ağaçlar (1972), Bölüşmek (1974), Makina (1976), Derin Yara (1984),Onlardan Kalan (1987 ) Bu kitaplar birleştirilerek, Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü, Onlardan Kalan adlarıyla yeniden yayımlandı. Rozalya Ana (1993- Türkiye Yazarlar Birliği Armağanı), Beyaz Bir Kıyı (Fas’ta geçen hikâyeleri 1998), Gece Kuşu Uzun Öter (2001 ), Al Çiçeğin Moru (2010).

Romanları:

Zor (1977), Bizim Diyar (1978), Hilal Görününce (1984- Milli Kültür Vakfı ve TYB Armağanları), Ağustos Başağı (1989), Çırpıntılar (1991), Karanlığa Direnen Yıldız (1996), Deli Zamanlar (2000), Gülyüzlüm (Tefrika roman olarak yazılışı 1988, kitaplaşması 2003 ), Gece Rüzgârları (2004), Tren Burdan Geçmiyor (2007), Arada Kalmış Tebessüm (2010), Lacivert Taşı (2011- Eskader Roman Armağanı)

Gazete Yazıları: Güzele Bakan Karınca (1997), Vaktini Bekleyen Tohum (2000 )

Anlatı: Hevenk- Kayıp İstanbul (1993-TYB Armağanı)

Radyo programları ve TV senaryoları da bulunan Çokum, Yeniden Doğmak adlı dizi senaryosuyla Ankara Gazeteciler Cemiyeti, 1988 Basın Şeref Belgesine lâyık görülmüştür.

Çevrilmiş Eserleri:

Çarmıh,Bir Geminin Getirdikleri, Der Neu Mensch İn Der Türkei – Almanya(Seçkiye Katılan Öyküler)

BizimDiyar, Prof.Dr. Azize Cefarzade’nin çevirisiyle- Azerbaycan-Baku.(Roman)

Tarifsiz Bir Sesin Hikâyesi, Moderne Turkse Verhalen- Hollanda (Seçkiye Katılan Öykü)

Denizin Dalgası Saçların, Racconti dell Anatolia-İtalya (Seçkiye Katılan Öykü)

Deli Zamanlar Arapçaya çevrilerek Mısır’da yayımlandı (Roman)

Tarlabaşı’nda Sabah Oluyor, Istanbul In Women’s Short Storıes – England ( Seçkiye Katılmış Öykü)

Deli Zamanlar Arnavutluk, Bulgaristan ve Hindistan’da yayımlanmak üzere çevrilmektedir.

Eserleri üniversitelerde araştırma konusu olan Sevinç Çokum’un yurt dışında da bazı eserleri üzerinde çalışmalar gerçekleşti. Ayn Şems Üniversitesinden Ayşe Abdülvahid Çırpıntılar romanıyla ilgili, Batıda Türk Göçmenlerinin Sorunları adıyla yüksek lisans yaptı.(2008-2010) Ayrıca yine Mısır’da Kahire Üniversitesinden Muhammed Eyd, yazarın Beyaz Bir Kıyı adlı eserini dil bakımından inceleyen bir çalışma ortaya koydu.(2010-2011)

İlk kitabıyla insan sevgisi ve hümanizma çizgisinde görünen Sevinç Çokum, zaman içerisinde öykü ve romanlarında değişimler yaşadı. Toplum ve birey arasındaki ilişkileri kurcalayan yazar, ilk romanlarında ulusun değerlerini kişilerine aktararak onları tarih perspektifi içinde ele aldı. Giderek insanın iç yapısındaki derinliklere yönelen yazar, sanatın sınırları olmayacağını savunarak evrenselliğe ulaştı. Deli Zamanlar romanıyla birlikte hikâyelerindeki ince gözlemleri, dil özenini ve ironik bakışı romanlarına taşıdı. Tren Burdan Geçmiyor ve Arada Kalmış Tebessüm, Lacivert Taşı gibi son romanlarında sosyal-psikolojinin verileriyle insanı anlamaya çalıştı. Abukiz adını verdiği bir felsefe ortaya atarak, çok renkli ve prizmatik bir yapı içinden dünyaya baktı. İçtenliği önemseyerek öğretilerin dışındaki doğruları aradı.

