Cevap:
1-Bir zamanlar zengin bir tüccar varmış. Bu tüccarın üç tanede kızı varmış. İki kız çok bencil fakat küçük kızı iyi kalpli bir kızmış. Bir gün tüccar gemilerinin battığı haberini almış. Biraz zaman geçtikten sonra tüccar, son gemisinin sağlam olduğunu haber alır ve bakmaya gider. Giderken de kızlarını mutlu etmek için ne istediklerini sormuş. İki kızı mücevher ve elbise ister. Küçük kızı da gül ister. Tüccar son gemisinden de bir şey
kalmadığını öğrenir. Dönerken yolda bir saray görür ve orada akşamlar. Giderken bahçesinden bir gül koparır.
O sırada ortay bir canavar çıkar. Adam çok korkar. Canavar, gülü koparıldığı için çok sinirlenir. Gülü koparmasına karşılık kızının birini kendisine getirmesini ister. Adam kabul edip çaresiz evine döner. Durumu kızlarına anlatır. İki büyük kız oralı bile olmazlar. Yalnız güzel, babasını ölümden kurtarmak için canavarın yanına gitmeyi kabul eder. Babası onu istemeye istemeye canavara teslim eder. İlk birkaç gün güzel çok ağlar. Daha sonra canavara alışmaya başlar. Canavar her akşam saat dokuzda gelip onu ziyaret etmektedir. Kendisini güzel bulup bulmadığını sorar güzele. Güzel de güzel bulmadığını söyler. Canavar korkunç bir ses çıkarır. Daha sonra evlenme
teklif eder. Güzel kabul etmez. Bu birkaç gün böyle devam eder.
Güzel canavarın varlığına alışmıştır. Bu arada aynada ailesinin durumu kendisine gösterilir. Bir gün babasını hasta yatarken görür. Canavardan gitmek için izin ister. Canavar bir hafta içinde gelmek şartıyla gitmesine izin verir. Gelmezse öleceğini söyler. Kız sözünde durmaz. İki hafta sonra vicdan azabı duyar ve geri gelir. Ancak canavarı bahçede yatarken görür. Canavarı gördüğünde onu özlediğini anlar. Gider ona sarılır ve daha önce canavarın yapmış olduğu evlenme teklifini kabul eder. Bunu üzerine canavar genç bir prense dönüşür. Kendisine bir büyücünün büyü yaptığını söyler. Güzel ile prens evlenir mutlu bir şekilde yaşarlar.
2-Oğlunun doğum günü için hediye almaya giden bir baba varmış 6 tane kurşun askeri bir vitrinde görmüş ve çok hoşuna gitmiş hemen içeri girip almak istemiş fakat içlerinden birinin tek bacağı yokmuş baba satıcıya sormuş satıcı da anlatmış , marangoz bu kurşun askerleri yaparken bir tanesine kurşun yetmediği için bir tane asker böyle olmuş der baba oğluna bu hediyeyi götürünce oğlu beğenir tek kurşunlu asker balerine aşık olur ona kavuşmaya çalışırken denize düşer ve bir balık onu yutar bi balıkçı bu balığı tutar ve bu çocuğun annesi bu balığı satın alır eve gelince balığı temizlerken içinden kurşun asker'in çıktığını görünce mutlu olur ve çocuğunun odasına götürür kurşun asker balerin orada olduğunu görünce çok mutlu olur bir gün şöminenin önünde otururken kül olurlar Anne sabah uyanınca bir bakar yerde kürler var ve ortada bir tane kalp var bu kalbin de onların aşk lari olduğunu anlar .
3-Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş. “Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış.
Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş. Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş.
“Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!” Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden kesildiğini bir bir anlatmış. “O zaman,” demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak, “alabilirsin, canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabul etmiş. Birkaç haftasonra bebek doğmuş. Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış. Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş. Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına gelince, dünyalar güzeli bir çocuk olmuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış. Cadı onu ziyarete geldiğinde, aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Rapunzel uzun örgülü saçlarını percereden uzatır, cadı da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış. Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkılacak başka bir şey. Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş. Ertesi gün hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış. Rapunzelönce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca korkusu yatışmış. Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş, Rapunzel’de kabul etmiş, yüzü hafifce kızararak. Ama Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş. Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş. Her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş. Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. “Anne, Prens neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış. “Seni rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni dünyanın kötülüklerinden korumaya çalışıyordum!” diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle. Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu çok uzaklara bir çöle göndermiş. O gece cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden yukarıya tırmanmış. Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış. Derken bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına. “Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki damla mutluluk göz yaşı Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş, Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış. Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk onları sevinçle karşılamış. Mutlulukları ömür boyu hiç bozulmamış.
4-Bir varış bir yokmuş çok eski zamanlarda Geppetto adında ihtiyar oyuncakçı yaşarmıştır. Tahtadan oyuncaklar yapıp satarak geçimini sağlarmış. Hiç çocuğu olmamış tek istediği bir çocuğunun olması. Ormana giderek çok güzel bir ağaç bulup bundan harika bir oyuncak yapacağım demiş. Ormandan aldığı kütükten pinokyoyu yaratmış. Sesler duyarken canlı olduğunun farkına bile değilmiş. Pinokyo şekillenmiş artık etrafı temizlerken “merhaba” sesini duymuş. Pinokyonun hareket ettiğini konuştuğunu duymuş. Onu görünce şaşırmış tam istediğim gibi çocuk demiş. Etten kemikten değil ama canlıydı artık sevebileceği bir çocuğu vardı. Adını pinokyo koymuş.
Pinokyonun okula gitmesi için Geppetto usta para vermiş. Okula giderken sokaklarda sirk gösterisinin orada merakla durmuş. İçeriye girmiş bakarken birden bire sahibi onu yakalamış. İpsiz hareket eden kuklayı gördüğüne çok sevinip üzerinden çok para kazanabileceğini düşünmüş. İyilik perisi pinokyonun yanına giderek seni buradan kurtaracağım ama babanın sözünden bir daha çıkma demiş.
Geppetto usta pinokyonun eve dönmemesi için çok endişelenmiş. Sokaklara çıkarak kendisini aramış. Sonra pinokyoyu bir kenarda bulmuş oğlum ben babanım demiş. Birbirlerini görünce çok sevinmişler. Pinokyo bir daha babasının sözünden çıkmamış. Asla babasına yalan söylememeyi öğrenmiş yalan söylerse burnunun uzayacağını bilirmiş.
Açıklama: