Cevap:
Karısını Şapka Sanan Adam kitabı adını kitapta yer alan ilk vakadan almaktadır. Kitapta Tourette sendromundan otizme kadar farklı nörolojik vakalar yer almaktadır.
Kitap nörolojik bozuklukların doğası baz alınarak 4 ana tema altında oluşturulmuştur. İlk bölüm Kayıplar bölümüdür. Karısını Şapka Sanan Adam adlı Dr. P.’nin hikayesine yer verilmiştir. Dr. P. Üniversitede müzik profesörüdür. Beyninin görme ile ilgili kısmında büyük bir ur vardır ve bu ur onun görsel muhakeme yeteneğini kullanmasına engel olmaktaydı. Hiçbir şey ona tanıdık gelmiyordu. Görsel olarak, cansız soyutlamalar dünyasının içinde kaybolmuştu. Müzik onun yaşamını sürdürmesinde en büyük destekçiydi. İmgelerin yerini müzik almıştı. Çevresinde insanları görsel olarak değil seslerinden tanıyordu. Beden imgesi yoktu. Bunun yerine beden müziği vardı. Muhakeme yeteneği birçok nöropsikolojik rahatsızlığın özünü teşkil etmektedir. Muhakeme, deneysel ve evrimsel anlamda sahip olduğumuz en önemli yetenektir. Soyut tavır olmadan birey yaşamını sürdürebilir ama muhakeme yeteneği olmadan yok olup gider.
Kitabın ikinci bölümünün teması aşırılıklardır. İşlev kayıpları açıkça görülmeyebilir fakat işlev aşırılıkları tüm hiperleri düşündüğümüzde açıkça gözlemlenebilir.
Tilki Ray işlev aşırılıklarını içeren Tourette sendromuna sahipti. Bu sendrom onu kontrolsüz, aşırı hareketleri olan ve başa çıkılamaz güçlükte tiklerle mücadele eden birine çevirmişti. Sabırsızlığı, kavgacılığı, sertliği yüzünden hayatı daima bir kriz içerisindeydi. Cinsel birleşme sonrası, uyku srasında veya konrollü ritmik bir şekilde yüzdüğü, şarkı söylediği, çalıştığı zamanlarda gerilimden uzak tiklerden bağımsız bir hal alıyordu. Ray, doktorunun da tavsiyesiyle Haldol kullanmaya başlamıştı fakat bu yeni hayata ona fazla sıradan geliyordu. Kendi kararıyla hafta sonları ilacını kullanmamaya başladı. Hafta içleri soğukkanlı, planlı ve sıradan bir vatandaşken hafta sonları enerjik, kaygısız ve ilham doluydu.
Ray bu sendromu; sarhoş olmaya benzetiyordu. Haldol almak da ona göre sıkıcı bir şeydi. Her iki durumda da kendisini özgür hissetmiyordu. İki durumda da iradesinin dışında birini yaşamak zorundaydı oysa normal insanlar arada bir denge kurarak duruma uygun davranabilirlerdi. Yapay bir dengeyi kurmaya çalışmak oldukça güçtü.
Kitabın üçüncü bölümü ise Seyahatler’dir. Üçüncü bölümde bahsedilen seyahatler anılar, algı, rüya ve imgelem değişimleridir. Kişisel bir anlam ve duygu yüklüdürler.
Aynı bakımevinde kalan Bayan O.M. ve bayan O.C. seyahatleriyle kitaba konu olmuşlardır. Bayan O.C. bir gece yarısı İrlanda müzikleriyle uyanmış ve birtakım araştırmalarından sonra bu hiç susmayan müziğin zihninin derinlerinden geldiğini fark etmiştir. Doktora gittiğinde temporal lobundaki nöbetlerin buna sebep olduğunu öğrenmiştir. Çocukluğunun geçtiği İrlanda’ya götüren bu müzikler onu geçmişe bağlıyordu. Babası o bebekken ölmüştü daha sonra 5 yaşındayken de annesi ölmüştü. O.C. teyzesinin yanına gönderilmişti. 5 yaşına kadar olan yaşamına dair hiçbir şey hatırlamayan Bayan O.C., O.M.’nin aksine bu semptomu zaman zaman susturmayı başarmışken asla ondan tamamen kurtulmak istememiştir. Kendisini hayatı boyunca 5 yaşından öncesini hatırlamak için zorlamıştır. Şimdi bu nöbetler sayesinde köklerine doğru bir seyahate çıkabilmektedir.
Dördüncü bölüm ise Basitin Dünyası’dır. Bu temada zihinsel özüre sahip bireyler alışa gelmişten farklı olarak ele alınmıştır. Bu hastalar bazı yönlerden zihinsel özürlü olsalar da, başka yönlerden ilgi çekici, hatta bütünlük içinde olabilirler. Onların dünyasını açıklamak üzere tek bir kelime kullanacak olsak bu kesinlikle somutluk olurdu. Canlı, yoğun, detaylı ama yine de basittir çünkü somuttur.
Rebecca kendine has somut dünyasıyla büyüleyici bir öyküye sahiptir. Kliniğe kendisini büyüten büyükannesiyle gelmiştir. Büyükannesi onun elindeki anahtarı kullanmayı bir türlü kullanamadığı evi bulmak konusunda çok zorlandığını ifade etmişti. Rebecca’nın bir takım testler sonucu ciddi yetersizlik alanlarına sahip olduğu görülmüştür fakat şaşırtıcı bir biçimde sözel alanlarda becerisi yüksektir. Yüzeysel açıdan bakacak olursak bir sürü özrü ve becerisizlikleri vardı fakat derin bir anlamda özürlü ve beceriksiz olmadığına dair bir his besliyordu. Canlı, derin ve engin bir ruha sahipti. Düşünsel açıdan özürlü ama ruhsal açıdan tam bir varlık olarak hissediyordu. Testler onun sahip olduğu olumlu güçleri, gerçek dünyayı algılama gücünü göstermemişti. Doktor ve Rebecca bahçe de karşılaştıklarında doktor onu bir ölçümler sırasında korkunç bir şekilde parçalarına ayırdığı halde şimdi doğanın ortasında gizemli bir şekilde bir arada ve bütün görüyordu. Büyükannesini kaybettiğinde yas tutuyordu “zihinsel özürlü” olduğuna dair hiçbir ipucu yoktu. Doktor hastalarına bir zamanlar uygulamış olduğu programın hastaların zayıflıklarını gidermeye çalışarak hata ettiklerini aksine korunmuş ve sağlıklı olana daha çok ilgi gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir. Rebecca’da zaten bu programı yarar sağlamadığını düşünerek bırakmıştır. Rebecca doktorun da yönlendirmesiyle bir tiyatro topluluğuna katılmış ve ileri derece de başarılı olmuştur. Sahnede onu izleyenler zihinsel özüre sahip bir birey yerine tam ve yetenekli bir birey izledikleri fikrine kapılmaktadır.
Oliver Sacks, adeta sonsuza dek bizimleymiş gibi kullandığımız duyuları kaybettiğimizde neler yaşayacağımızı, insan doğasının ne kadar garip ve aynı zamanda ne kadar mükemmel işlediğini gerçek vakalar yoluyla göz önüne sermektedir.
Nörolojiden terimler barındırsa da gerek açıklamalar gerek örnekler yoluyla anlamak oldukça basitleşmektedir. Zihinsel bir yolculuğa çıkmak için harika bir kaynak olan kitap alana ilgisi olan herkes içinde mutlaka okunmalı listesinde yer almaktadır.