Sevinç Çokum Kitapları - Eserleri

Hilal Görününce

Ağustos Başağı

Lacivert Taşı

Bizim Diyar

Rozalya Ana

Gece Kuşu Uzun Öter

Tren Burdan Geçmiyor

Bir Eski Sokak Sesi

Al Çiçeğin Moru

Arada Kalmış Tebessüm

Deli Zamanlar

Gece Rüzgarları

Onlardan Kalan

Çırpıntılar

Evlerinin Önü

Yüzünü Sıyır Karanlığından

Kırmalı Etekler

Hevenk - Kayıp İstanbul

Güzele Bakan Karınca

Karanlığa Direnen Yıldız

Gülyüzlüm

Zor

Vaktini Bekleyen Tohum

Çok Yapraklı İlişkiler

Beyaz Bir Kıyı

Gözyaşı Çeşmesi

Bölüşmek

Tek Kalan Fincan

Makina

Eğik Ağaçlar

İskele Gazinosu

Beyaz Bir Kıyı

Sevinç Çokum Alıntıları - Sözleri

Varsın adları "göçmen " olsun. Çok sürmez , Avustralyalı olurdu onlar da. Ne kadar olunabiliyorsa tabii. (Çırpıntılar)

İnsanın, kimi zaman canını veresiye önemsediği birinin ya da bir nesnenin gün gelip kendisi için anlamını yitirdiğini anlaması doğal yaşanmışlıklardan değil miydi? (Tren Burdan Geçmiyor)

Hani bazen bir kuşa sevgiyle coşkuyla bağlanirsin, sonra kuşa bir hal olur. Hani yemez de yermiş gibi yapar, durmadan uyur; kanatları düşer. Hani solmakta olan bir çiçeğe dönüşür... gayrı parlatamaz tüylerini, matlaşır o tüyler, belki çoktan ölür derisi, yenilemez kendini geri dönülmezliklerde. Sonra bir bakarsın... (Gülyüzlüm)

Sevgi belki de milyonlarca anlardan birindeki birkaç saniyedir; fakat o birkaç saniye aslında ömürleri içine alabilir. (Arada Kalmış Tebessüm)

"Gül alır, gül satarlar.. Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tatarlar Çarşı pazar güldür gül.." (Ağustos Başağı)

Hayat pişmanlıklar zinciridir. Ama yıllar sonraki doğruların, sana bazı şeyler anlatır. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)

Gece ışığı umuttu çünkü, umuydu. Umularla ürerdi hayat; hele umumun bir parçası isen... (Al Çiçeğin Moru)

Zamanın güzel bir noktasındaydık;zaman bizi karalamamıştı henüz ;ülkemiz karalamıştı. Ülkemiz bizi gözden çıkarmamıştı henüz. (Gece Rüzgarları)

“Siz bilimsel çalışmalarınızı sürdürürken bunlar olmaktaydı ve sonra sis diye bir hastalık icat ettiler; sözüm ona başka ülkelerde de bu hastalığın var olduğuna dair düzmece haberler çıkmaya başladı. Hayır, hayır, bin kere hayır! Kendileri gibi düşünmeyenlerin parlak zekâlarını söndürmeye çalışıyorlardı düpedüz. Çünkü karşı çıkan çoğu insanda itiraz eden aykırı bir gene rastlanıyordu. İtiraz geni, evet! Sözgelimi diğer hücreler maviyse aykırı gen her renge dönebiliyor. Maviden mora, mordan kırmızıya, yeşile ve sarıya... İşte o dayatılmış sistemlere uymayan gen...” (Çok Yapraklı İlişkiler)

Savaş bizim irademizden doğsa da kaderimiz gibidir. (Gözyaşı Çeşmesi)

Seni gezemediğim, keşfedemediğim, bozulmamış çok yakın bir kent gibi hatırlamalıyım. (Arada Kalmış Tebessüm)

