KALP HASTALIKLARI
Kalp hastalıklar tüm dünyada başta gelen ölüm nedenlerindendir. İstatistiklere göre, her sene 17 milyon kişi kalp krizinden yaşamını yitirmektedir. Türkiyede ise nüfusun yüzde 20'si koroner kalp hastalığı tehdidi altındadır ve ölümlerin yarısı da bu hastalıklar sebebiyle gerçekleşmektedir. Türkiye bu oranla Avrupa ülkeleri arasında kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde erkeklerde beşinci, kadınlarda ise birinci sırada yer almaktadır. Üstelik son 25 senede kalp hastalıklarına bağlı ölümler giderek artış göstermektedir. Kardiyovasküler hastalık gelişimi için çeşitli risk faktörleri vardır. Bunların başında erkek cinsiyet, yaşın ileri olması, diyabet ve hipertansiyon gibi kronik hastalıklar, sedanter yaşam ve beslenme alışkanlıkları sayılabilir. Burada erkek cinsiyet tüm bu risk faktörlerinden bağımsız olarak kalp hastalıkları riskini yükseltmektedir.
Damar sertleşmesi veya kireçlenmesi veya ateroskleroza bağlı kalp ve damar hastalıkları ömür boyu sinsice ilerleyen ve belirtiler ortaya çıktığında genellikle ileri bir aşamaya gelmiş olan kronik bir hastalıktır.
Birçok Avrupa ülkesinde son yıllarda kalp ve damar hastalığına bağlı ölüm riski önemli ölçüde azalmışsa da, halen Avrupa'da erken ölümlerin en önemli nedeni olmaya devam etmektedir. Günümüzde tüm kalp ve damar hastalığına bağlı ölümlerinin %80'inin gelişmekte olan ülkelerde meydana geldiği tahmin edilmektedir. Kalp ve damar hastalıkları, yaşam tarzı, özellikle tütün kullanımı, sağlıksız yeme alışkanlıkları, fiziksel hareketsizlik ve psikososyal stres ile kuvvetli bir ilişki gösterir.
Dünya Sağlık Örgütü, tüm kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerinin dörtte üçünden fazlasının uygun yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebileceğini belirtmektedir.
1970'ler ve 1990'lar arasında birçok Avrupa ülkesinde yaşa göre ayarlanmış Koroner Kalp Hastalığı ve kalp hastalığına bağlı ölüm oranlarında bir azalma gözlenmiş, en erken ve en belirgin azalma daha zengin ülkelerde meydana gelmiştir. Bu gelişme erken ölümlerin önlenmesi ve beklenen sağlıklı yaşam süresinin uzatılabilme potansiyelini yansıtmaktadır. Birçok Doğu Avrupa ülkesinde ise, kalp ve damar hastalıkları ve bu hastalıklara bağlı ölüm oranı yüksek kalmıştır. Türkiye'de ise 2 milyon koroner kalp hastasının bulunduğu ve yılda 160 bin yurttaşımızın koroner kalp hastalığından öldüğü tahmin edilmektedir. Toplam koroner kalp hastası halen yılda 90-100 bin kadar artmaktadır.
Avrupa ülkelerinde koroner kalp hastalığı yıllık ölüm oranı 45-74 yaş kesiminde erkeklerde binde 2 ile 9, kadınlarda binde 0,6 ile 3 arasında değiştiği bildirilmiştir. Halbuki, ülkemizde aynı yaş kesiminde koroner kalp hastalığına bağlı ölüm oranı erkeklerimizde binde 8,5, kadınlarımızda binde 4,5 olarak belirlemiştir.
Bütün bu veriler ışığında kalp ve damar hastalıkları ve bunlara bağlı ölüm oranlarının erkeklerde daha yüksek olduğu net bir şekilde görülmektedir. Koroner kalp hastalığı klinik olarak ortaya çıktıktan sonra uygulanan tıbbi, cerrahi ve girişimsel tedavi yöntemleri belirli olup oldukça yüksek bir sağlık sorunu ve maliyet getirmektedir. Erişkin nüfusun önemli bir bölümünün bu hastalıktan aktif yaşlarda, yani orta yaş ve erken yaşlılık dönemlerinde etkilenmesi olayın ekonomik boyutunu artırmaktadır. Böylesine önemli bir sağlık sorununda, son derece yüksek maliyetle yürütülebilen tedavi çalışmalarından çok BİRİNCİL ve İKİNCİL korunma çalışmalarına ağırlık verilmiştir.
Kalp ve damar hastalıklardan korunmak için öncelikle belirlenmiş risk faktörlerinin tanımlanmaları gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü kalp ve damar hastalıklarının risklerin azaltılmasında üç temel strateji belirlemiştir.
1- Kalp ve damar hastalıklarına neden olan çevresel, sosyal, ekonomik ve yaşam biçimi ile ilişkili faktörlerin belirlenip ortadan kaldırılması
2- Daha önce kalp ve damar hastası olanlarda tekrar bir kalp ve damar hastalığı atağı olmasını önlenmesi
3- Görünürde sağlıklı olan fakat kalp ve damar hastalığı riski yüksek olan kişilerde korunma önlemlerinin alınması
Bu şekilde yaşam süre ve kalitesinin arttırılması olanaklı olacaktır. Kalp ve damar hastalıklarının oluşumunda önemli bir yer tutan ateroskleroz yani damar sertleşmesi, bir çok faktörün karşılıklı olarak etkileşmesi ile ortaya çıkan karmaşık bir süreçtir. Bu süreç ile ilişkili olan, değiştirilme şansı olmayan ve değiştirilebilir risk faktörleri çalışmalar aracılığı ile tanımlanmıştır (Tablo 1). Risk faktörü ile hastalık arasında nedensel bir ilişki bulunduğu düşünülse de, bilinen mevcut risk faktörleri olmayan bireylerde de kalp ve damar hastalığı oluşabileceği akıldan çıkmamalıdır.
Değiştirmenin olanaklı olmadığı risk faktörleri arasında yaş, cinsiyet ve ailede erken yaşta kalp ve damar hastalığı öyküsü olması sayılabilir. İlerleyen yaş ile beraber kalp ve damar hastalıkları geçirme riski artmaktadır. Erkeklerin, en azından menapoz öncesi kadınlardan daha fazla kalp ve damar hastalıkları riski taşıdıkları bilinmektedir.
Değiştirilebilir kalp ve damar hastalıkları risk faktörleri arasında sigara kullanımı, hipertansiyon, diabetes mellitus, lipid bozuklukları, obezite, fiziksel aktivite azlığı ve psikolojik nedenler sayılabilir.
EN İYİ SEÇEBİLİRMİSİN
Yazar:
meadowsosa
Bir cevabı oylayın:
2