Belki de ölmüşsündür, nerden bileyim, bilmeyi de istemiyorum. Ben benim işte aylardır bunu söylemeye çalışıyorum. Kimse bana hangi renkleri seveceğimi, hangi tatlardan hoşlanacağımı anlatmasındı. Beni bir makine addedip her parçamı değiştirebileceğini sanmasındı. Duvarın arkasında annen var demek! Aramızda hep bir duvar vardı zaten ve bizi hangi sersem esinti yanlışlıkla bir araya getirdi, bilemiyorum. Neyse, geldi geçti. (Kırmalı Etekler)

Eskiden daha bakımlıydı bahçemiz. Bahçıvan da yaşlandı. Bakamıyor. Ah o kamelyaları, ortancaları, zambakları görseydiniz. Ben o zamanlar daha meraklıydım böyle şeylere şimdi çiçekleri seyretmek bile yoruyor beni. (Zor)

Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)

İnsanların uçsuz bucaksız gaddarlığını anlayamadan öleceğim. Tutkuların sonsuzluğunu da... (Kırmalı Etekler)

.. '' O çiçekleri neden yaşatmaya çalışıyorum sanki? Çiçekler de ölür elbette. Yaşayan sadece tohumlarıdır. Yaşayan ve devam eden... " (Çırpıntılar)

Sevdiğim, yağmurla ayrıldık biz ve yine yağmurla kavuştuk. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)

Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)

Ah ne olur bir gün şu trenlerden değişmiş olarak insem. Evimin kapısından, bir başka ben olup girsem... (Onlardan Kalan)

Gurur... Aşkın hem dostu hem düşmanı. Dostu, çünkü onunla yaşar ve ayakta durur o bağ. Düşmanı, çünkü yaprak uçurtmaz ortalıkta, yaprak kıpırdatmaz ki öteki ruh anlasın, sezsin, sevildiğini bilsin. (Tren Burdan Geçmiyor)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle

Ad Soyad

Yorumunuz

YAZARLAR

Mehmet Bedi Demir

Mehmet Bedi Demir

Yarım Kalan Bir Hayat: Xabat Talas / HALEP-13

Cahit Karaalp

Cahit Karaalp

Siz Hiç Bir Manastırın, Kilisenin Önünde Dilenen Kimseler Gördünüz Mü?

Mehmet Bedi Demir

Mehmet Bedi Demir

Yarım Kalan Bir Hayat: Xabat Talas / HALEP-12

Murat Süleyman Erdem

Murat Süleyman Erdem

Mardin’de Ticaret Üretim ve Yeni Oluşumlar

Ahmet Timur

Ahmet Timur

Beklenti...Hayal kırıklığı...Mutsuzluk

A.Vahap Kaya

A.Vahap Kaya

Karşınıza Çıkar!

Menekşe Karaboğa

Menekşe Karaboğa

Öz-Şefkatli Olmak

SON EKLENENLER

Judo antrenörü Türkiye Şampiyonu oldu

Judo antrenörü Türkiye Şampiyonu oldu

Aydın Ticaret Borsası Olivtech’te yer alacak

Aydın Ticaret Borsası Olivtech’te yer alacak

Hataylı şehit son yolculuğuna uğurlanıyor

Hataylı şehit son yolculuğuna uğurlanıyor

Sakız Koyunu Çiftliği’nde doğumlar başladı

Sakız Koyunu Çiftliği’nde doğumlar başladı

Gümüşkaya Mağarası keşfedilmeyi bekliyor

Gümüşkaya Mağarası keşfedilmeyi bekliyor

Açıklama:

ENİ İY SEÇER VE BEĞENİRSEN SEVİNİRİM◉‿◉◉‿◉

Cevabı biliyor musunuz? Buraya ekleyin!

Cevabı bulamıyor musunuz?

Google ile giriş yap

veya

Şifrenizi mi unuttunuz?

Hesabım yok ve şunu yapmak istiyorum: Kayıt ol

Bir dil veya bölge seçin
How much to ban the user?
1 hour 1 day 100 years